Türkiye Sağlık Sektöründe Önemli Mesafe Kaydetti
AŞI tedarikinde tüm dünyada yaşanan sıkıntılar, sağlık sektörünün stratejik önemini bir kez daha ortaya koydu. Salgının ilk aylarında dünyanın dev ekonomilerinde bile yaşanan maske krizi, fiyatı ne olursa olsun stratejik ürünleri üretemezsek başımıza geleceklerle yüzleşmemizi sağladı. Sağlık sektöründe güçlü ve nitelikli insan kaynakları kadar, aşıdan ilaca, enjektör iğnesinden medikale stratejik ürünleri üretmemiz gerektiğini ortaya çıkardı. Küresel salgın döneminde solunum cihazlarının üretiminden maske, tulum ve temizlik malzemelerinin tedarikine kadar kritik alanlarda ciddi adımlar atan Türkiye, yerli Covid-19 aşı ve ilaç çalışmalarında da önemli mesafe kaydetti. Beklenti sene sonundan önce Türkiye’nin kendi yerli teknolojileriyle geliştirdiği aşısını üretebilmesi yönünde. Türkiye’nin aşılar başta olmak üzere sağlıkta ihtiyaç duyulan tüm ürünleri üretebilecek altyapı ve işgücüne sahip olduğuna dikkat çeken sektör temsilcileri, bu gerçeklikten hareketle savunma sanayiinde kendi IHA ve SlHA’larını üreten Türkiye’nin, sağlık sektöründe de bunu başarabileceğinin altını çizdi. Sektör temsilcilerine göre önümüzdeki dönemde sağlıkta dijitalleşme, biyoteknolojiler sayesinde kişiselleştirilmiş tedaviler, giyilebilir sağlık teknolojileri, bireysel kullanıma uygun tanı kitleri, ilaç ve aşı üretimi (nazal kullanım için sprey aşılar vb.), yapay malzemeler, biyo malzemeler sağlık sektörünün İHA ve SİHA’ları olacak.
“CARİ AÇIĞI KAPATABİLİR”
Sağlık Hizmet Sunucuları Derneği Başkanı ve Sıla Grup Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ihsan Şahin, Türkiye’nin son yıllarda yaptığı yatırımlarla savunma sanayiinde kendine yeten bir ülke konumuna geldiğini belirterek, “SÎHA ve ÎHA’larımız ve diğer tüm üretimlerimiz önce ihtiyaç ve mecburiyetlerimiz iken bugün ihraç ettiğimiz, ekonomimize güç ve gelir gelir katan önemli argümanlar haline geldi. Sağlık ve medikal alanı da tıpkı savunma sanayi gibi ülkemizin cari açığını giderecek ihracat potansiyeli yüksek bir alan olmaya namzettir. Sağlık hizmetlerindeki atılım ve başarılarımıza ilaç-aşı ve medikal sanayideki başarılarımızı da eklemeliyiz. Medikal sanayi tıpkı savunma sanayi de olduğu gibi dünyada çok çok önemli bir alan olarak nitelendiriliyor. Katma değeri yüksek olan medikal ve ilaç üretimleri ülkelerin tek başına kalkınmasına ya da cari açıklarını kapatabilmesine yetiyor” dedi.
FAZ 3 ÇALIŞMALARI BAŞLIYOR
önce yerli Covid-19 aşı çalışmalarına bir bakalım. Dünya Sağlık örgütü’nün (DSÖ) Covid-19 aşı adayları listesine göre Türkiye, Çin ve ABD’nin ardından en çok aşı projesi yürüten üçüncü ülkesi. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın verdiği bilgiye göre DSÖ’nün listesinde Türkiye’nin toplam 18 aşı adayı bulunuyor. Bu aşı adaylarından dördü DSÖ klinik çalışma listesinde yer alıyor.
Bu arada yerli aşı çalışmalarından güzel haberler geliyor. Erciyes Üniversitesi Aşı Araştırma ve Geliştirme Merkezi (ERA-GEM) bünyesinde Prof. Dr. Aykut özdarendeli liderliğinde geliştirilen inaktif aşı adayında Faz 2 denemeleri tamamlandı. Faz 3 çalışmalarına bu hafta başlanıyor. Türk aşısının son aşamaya geldiğini açıklayan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, bu hafta yerli aşının Faz 3 çalışmaları çerçevesinde gönüllülerin aşılanmaya başlanacağını söyledi.
Covid-19’a yönelik burundan sprey olarak uygulanacak yenilikçi bir aşı adayı üzerinde de çalışılıyor. Burundan uygulanan bu aşı virüsün insanları enfekte ettiği yolu takip ettiği için aşının virüs ile daha etkin mücadele edebileceği öngörülüyor. Preklinik aşamaları başarıyla tamamlanan ilk intranazal yerli aşı adayında da Faz 1 insan denemelerine başlanacak.
YILSONUNDA KULLANIMA HAZIR OLACAK
Covıd-19 Türkiye Platformu özelinde yürütülen 17 projeden yedisi aşı geliştirme projesi. Aşı projelerinden üçü ileri aşamada. Platformun Covid-19 aşı projelerinden biri DSÖ verilerine göre kendi türünde klinik aşamaya geçen dünyadaki dördüncü aşı olan virüs benzeri parçacıklara dayalı (VLP) aşı adayı. Mayda ve İhsan Gürsel liderliğinde geliştirilen bu aşı, Platformun Faz 1 aşamasını tamamlayan ilk aşı adayı. Faz 2 aşıları, hem Wuhan hemde İngiliz varyantına karşı etkili olacak şekilde hazırlandı. Faz 1 aşamasında 38 gönüllüyle beraber Sanayi Bakanı Mustafa Varank ile TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Haşan Mandal da gönüllüydü.
Mandal, yaptığı bir açıklamada VLP aşı adayında 10 Haziran itibarıyla Faz 2 çalışmasına başlamayı planladıklarını açıklamıştı. Hedeflerinin Ağustos’ta Faz 3’e başlanılması olduğunu belirten Mandal, her şey planlandığı şekilde ilerlerse ve acil kullanım izni verilirse Kasım-Aralık gibi yerli ve milli aşının kullanılır hale geleceğini kaydetmişti.
HAZİRAN’DA FAZ 2’YE GEÇİLECEK
Covid-19 Türkiye Platformumdaki Konya Selçuk Üniversitesi’nden Prof. Dr. Osman Erganiş ve ekibinin geliştirdiği yenilikçi inaktif aşıların Faz 1 çalışmaları kapsamında kullanımına 25 Nisan’da Ankara Şehir Hastanesinde başlandı. Bu aşının Haziran ayının ortalarında Faz 1 çalışmalarını tamamlayıp, Faz 2 çalışmalarına başlaması planlanıyor. Bakan Varank yaptığı bir açıklamada Faz 1 çalışmaları süren inaktif aşı adayının 50 gönüllüsü bulunduğunu, Faz 2 aşamasına da yaklaşık 250 gönüllüyle devam edileceğini belirtti. Varank, Covid-19 Türkiye Platformu çatışı altında faz aşamasına geçilen aşı adaylarının özel sektörde GMP sertifikalı tesislerce üretildiğinin altını çizdi. Bakan Varank’ın açıklamalarına göre bu inaktif aşı adayının Faz 3’ü de tamamlayıp başarılı olması halinde üretimi Vetal’de yapılabilecek. Başarılı olması durumunda VLP aşısı ise Nobel’de üretilecek. Bu özel sektör firmalarının bu alanda yatırımları olan güçlü firmalar olduğunu dile getiren Varank, GMP sertifikalarını da aldıkları için çok kolay bir biçimde yüksek dozlarda bu aşıları üretebileceklerini kaydetti. Firmaların küçük yatırımlarla mevcut aşı üretim kapasitelerini hızlıca artırabileceklerini aktaran Varank, Vetal’de 25 milyon, Nobel’de ise 50 milyon doz üretim kapasitesi olduğunu bildirdi.
ÜÇÜNCÜ AŞI ADAYI ADEN0VİRÜS TABANLI
Platformun üçüncü aşı adayı adenovirüs tabanlı. Ankara Üniversitesi Kanser Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Hakan Akbulut’un başında bulunduğu adenovirüs aşı adayı Sputnik V ile AstraZeneca aşılarıyla benzer teknolojide. Faz 1 aşamasına başlayacak olan bu aşının pilot üretimi Tekirdağ’da bir tesiste yapılıyor. Aderovirüs aşı adayı daha gelişmiş ve yeni bir tasarım içerecek şekilde ikinci nesil aşı adayı olarak geliştirildi. Virüsün dört proteinini de kapsayacak şekilde tasarlanan aşıda, dünyada kullanılan diğer adenovi-rüslere göre daha avantajlı bir virüs tercih edildiği biliniyor.
TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Haşan Mandal, yaptığı bir açıklamada bu aşının da Sputnik ve AstraZeneca olarak bilinen aşı grupları içinde yer aldığını, mutantlara karşı kullandıkları tasarımla daha etkili yüksek tasarımın planlandığını dile getirdi. Platform bünyesinde geliştirilen diğer dört aşının da faz çalışmalarına başlamak için yoğun çalışmalar sürüyor.
Bu arada Koçak Farma’nın Covid-19 aşı adayı çalışmasında ise Haziran’da Faz 2 aşamasına geçilmesi, sonbaharda Faz 3 aşamasının tamamlanması bekleniyor.
İKİ İLAÇ ADAYI FAZ 2’DE
Aşı adaylarında olduğu gibi Covid-19’u tedavi odaklı ilaç geliştirme projelerinde de önemli gelişmeler kaydedildi. Toplamda 20 binden fazla molekül sanal olarak tarandı. Tespit edilen iki ilaç adayı için Faz 2 insan çalışması aşamasına gelindi. Ankara Üniversitesi Kök Hücre Enstitüsü’nün yürüttüğü Ribavirin ve Bahçeşehir Üniversitesi Üniversitesi’nin yürüttüğü Montelukast molekülleri için Faz 2 çalışmalarına başlanıyor. Tedavi amaçlı bu ilaç adaylarının insandaki etkinliği ispatlanırsa, sene sonundan önce bu iki ilacın da kullanıma hazır hale gelmesi öngörülüyor. Varank, sene sonundan önce Türkiye’nin kendi teknolojileriyle geliştirdiği aşısını üretebilmesini hedeflediklerini ifade ederek, “Aşı adaylarımızın faz çalışmalarında yeteri kadar gönüllü bulabilirsek ve aşı adaylarımızın sonuçları başarılı olursa sene sonundan önce sonbahar gibi Türkiye’nin yerli ve milli aşısını elde edebileceğimize inanıyoruz” dedi.
6 MİLYAR TL DESTEK
Bakan Varank, Milli Teknoloji Hamlesi vizyonu çerçevesinde tüm teknolojilerde olduğu gibi aşıda da yerlileşmenin birinci öncelikleri olduğunu söyledi. 19 yılda merkez birimler, kalkınma ajansları, TÜBİTAK ve KOSGEB’le özel sektöre çok kapsamlı destekler sağladıklarını belirten Varank, “Covid-19 Türkiye Platformu bünyesinde ilaç ve aşı projeleri için şu ana kadar yaklaşık 80 milyon TL bütçe ayrıldı. Bunun 30 milyon TL’si Ar-Ge çalışmaları, 15 milyon TL’si de GMP pilot üretim için kullanıldı. Halen devam eden aşı ve ilaçların klinik çalışmaları için de 40 milyon TL’lik bir harcama yapmayı öngörüyoruz. Tüm bu desteklerin yanında, platformun idari ve mali süreçleri ile koordinasyonunu TÜBİTAK yapıyor. Bu sayede araştırma süreçleri çok hızlı bir şekilde ilerleyebiliyor” dedi.
Son yedi yılda aşı üretimine yönelik altı yatırıma teşvik belgesi düzenlediklerini söyleyen Varank, bu yatırımlarla öngörülen toplam sabit yatırım tutarının 160 milyon TL olduğunu kaydetti. Üniversiteler, özel sektör Ar-Ge ve tasarım merkezleri, kamu Ar-Ge birimlerinin işbirliği ile yüksek teknolojilerin geliştirilerek özel sektöre transferi için yüksek teknoloji platformları oluşturduklarını dile getiren Varank şunları söyledi: “Halihazırda kurulu dokuz platformdan dördü aşı, tedavi imkânları ve tanı kitleri özelindeki araştırma programlarına odaklanıyor. Aşı, ilaç ve tıbbi cihaz alanındaki projelere TÜBİTAK KOSGEB ve Kalkınma Ajanslarımız aracılığıyla 2002’den bugüne yaklaşık 6 milyar TL’ye yakın destek sağladık. Bu projeler kimi zaman doğrudan akademisyenler, kimi zaman da özel sektör tarafından gerçekleştirildi.”
BİYOTEKNOLOJİK İLAÇLAR PAZARI
Biyoteknolojik ilaçlar pazarı tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hızlı bir gelişim trendi izliyor. Koçak Farma CEO’su Uzman Dr. Hakan Koçak, bugün, diyabet, kanser, kalp hastalıkları, romatoid artrit gibi birçok hastalığın tedavisinde yeni geliştirilen biyoteknolojik ilaçların konvansiyonel formülasyonlarının yerini aldıkları ve kullanımının giderek yaygınlaştığını vurguladı. 2019 verilerine göre 1.2 trilyon dolarlık toplam dünya ilaç pazarında biyoteknolojik ilaçların yüzde 20 pazar payını geçmiş olduğunu belirten Koçak, “Türkiye’de de benzer paya sahip olan biyoteknolojik ilaçların tüketimi 2020’de 9.5 milyar TL’ye ulaştı. Bu ilaçların ne yazık ki yüzde 90’ınmdan fazlası ithal ediliyor ve önemli bir cari açık yaratıyor. Biyoteknolojik ürünler üretim ve geliştirme maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle pahalı ürünler. Bu ilaçların tedavideki ağırlığının artışı ile ithalata dayalı bir biyoteknolojik ilaç tedarik modeli Türkiye için sürdürülebilir gözükmüyor. Ülkemizi bu alanda da ithale dayalı bu bağımlılıktan kurtarabilmek için çalışıyoruz. Koçak Farma’nın pazarda iki biyotek- . nolojik ürünü bulunuyor” dedi.
Türkiye’de biyoteknoloji alanında yatırımların artması için resmi otorite, sanayi ve üniversite işbirliklerini artırıcı önlemler ve teşviklerin geliştirilmesine ihtiyaç olduğunu vurgulayan Koçak, öncelikle biyobenzer ilaç kılavuzlarının ülke ihtiyaçları ve bu alanda gelişmiş ülkelerin iyi örneklerini göz önüne alarak bir an önce regüle edilmesi gerektiğini söyledi. Koçak, klinik araştırmalara yönelik devlet desteğinin artırılmasının önem taşıdığını dile getirdi.
“İHRAÇ EDEN ÜLKE OLACAĞIZ”
Türkiye Sağlık Endüstrisi İşverenleri Sendikası (SEİS) Yönetim Kurulu Başkanı Metin Demir, dünya nüfusunun yaşlandığını ve bu durumun yeni ihtiyaçlar doğurduğunu vurgulayarak, kalp hastalıkları, geriatri ve kanser hastalıkları açısından yaşlanan nüfusun tedavileri ile ilgili teknolojilerin gelişmesi beklentisi olduğunu dile getirdi. Demir, “Bunların hepsi pahalı teknolojiler. Ülke olarak ya bu pahalı teknolojileri kullanıp tüketen ülke olacağız ya da üretip ihraç eden bir ülke. Ülke olarak stratejimizi buna göre kurgulamalıyız. Elbette üreten olmak istiyoruz” dedi. Desteklerin sektörün ihtiyaç duyduğu alanlarda ve oranlarda olması gerektiğini vurgulayan Demir, “Sadece Ar-Ge, sadece Ur-Ge yeterli değil. Ürünün pazara girişi ve daha sonraki ödemelerin de düzenli olması gerekiyor ki o alanda ürün geliştirilebilsin. ‘Biz böyle bir destek hazırladık, siz de bu desteklere göre ürün yapın’ anlayışıyla verilen teşvikler sonuca çok etki etmiyor. Birincisi ürünün üretilip satılma aşamasında pazara girişinde teknik engeller var. Onaylanmış kuruluşlar, belgeler, akreditasyon, klinik çalışmalar gibi pazara giriş çok pahalı, İkincisi ise pazara girdikten sonra dış pazarda paranızı alamıyorsunuz. Dolayısıyla teşvik mekanizmasının bütüncül olması gerekiyor” diye konuştu.
“MEDİKAL İHRACATTA LİDERLİK HEDEFİ…”
Türkiye’de sağlık ve medikal sanayide dışa bağımlılığın halen çok yüksek olduğunu vurgulayan Dr. İhsan Şahin, son beş yıldır bu bağımlılığı azaltacak yeni yatırımlar yapıldığını vurguladı. Yerli üretim sloganı ile sağlıkta yapılan yatırımların yüz güldürdüğünü dile getiren Şahin, son yıllardaki yatırımların daha çok tıbbi sarf ihtiyacını karşılamak üzere yapılan yatırımlar ve orta derece teknoloji ihtiva ettiğini kaydetti. Şahin, “Bu yatırımlar elbette çok önemli ve hayati ürünlerin üretimi için yapıldılar ancak yetmez. Hedefimiz sadece ülke ihtiyaçlarını karşılamak değil medikal ihracatta dünyanın önemli ülkeleri arasına girmek olmalı” dedi.
DERİN TEKNOLOJİDE YOĞUNLAŞILIYOR
Sektör temsilcileri, özellikle tıbbi cihaz geliştirme kapasitesinin artmasını, derin teknoloji alanına yatırımların yönlenmesini, sağlıkta dijitalleşmenin artmasını, yeni teknoloji alanına yatırımların yönlenmesini bekliyor. Bu alandaki çalışmalarıyla dikkat çeken merkezlerden biri de sağlık sektöründe 30’u aşkın şirketin faaliyet gösterdiği Teknopark İstanbul. Aynı zamanda kuluçka merkezinde de sağlık girişimcileri faaliyetlerini sürdürüyor. Teknopark İstanbul Genel Müdürü Bilal Topçu, bünyelerindeki şirketlerin ağırlıklı olarak derin teknoloji alanlarında yoğunlaştığını, biyoteknolojik geliştirmelere odaklandığını söyledi. Topçu, Teknopark İstanbul’un kanser tedavisi, sahte ilaç tespiti, akciğer kanserini tespit eden navigasyon sistemi gibi farklı projelere ev sahipliği yaptığını vurguladı.
ÇALIŞMALARA ÖNCÜ
İstanbul Sağlık Endüstrisi Kümelenmesi (İSEK), Teknopark îstanbul koordinasyonunda yürütülen bir kümelenme. Mart 2020 sonu itibarıyla faaliyetlerini salgın odağında yoğunlaştırdıklarını söyleyen İSEK Koordinatörü Cengizhan öztürk, bu süreçte salgınla ilgili yürütülen çeşitli etkinliklere ve projelere dâhil olarak çalışmalara destek verdiklerini söyledi. özellikle sağlık kümeleri platformu MediClust koordinasyonunda yürüttükleri çalışmalar ile sahada yürütülen çok fazla sayıdaki teknik çalışmaların başlatılmasına öncü olduklarını ve üyelerinin başlatmış olduğu projelere destek verdiklerini vurgulayan öztürk, “Temiz oda kapasite artırımı çalışmaları kapsamında İSEK koordinasyonunda Boğaziçi Üniversitesi Yaşam Bilimleri UYGAR Merkezi tarafından yürütülen, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Rekabetçi Sektörler Programı ile desteklenen ‘KOBÎ’lerin Küresel Rekabetçiliğini Arttırmaya Yönelik Ar-Ge Destek Laboratuvarları-nın Geliştirilmesi’ başlıklı projesi ile Teknopark İstanbul A.Ş. bünyesinde 8+1 temiz odanın kurulum çalışmalarının koordinasyonunu sağladık. İSEK ve İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri ihracatçıları Birliği ortaklığında Healthtech Startup URGE programı başlattık. Programımızda 20 firmamızın ihracatı faaliyetlerini hızlandırmak için çalışıyoruz. Milli Teknoloji Hamlesi doğrultusunda Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, ISO, kümemiz ve TÜBİTAK TÜSSIDE işbirliğinde ‘Akıllı Tıbbi Cihaz ve Sağlık Bilişim Teknolojileri Kümelenme Modeli’ çalışmasına dâhil olduk. İstanbul Kalkınma Ajansı, 2021 Yılı Mali Destek Programları kapsamında ilgili paydaşlarla birlikte tematik odaklı hızlandırma programının hayata geçirilmesi, tıbbi cihaz mevzuat ve test danışmanlığı platformunun kurulması ve biyokuluçka çalışma modelini uygulanması konularında üç proje başvurusu gerçekleştirdik” diye konuştu.
KOBİ’LER ATAĞA GEÇTİ
Salgın yönetiminde önemli desteklerin girişimcilerden ve KO-Bt’lerden geldiğine tanıklık ettik. Bu kuramların değişime hızlı adaptasyonu kısa sürede salgınla mücadelede öne çıkan ürünlerin hayata geçirilmesini sağladı. İSEK Kümelenme Koordinatörü Öztürk, tıbbi cihaz üretiminde uzaktan sağlık yönetimi teknolojilerine kadar girişimcilerin ve KOBI’lerin odaklanacağı pek çok alanın mevcut olduğunu söyledi, öztürk, kanser tedavileri, ilaç geliştirmeleri, teşhis cihazları, sağlık asistanları gibi pek çok farklı alanları bu kapsamda sıraladı.
OSTIM Medikal Sanayi Kümelenmesi Koordinatörü Nilsu Bozdemir ise, tüm dünyada yoğun bakım ve kişisel koruyucu ekipman konusunda talebin artması ile Türkiye’deki üreticilerin de mevcut durumda üretim kapasitelerini bu alanlara yönlendirmesinin gecikmediğini söyledi. Salgının maske, dezenfektan, siperlik, tulum vb. kişisel koruyucu ekipman üretimine geçmeleri ile daha çok farklı sektörlerden birçok firmanın önünü açtığını belirten Bozdemir, salgın sebebiyle normal hasta hizmetlerinin yoğun olmayışının, bu alanlarda kullanılan tıbbi cihaz ve sarf malzemelerin talebinin daralmasında etkili olduğunu kaydetti.
2020 Şubat’tan itibaren TICK öncülüğünde oluşturulan ve aralarında OSTIM Medikal Sanayi Kümelenmesi Başkanı Fatin Dağçmar’ın da yer aldığı Koordinasyon Kurulu’nun, salgın ile ilgili önlemlerin hızlıca alınabilmesi, üretim kapasitesi tespiti, ihtiyaç tespiti ve üretim koordinasyonu konularında çok etkin bir rol oynadığını belirten Bozdemir, “Eş zamanlı olarak OSTIM ve Ankara başta olmak üzere tüm paydaşlarımızla kümelenmemiz öncülüğünde bir grup oluşturduk ve ihtiyaçların doğru üreticilerle buluşturulması ve salgın ile ilgili ürünlerin projelendirilmesi ile ilgili çalışmalar yaptık. Yüzlerce talebin karşılanmasında rol oynadık” dedi.
Haziran’da çağrı var
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, aşı ve immünolojik ürünleri de Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi Programı kapsamına aldı. Bu programla kritik öneme haiz ürünlerin, yerli imkânlarla üretimine yönelik yatırımları fikir aşamasından pazara sunulana kadar uçtan uca bir yaklaşımla desteklenecek. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın açıklamalarına göre aşı ve immünolojik ürünlerin de yer aldığı Sağlık ve Kimya Ürünleri Çağrısı’nın Haziran ayında açılması planlanıyor.
Aşı ve ilaç çalışmalarına tek çatı
TÜBİTAK MAM Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji Enstitüsü genişletilerek, hücreden başlayıp, pilot üretim aşamalarının tümünü içerecek şekilde bir “Aşı ve İlaç Geliştirme Merkezi, TÜBİTAK’ın Gebze Yerleşkesi’nde yakın zamanda açılacak. Tesis özellikle laboratuvar aşaması ile seri üretim arasındaki ihtiyaca çok önemli bir katkı sağlayacak. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, yaklaşık 3 bin 500 metrekareli kapalı alan üzerine kurulu ve GMP (İyi Üretim Uygulamaları] kurallarına uygun pilot üretim amaçlı merkezi bu yıl açmayı öngördüklerini söyledi. Aşı ve ilaç adaylarının seri üretimi için özel sektörde önemli bir kapasite oluştuğunu belirten Varank, “TÜBİTAK Marmara Teknokent’te VLP aşıyı üretecek tesis de dahil olmak üzere ülke çapında aşı üretim tesisi sayıları hızla artıyor. Halihazırda altı firmamız aşı üretimi için GMP onayı aldı. Özel sektörün bu alandaki yatırımlarını, yatırım teşvik sistemimiz kapsamında öncelikli yatırım olarak destekliyoruz” dedi.
Sağlık Endüstrileri Başkanlığı kurulacak
Rekabetçi, yenilikçi ve güçlü bir sağlık sanayiinin geliştirilmesi amacıyla 2021 sonuna kadar Cumhurbaşkanlığına bağlı Sağlık Endüstrileri Başkanlığı kurulacak. İlaçtan aşıya, medikal cihazlardan biyoteknolojik ürünlere kadar pek çok stratejik malzemenin yurtiçi imkanlarla rekabetçi bir şekilde geliştirilmesi ve üretilmesi çalışmaları bu başkanlığın sorumluluğunda yürütülecek. Daha önce birçok bakanlıklara dağılmış çok sayıda fonksiyonun bu başkanlık bünyesinde toplanması bekleniyor.
Cengizhan ÖZTÜRK / İstanbul Sağlık Endüstrisi Kümelenmesi (İSEK] Koordinatörü
“Tıbbi cihaz geliştirme kapasitesinin artmasını bekliyoruz”
Salgın tüm dünyada sağlık sektörüne ilgiyi artırdı. Bu ilginin uzun vadede yatırımlara ve desteklere yansımasını bekliyoruz. Türkiye’de ise kamu-sanayi-üniversite işbirliklerinin sektörün geleceğinde kritik bir rol oynayacağını düşünüyoruz. Sektörde özellikle tıbbi cihaz geliştirme kapasitesinin artmasını, derin teknoloji alanına yatırımların yönlenmesini bekliyoruz. Özellikle sağlık alanında ‘yeni teknoloji’ odaklı önemli gelişmelerin olması ve sağlıkta dijitalleşmenin artması bekleniyor. Evde bakım, mobil sağlık gibi kişinin kendi sağlık verileri takip edebildiği hatta tedavi edebildiği connected uygulamaların ve çözümlerin artması kaçınılmaz olacak. Bu alanlara yatırım, yatırımcıya kazandıracak. Ülkemizde yenilikçi teknolojilerin yanı sıra geleneksel ürünlerin yerlileştirilmesiyle ilgili çalışmalara başlandığını görüyoruz.
Dr. İhsan ŞAHİN / Sağlık Hizmet Sunucuları Derneği Başkanı ve Sıla Grup Yönetim Kurulu Başkanı
“Teşvik değil alım garantisi istiyoruz”
Salgın ve salgınlarla test edilen dünya ekonomisinde neredeyse tüm sektörler dibe vururken sadece birkaç sektörel alan üretimini ve kuvvetini arttırdı. Bu birkaç sektörden biri hiç şüphesiz medikal ve ilaç sektörü oldu. Bazı ülkeler sadece medikal alandaki kazançları ile kötüye giden ekonomilerini toparladı. Çin bu durum için önemli bir örnek. Hindistan ve Malezya’da da medikal satış potansiyellerinin ülke ekonomisindeki katma değeri aşikâr. Salgın döneminde yaşadığımız ‘aşı savaşlarında’ bir tek aşı üretiminin getirdiği ekonomik bütçenin dünyadaki birçok ülkenin bütçesinden fazla olduğunu gördük. İstenen tüm ürünleri ve ilaçları üretebilecek altyapı ve işgücüne sahibiz. Devletten para, teşvik, vergi indirimi vb. istemiyoruz. İsteğimiz cari açık verdiğimiz ürünlerin ülkemizde üretilmesi durumunda sadece ilk üç yıl bu ürünlerde, devletimiz alım garantisi versin ve üreticimizi global üreticilerin vahşi rekabetine terk etmesin. Alım teşviki olur ise başka hiçbir teşvik destek olmaksızın ülkemizde tüm medikal ürünler üretilebilir ve 2023 ekonomik hedeflerimize sadece medikal ve ilaç sektörümüz ile ulaşabiliriz.
Özgür İNCEKARA / İncekaralar Holding Yönetim Kurulu Başkanı
“Teletıp uygulamaları yatırım alanlarının başında gelecek”
Salgın, sağlık politikalarındaki eksiklikleri gözler önüne serdi ve ülkeler organize olarak hızlı çözümler üretmeye başladı. Dyitalleşme ile başlayan bu süreçte, teletıp uygulamaları ve giyilebilir akıllı medikal teknolojileri (diagnostik, tedavi] yatırım yapılacak alanların başında gelecek gibi gözüküyor. Aşı, ilaç, hızlı tanı kitleri, yoğun bakım üniteleri, minimal invaziv girişim, uzaktan hasta takibi, yaşam bilim ve genetik, dejeneratif hastalıkların önlenmesi ve tedavisi açısından büyüme ve değişim öngörülmekle birlikte bu alanlarda yatırım ihtiyacı ve fırsatlar oluşması beklenebilir. Sağlıkta dyitalleşme, biyoteknolojiler sayesinde kişiselleştirilmiş tedaviler, giyilebilir sağlık teknolojileri, bireysel kullanıma uygun tanı kitleri ve aşı üretimi (nazal kullanım için sprey aşılar vb.) medikal sektörün İHA ve SİHA’lan olacak. Salgın sürecinde ülkelerin aşı ve maske gibi ihtiyaçlarını karşılayabilmek için girdiği mücadele ise yatırım alanlarında yerli çalışmalara önem verilmesi önemini gösterdi.
Metin DEMİR / Türkiye Sağlık Endüstrisi İşverenleri Sendikası [SEİS] Yönetim Kurulu Başkanı
“Ürün çeşitliliğine gitmeliyiz”
Bizim üretebileceğimiz çok fazla ürün var. Konvansiyonel halen ithal ettiğimiz ama çok rahatlıkla üretebileceğimiz ürünler bulunuyor. Bunları, tıbbi sarf malzemeleri, yatak, karyola, fizik tedavide kullanılan cihazlar olarak sıralayabiliriz. Bir de yeni inovatif ürünler var özellikle hastalıklarla beraber gelişen ihtiyaçları karşılayabilecek makine ve ekipmanlar. Bunlar, kardiyoloji, beyin cerrahisi, yapay zeka, dijital tıp gibi daha inovatif daha katma değeri yüksek alanları oluşturuyor. Bir yandan kolay, ithal ikamesi ürünler üretirken bir yandan da daha katma değerli ürünler üretmeliyiz. Bunların tanımlarını ve bütün incelemeleri yapıp konjonktüre göre ürün çeşitliliğine gitmemiz gerekiyor.
Nilsu BOZDEMİR / OSTİM Medikal Sanayi Kümelenmesi Koordinatörü
“Sektörümüzün dünya payını artırmak için çalışıyoruz”
Medikal sektörün birçok alt dalı mevcut. Bu alt dalların neredeyse tamamında yerli üretim yapa ve bunu Ar-Ge, Ür-Ge ve ihracat ile geliştiren firmalarımız var. Firmalarımız gerekli tüm koşulları sağlayarak sağlık hizmetlerinin aksamadan devam etmesini sağlıyor ki bunun da önemi salgın sürecinde daha da ortaya çıktı. OSTİM Medikal Sanayi Kümelenmesi olarak ve Türkiye Sağlık Kümelenmeleri İşbirliği Platformu (Mediclust) olarak medikal sektörün gelişimi, üretimde var olan ihtiyaçların belirlenm ve ilgili tüm yerlere aktarılması, sorunların çözümü ve sektörümüzün dünya payını artırmak için çalışıyoruz. Bizlerin önerisi olan kurulacak yeni Sağlık Endüstrileri Başkanlığı’nın yerli üreticinin yanında olması ve sektörün gelişiminde rol oynamasını umuyoruz. Bu başkanlık bünyesinde medikal kümeler ve üretici temsilcisi ilgili sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin yer alması gerektiğine inanıyoruz.”
Hülya Genç Sertkaya