Zeka, Teori ve Karar
İnsan yapısı gereği her konuda birden çok teori üretir ve konu kendisini ilgilendiriyorsa, içinde bulunduğu sosyoekonomik ve soyokültürel içselliğine göre bir karar verir, “Bu karar doğru mudur değil midir? Bu ayrı bir konu” esasen karar beynin otonom işlerliği sonucu verilmiştir. Beynin bilgi deposu ve deneyim kapasitesi ne durumdadır ve kararı ne oranda etkiler bunun tespiti zor.
Ancak doğru karar için EQ/duygusal ve IQ/pratik zekâların kullanılmasıyla brain storming/beyin fırtınası yaptıktan sonra analitik karar aşamasına gelinmeli ve iki kere düşünülerek bir sonuca varılması en doğrusudur.
“Zekâ, Teori ve Karar” üçgeninin işlerliği çok önemlidir, bu işlevin gerektiği gibi çalıştırılamaması hayattan istediklerimizi alamamamızın önemli bir nedenidir. “Zekâ, Teori ve Karar” işlevi ne istendiği ve ne yapılması gerektiği konularında insanı yönlendirdiği ve aklın gücünün kullanılmasının yolunu gösterdiği gibi, otonom kontrol mekanizmasının çalışmasını sağlar. Nasıl kullanılması gerektiği bilinmeyen güç şiddet gösterisine döner.
Yaşamak işin püf noktasıdır
Var olmak güçler bütününü oluşturduğu gibi, işin püf noktası olan yaşamak sanatı konusunda başarılı olmak, kabullenmek ve kabul edilmek gibi insan gücüne dayanan aşamalardan geçiş üstünlüğü becerisine sahip olmaktır. Deneyimli bilgelerin dediği gibi “her işin bir püf noktası vardır” yöntemi işe başlamadan ön çalışma yaparak, gereken verilerin alınması ve uygulama konusundaki plan ve sistem sağlıklı gelecek için önemlidir. Hayattan beklentiler konusundaki hayal kırıklıkları ya aşırı hayalci olmaktan ya da “Zakâ, Teori ve Karar” konusunda düşünce gücümüzü kullanamamaktan başka bir şey değildir.
“Zekâ, Teori ve Karar” aşamasında üç özellik çok önemlidir.
Bunlar:
• Zaaflar
• Hobiler
• Ruhsal denge/psikoloji
Zaaflar mutlaka kontrol altına alınmalı.
Hobilere yenilmemeli.
Gerçekçi, doğru ve adil bir karar için sağlıklı ruhsal denge çok önemlidir. Buradaki beceri gücü, insanın içtenliklerini ve psikolojisini kontrol edebilmesiyle yakından ilgilidir. Temeli eğitime dayalı olsa da bu üçlü; insanın kendisini tanıması, insan olma özelliklerini geliştirmesi ve nerede, hangi konumda olursa olsun mükemmeliyetçi karakter, yaratıcı ve başarılı olması için eğitimin ilk aşaması olan kendi kendini eğitme becerisini kazanması şarttır. Bize yön veren hobilerimizi değerlendirerek pozitif şekilde kullanırsak, seçme şansımız konusunda başarılı olabiliriz. Zevklerimizden yana verdiğimiz kararlarda bizi zorlayan hobiler kontrol altında doğru kullanılırsa, “Zekâ, Teori ve Karar” üçlüsüne güzellikler kavramını içerisinde barındıran sanat ruhunu eklemiş olursunuz.
Çoğu kez stres zamanını kestiremez, stresi avuçlarımızda bulur ve şaşırırız. Hiçbir şeyden haberimiz ve hiç hatamız yokmuş diye hayıflanırken, stres sıkıntılarını istemeden yaşamak zorunda kalırız.
Stresin ayak sesleri
Stres gelmeden önce ayak sesleri duyulur. Şimşek gibi önce gözlerimizi kamaştıran bir ışıkla başlar, ardından tüm gökyüzünü yırtan muhteşem gürültüsüyle içimizi sarsar. Aslında stresin ayak seslerini hisseden insan, stres nedeninin öncesi asıl sorumlusunun kendisi olduğunun farkındadır. Çünkü ortada bir suçlu vardır ve bu suçlu stres yaşayan insanın bizzat kendisidir. Eğer suçluyu kabul eder ve suçlar zincirine devam etmezsek stres yaşamamak konusunda en azından daha dikkatli davranarak stressiz bir yaşam sürdürebiliriz.
İnsan zekâsı çok fonksiyonlu becerilere sahip. Ancak beceri kullanma konusunda ya çok geniş kapsamlı düşünmek zorunda ya da deneyimle hata yapma lüksünü azaltmak zorundadır.
Beynimiz bir konu hakkında karar vermeden önce konuya odaklanarak, özelliği gereği analiz ederek konu hakkında gerekli bilgiler doğrultusunda karar verir; gördüğü, yaşadığı ve verdiği kararları daha sonra deneyim özelliklerini kullanması için depolar. Ancak her şeye rağmen insanın egolarını kontrol altına alması zordur, çünkü egoların oluşumunu sağlayan hormonlar, insan bedeninin otonom olarak çalışan bir sistemidir. Eğer insan beynini gerektiği gibi kullanmazsa egoların kontrol altına alınması zorlaşır.
Dikkat edilmesi gereken, kontrol altına alınması zor olan egoların negatif getirileri ihtimalini, insanı zor durumda bırakacağının kaçınılmaz gerçeğinden hareketle daha uygun zemin ve ortamlara ertelenmesini sağlayabiliriz. Eğer bunu yaparsanız “Zekâ, Teori ve Karar” konusunda başarılı olduğunuz söylenebilir.
Düşünebiliyor musunuz? Başarı insana öylesine yakışır ki; yaratıcılıktan üretkenliğe kadar, vizyondan özenilen karakter görüntüsüne kadar her alanda kalite simgesi ve gözlerinizden yansıyan prezantabl tablo özelliğinize kadar bir yaşam biçimi olur. Kendinize olan saygınız yakın çevrenize öncelikle ailenize, eşinize ve çocuklarınıza, ardından çalışma hayatınıza yansır. Siz artık vazgeçilmezler arasındasınızdır ve her zaman pozitif anlamda ilk akla gelen olacaksınızdır.
Stresin ayak seslerinin esrarı duyulmamasına rağmen hissedilmesidir. Bir şeylerin geldiğini hissedersiniz ve neler yapacağını, sizi nasıl sarsacağını düşünürsünüz. Tanımlamakta zorlandığınız, daha gelmeden içinizi olumsuz duygular kaplar ve sizi geren soğuk duygular hissetmeye başlarsınız.
Bir yerde suç sîzdeymiş gibi kendinizi istemediğiniz halde yenik hisseder, karşı koyma gücünü kaybedersiniz. Bu duyguları neden yaşadığınızı düşündünüz mü hiç? Benim söylememi ister misiniz? Evet düşündüğünüz gibi; yaptıklarınız ya da yapamadıklarınızın nelere mal olacağının önsezileridir bunlar.
Eğitim ve zekâ
Eğitimciler eğitimde baskıcı anlayıştan ziyade, örnek davranışların pozitif etkisinden söz ediyorlar. Sistem çerçevesinde nazik, hoşgörülü; ancak planlı davranışlar eğitim süreci için başarıya daha yakındır. Algılamada örnek davranışlar etkili olacağından kararın çocuğun/öğrencinin kendisine bırakılması en doğru eğitim yöntemidir.
Geçmişimize baktığımız zaman sevgiye dayalı aile yapısının eğitimde çok başarılı olduğunu görürüz. Çünkü sevgiye dayalı davranışlar öğretimin önemli olduğunu belirten hareket ve yaklaşımlarla pozitif, ama belirli bir disiplin içerisinde kendini hissettirir. Davranış ve hareket özelliklerinin nezaketinden sosyal ilişkilere, iletişimden zamanlamaya, hedef tespitinden verimliliğe kadar olan başarı merdivenlerinin emin adımlarla çıkıldığı konusunu örneklerle yaşam şekli buymuş gibi öğretilir. Amaç “Zekâ, Teori ve Karar” üçlüsünün insanın karakter yapısına altın harflerle işlenmesidir. Bir şeyi yapmadan önce, insanın mantık kuralını işleterek plan yapması, beyninde oluşturduğu projenin başarısına bağlıdır.
Planın çok önemli olduğunu hepimiz biliyoruz, ancak plan ve projeden daha önemli olan plan ve projenin uygulanabilir olmasıdır, ayrıca uygulama aşamasında bunu hissederek, heyecan ve beceri yeteneğinin kullanılmasıdır.
İnsanın yaptıkları ve yapması gerekenler konusunda kendisine uyguladığı takip, denetim ve coaching yöntemi; pozitif enerjisini artırır, sadece artırmakla kalmayıp içindekilerini ve hissettiklerini yakın çevresine yansıtarak, üçüncü güç olan sinerji oluşumunu sağlar.
Globalleşen dünya bireysel eğitimden ziyade toplumsal eğitimin şart olduğunu vurguluyor. Matematikte “eksiyle artının toplamı eksidir” kuralında olduğu gibi eğitimsizin eğitimliyi yok etmesine, “eğitimde çokluluk” düşüncesinin öneminin ciddi boyutlarını göstermektedir.
“Zekâ, Teori ve Karar” aşamasına pozitif algılamalar kadar, içsel duygularımızın bize ne söylediğinin bilincini anlamamızdır. Elbette ki içsel duygularımız mantıktan yana hayaller düşündürür. İşte burada yapılması gereken hayallerimizle gerçeklerin örtüşmesinin analizini çok iyi yapmamızdan geçtiğidir.
Hobi ve zaaflar gibi negatif duygulara asla yer vermeyen düşünce şekli bizi biz yapmaya yeter. İşin özü insanın aklını kullanmasıyla başlayan ve kendini bilmesiyle devam eden süreçtir. Yaşamın sadece bugün için olmadığını düşünürsek, sadece bugün değil aslında gelecek için hazırlanmalıyız ve akıl gücümüzü geleceğe yönelik kullanarak planlar yapmalıyız. Bu düşünce insanın gelecekte olmak istediği yeri belirlemesi için önemlidir.
Sıradan bir öğrenciydim, hatta sıradanında altında bir öğrenci. O yılların bir analizini yaptığım zaman sinirlendiğimi hissediyorum. Sinirlenmeme neden olan konu, yapmam gerekenlerin bilincinde olmamak geliyordu ve buna hâlâ üzülürüm. Sıradanında altında bir öğrenciydim, ama dehaların hayatları çok ilgimi çekerdi. Meraklarımın başında bu insanların nasıl deha olduklarıydı, “yaptıklarının eğitimle ilgisi var mıydı?” diye hiç düşünmez yaratıcılıklarını bir sihirbaz gibi aniden ortaya çıkardıklarını zannederdim. Aklın yolu birdir derle ya işte öyle, birikimler kadar birikimleri şekillendirmek çok önemliydi. Hayata şekil vermek adına yapılanlar insanın içinden gelir, birçok icat bu uğurdaki farkında olmayan çabalar sonucudur. Bütün mesele neler hissettiğimiz ve ne yapmak istediğimizdir.
Van Gogh
Van Gogh’un resim yaparken günlerce konuşmadığı olurmuş.
Van Gogh baskı sonucu ruhsal dengesi konusunda problem yaşamış biri. Resim yaparak düşündüklerini sanatına yansıtan özeliğiyle sıra dışı bir ressam…
Van Gogh asgari iki alternatif seçeneğini kullanmak isteği konusundaki (onu mu – bunu mu) kararsızlığını bir türlü ye-nemiyormuş. Ayakkabı giyerken iki ayakkabı varsa hangisini giysem diye yaşadığı kararsızlıklar, hangi elbiseyi, hangi renk gömleği giysem konusundaki çarpıklıklarından bıkmış ve kendisine lazım olan her şeyden bir tane edinerek İkincisi olan tüm eşyasını çöpe atmış.
Onu gören bir arkadaşı: “Ne yapıyorsun ?” diye sormuş.
Van Gogh: “Eşyalarımın hangisini giysem diye kafam karışıyor ben de İkincisi olan eşyalarımdan kurtulmak istedim.” demiş.