Vizyon Gücü

Vizyon Gücü

Vizyon, görselliğin görünen saklı gizemidir.

Vizyon, bir takım olayları görme organının yardımı olmadan zihinsel görme ya da algılama fenomenine ve bu fenomendeki imajlar bütününe denir.

Birçok kelimenin asıl anlamından daha başka anlamlarda da kullanıldığı bilinir. Vizyon kelimesi de bunlardan biridir. Vizyon kelimesi de farklı anlamlarda kullanıldığı zaman telaffuzu kulağa hoş gelen, konuşma esnasında ağzı dolduran özelliğe sahip birkaç kelimeden biridir. Bu da vizyon kelimesinin marjinal algılanmasına neden olmuştur.

Vizyon kelimesinin “vizyon sahibi” gibi sık kullanılan bir tanımı “kişisel güç, yetenek, pozitif enerji, sanatçı ruhu, yaratıcılık ve daha birçok özelliklere ve becerilere sahip insan” anlamlarında kullanılmaktadır.

vizyon

Vizyon kelimesinin kullanıldığı kişisel özellikler:

• Karizma

• Marjinalite

• Entelektüelite

• Bilge

• Lider

• Yaratıcı

• Pozitif karakter

• Hoşgörü (optimizm)

• Sosyal ite

Vizyon kelimesi en çok başarılı olanlar için, başarılı lider yöneticiler için, kariyer sahibi olanlar, yaratıcı olanlar, güven verenler, kendine güvenenler, bilge insan imajı çizenler, beceri sahibi olanlar, sanat gücünü kullananlar, zor anlarda sığınılacak ve daha birçok konuda başarılı insanlar için kullanılır.

Görünüşteki saklı ama hissedilen yeteneklerin güzelliğinin yüze yansıyan büyüsü bizleri kendisine hayran bırakır. İçinde olmaktan can attığımız bir dünyanın yaşayanı olmanın hayranlığını hissederken, sahip olmak uğrana neleri feda etmeyiz ki!

İnsanın en görkemli özelliği ve yaşamın en gizemli özelliği iletişim “insanların birbirlerini gördüğü andan itibaren başlar” kuralı, vizyonun ne demek olduğunun, vizyon gücünün önemini doğrulamaktadır. İlk defa gördüğümüz bir insanda bir takım özellikler ararız. Birde gördüğümüz bazı insanların vizyon gücü karşısında hissettiğimiz hayranlık yüzümüze, hatta duygularımıza yansıyarak o günkü hayata bakış açımız pozitif anlamda değişir.

Prezantabilitenin etkili olduğu kadar image maker gibi becerilerin, önce beden diliyle ve ardından aysbergin görünmeyen kısmının görkemi kadar heybetli iletişim gücüyle yansıyan vizyon, insan yaşamının en önemli bölümlerini oluşturur. Bu duygunun altında ruhumuzda saklı beğenmek ve beğenilmek duyguları yatmaktadır.

Vizyonun değerleri

Otoriteler, vizyonu insan ve meta olarak iki kategoride değerlendiriyorlar. Vizyonun insan tanımlaması kaliteyi, yaratıcılığı, güveni, görkemi çağrıştırır ve mutlaka olması gereken bir özellik olarak kabul edilir. Meta yanı ise işletmenin kurumsal yapının görünüşüdür. Görünüş imaj açsından önemli olduğu kadar, insanların güven duyması ve kalitesine inanması açısından önemli bir değerdir.

Yaşamın büyüsü olarak algılanan beğenmek duygusu, bizi yaşama bağlayan ve hayattan keyif almamız için zaman zaman farkında olmadan ihtiyaç duyduğumuz içsel fısıltılardır.

Vizyon gücü insanda özenti ve idol duyguları yaratmıyorsa gerçek olarak kabul edilmiyor, ilk bakışta dahi olumlu birçok şey düşündürmeli ve insanın duygularına pozitif katkılar yüklemelidir.

Kendimizi iyi hissetmek gibi pozitif duyguların önemli bir bölümü kendimizi güzel/yakışıklı olduğumuzu sanmaktan geçmektedir. Daha sonra bu duygu ile kazandığımız motivasyon ve özgüven duygusu, içimizde yenemeyeceğimiz hiçbir güç olmadığını hissettirir.

Başkalarını gözlemek elimizde olmayan bir duygu… Bunun birçok nedeni var. İlki merak etmekten doğar, ardından özenti, idol olarak almak, yerinde olmak, imrenmek gibi duygular yatar. Bir de işin gerçek yanı vardır. İnsan çevresiyle vardır ve bulunduğu topluma uymak, bulunduğu top-lumdakilerden daha ileride olmak, geride kalmamak için yaşadığı içsel duyguların etkisiyle saklı bir yarış sürdürür. Bu yarış duygusunu hissetmek stresle baş etmekten, mutlu olmaya kadar birçok konuda oldukça önemlidir.

Kendimizi zaman zaman başkalarının yerine koymalı ve başkaları gibi düşünmeye çalışmalıyız. Bu ruhsal davranış zor olmakla birlikte kişisel gelişimden, olmak istenilen konuma ulaşmak için çok gereklidir. Edindiğimiz izlenimlere göre kendimizi değerlendirmeli ve “bende öyle olmalıyım ya da şunu yapmalıyım” diye bir takım tedbirler almalıyız.

İşin bir başka boyutu da vizyonumuzla (görüntümüze yansıyan kişiliğimizle) örnek davranışlar sergileyerek, çev-remizdekilere “ailemiz, okul arkadaşlarımız ve çalışma arkadaşlarımız” pozitif enerji yansıtarak sinerji yarattığımız takdirde, vizyon gücümüz kadar benliğimiz de gerçek değerine ulaşır ve saygın davranışlarla karşılaşırız.

“Verimlilik + kalite + yaratıcılık = başarı”

İdol aldığımız kişiliklerin özelliklerinin başında birtakım farklılıkların bizi esir aldığının farkında bile değilizdir.

İnsan genelde güzel şeylere ilgi duyar, ancak sevgi karşısında eğilir.

Neleri idol alırız?

• Prezantablite

• Vizyon

• İmage maker (renkler ve model uyumu)

• Başarılı iletişim gücü

a. Konuşma şekli

b. Ses tonu

c. Beden dili

d. Sessiz mesajlar

• Kararlılık

• Hakimiyet gücü

• Başarı öyküsü

İdol içimizde şekil vermeye çalıştığımız “Ben”dir. Her insan gibi içimizdeki “Ben”i süslemeye çalışırız. En güçlü olmak için en önemli bilgilerle donatmaya çalışırız, en beğendiklerimizi örnek alır, onların yerine hatta daha ileriye giderek, çok önemli konulara imza atmak isteriz. Bu konudaki isteklerimiz, amaçlarımız ve çabalarımız hiç bitmez. Hepsi güzel şeylerdir, ancak bir çocuğun sigaraya özenmesi hariç.

Öğrenci Einstein

Einstein çok az konuşan bir öğrenciymiş, konuştuğu zaman da mutlaka öğretmenlerine soru sorarmış. Matematik öğretmeni Einstein’in devamlı sorularından rahatsız olmuş ve bir gün sınıfın ortasında Einstein’i azarlamış. 0 gün Einstein eve gelince annesine bir daha okula gitmek istemediğini söyleyince annesi çok üzülmüş. Annesi babasına akşam geldiğinde durumu açıklamak zorunda kalmış.

Baba Einstein oğlu Einstein’e: “Neden okula gitmek istemiyorsun?” diye sormuş.

Einstein: “Öğretmenlerim soru sorduğum için bana kızıyorlar” diye yanıt vermiş.

Baba Einstein: “Kuzum sende soru sorma, hem bu okula gitmemen için geçerli bir sebep değil ki.!”

Einstein babasının bu sözlerinden sonra okula devam etmeye başlamış.

Güzelliğin gizemi

Büyük bir kuruluşun müşteri ilişkileri müdürlerine verdiğim eğitimde genç ve güzel bir hanımefendi yanıma geldi ve biraz da çekinerek konuşmaya başladı: “Affedersiniz bir şey sorabilir miyim?”

“Tabi ki. Sizi dinliyorum.”

“İş görüşmeleri öncesi kendimi hazır hissedemiyorum. Ne yapmalıyım, kendimi nasıl yenebilirim?”

Soruyu soruş şekli, ses rengi ve konuşma şekli güzeldi. Ona şunu sordum: “Ses rengin, konuşma dilin, prezantabiliten, imajın her şeyin oldukça başarılı, seni kuşkulandıran nedir?”

“Konuşmaya başlamadan önce içimde boşluk ve tedirginlik duyguları yaşıyorum.”

“Neden?”

“İçimde bir şeylerin eksikliğini hissediyorum.”

En fazla otuz yaşlarında görünen genç bayan oldukça alımlı ve etkileyiciydi onda eksik olan şeyi tahmin ederek:

“Sen hiç aynaya baktın mı?” diye sordum.

Biraz şaşkın bakarak:

“Evet” dedi.

“Ne görüyorsun?”

“Kendimi görüyorum.”

“Biraz dikkatli bakarsan çok güzel birini göreceksin” dedim.

Gözlerinin içi güldü, bu sözleri ilk defa duyuyormuş gibiydi, hoşuna gitmişti, gözlerime baktı, sözlerime devam etmemi bekler gibiydi. Devam ettim:

“Bakışlarındaki pozitif enerji insana huzur veriyor, Tanrı’nın sana verdiği gücün farkında olmalısın. Aslında kar-şındakilerinin seni gördüklerinde senden daha çok heyecan duyduklarından eminim.”

Daha sözlerimi bitirmeden gözlerinde ışıltılar belirdi.

Molanın bittiğini işaret eden gonk çalınca eğitime devam etmek üzere salona geçtik, eğitim boyunca zaman zaman gözlerini kaçırmaya çalışsa da öncesine göre çok daha mutlu bakıyordu. Aradan üç ay geçti, yine aynı işletmenin başka bir eğitiminde tekrar karşılaştık koşarcasına yanıma geldi, çok sevinçliydi:

“Merhaba hocam.”

“Merhaba. Çalışmalar nasıl gidiyor?”

“Söyledikleriniz beni öyle motive etti ki, o günden sonro kendimi çok rahat hissediyorum” dedi.

Onda eksik olan motivasyon ve özgüvendi. Devam ettim:

“Çok güzelsin, bunu sana söyleyen olmadı mı?”

Biraz sevinerek, biraz utanarak:

“Oldu, ama hiç kimse sizin kadar güzel söylemedi.”

“Sence fark nedir?”

“Söyleyiş şekliniz çok etkileyiciydi.”

“Peki bu sana bir şeyler çağrıştırdı mı?”

“Evet, siz gücümün farkına varmamı sağladınız, konuşmanın ne demek olduğunun farkına vardım, o gün söyledikleriniz duyduğum en güzel sözlerdi, söylediklerinizle güçlü olduğumu hissettim ve bu bana güven verdi.”

Yaşamı algılamak için sormak ilk akla gelen yoldur. Altında merak duyguları vardır. Merak edilmeyen ve sorgulanmayan hayat yaşanmaya değmez. Öğrenmek istiyorsanız önce kendinize soru soracaksınız. Yaşam sürecinizde bazı soruların karşılıklarını bulacaksınız. Bulamadıklarınızı ise sorun, bu sizin güçlü olmanız için gereklidir. Soru sormanın bir diğer adı da araştırmaktır. İnsan araştırdıkça merak ettiği soruların yanıtlarını bulabilir.

Dr. Arturo Cook ve reenkarnasyon

Dr. Arturo Cook sıra dışı bir eğitimciydi. Konu sıkıcı olsa da onu dinlemek çok keyifliydi. Hele sıra dışı çıkışları ve farklı projeleriyle ilgimizi çekerdi. Dr. Cook eğitim için iki defa geldiği İstanbul’u o kadar çok sevmişti ki, İstanbul’da yaşamaya karar vermiş, Boğazda bir ev alıp İstanbul’a yerleşerek yaşamını İstanbul’da sürdürmeye başlamış biriydi.

Dr. Cook’un katıldığım semineri başladığında yine sıra dışı bir şeyler bekliyorduk, öyle de oldu. Dr. Cook salona girdiğinde kürsüye geldi ve vakit geçirmeden her zamanki akıcı konuşmasına başladı:

“Ben aslen bir Kızılderili kabilesi olan Komançi soyundan geliyorum. Doğduğum yer Amerika Seattle. Dedelerim ruh göçüne (reenkarnasyon) inanır.

Şimdi lütfen dirseklerinizi masaya koyun ve gözlerinizi hiç görmeyecek şekilde avuçlarınızla kapatın, bir gonk sesi duyacaksınız, on dakika içerisinde önceki yaşamınızda ne olduğunuzu, nerede yaşadığınızı, ne iş yaptığınızı hayal edin, ikinci gonk sesini duyunca gözlerinizi açacaksınız ve on dakika içinde düşündüklerinizi anlatacaksınız.”

Dr. Cook’un söylediklerini aynen uyguladık, ilginç bir çalışmaydı. Gonk çalınca on dakika kadar gözlerimizi kapattık ve ikinci gonk sesiyle gözlerimizi açtık. Düşündüklerimizi anlatmadan önce Dr. Cook on dakika içerisinde düşündüklerimiz konusu hakkında içinde yazılı bir kâğıt bulunan kapalı bir zarf verdi. Sıra on dakika içinde hayal ettiklerimizi anlatmaya geldiğinde katılımcıların yarısının hayalleri içerik açısından birbirinin aynısıydı ve Kızılderili bir öykü hayal ettiklerini anlatmıştı.

Anlatılanlar bittikten sonra Dr. Cook; “Şimdi zarfları açar mısınız?” dedi.

Zarfları açtık, zarfın içindeki kâğıtta şunlar yazılıydı:

“Katılımcıların asgari yarısı kadarı hayali bir Kızılderili öyküsü anlatacak.”




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir