Tüm Yönleriyle Probiyotikler
Yılda neredeyse dört milyon insan, şişkinliği önlemek, cildini rahatlatmak, alerjilerden kurtulmak, hatta depresyonu hafifletmek için probiyotik desteği alıyor. Neredeyse tüm şikâyetlere çare olduğu düşünülen bu dost bakterileri her yönüyle mercek altına aldık.
Önceleri sorgusuz sualsiz sağlıklı olduğunu düşündüğümüz yiyecekler vardı. Şimdi de probiyotikler için aynı şeyi düşünmeye başladık. Kelime anlamı “yaşam için” olan probiyotiklerin, ABD endüstrisindeki değeri yaklaşık 37 milyar dolar civarında. Son üç yıl içinde probiyotik içeren yoğurt ve kefirlerin satış oranı ise neredeyse yüzde 30 arttı. San Diego’dan Tüketici Hakları Uzmanı Tim Blood, “Bir ürünün üstüne ‘probiyotik içerir’ yazmak bile daha fazla satması için yeterli” diyor. Bakteriler için hiç de kötü bir izlenim sayılmaz, değil mi?
Probiyotiklere ün kazandıran iddialar başlarda kulağa pek seksi gelmiyordu’: Kabızlık, ishal ve reflü gibi sindirim sorunlarına çare olabileceği söylenerek tanıtılıyordu. Çoğunluğu kadın olan 70 milyon insanın bu şikâyetlerden muzdarip olduğunu düşününce, kulağa nasıl geldiğinin de pek bir önemi kalmıyordu. Yine de endüstrinin ikinci hamlesi; hem yiyeceklere eklenen hem de takviye gıda olarak sunulan probiyotikleri “mucizevi sağlık iksiri” rütbesine çıkarmak oldu. Alerji ve depresyona iyi geldiği, bağışıklık sistemini güçlendirdiği, Alzheimer, migren ve şeker gibi kronik hastalıklarla savaştığı söylendi. Sonuçta artık doğal olarak probiyotik içeren yiyecekler (yoğurt, kefir, turşu, miso ve kimchi gibi fermente edilmiş yiyecekler) dışında birçok formda ürünle karşılaşır olduk.
Bağırsakların, hastalıklarla savaşmak için odak noktası olması mantıklı. Geçtiğimiz on yıida bilim insanları, sindirim sisteminde 1,36 kg mikrop olduğunu ortaya çıkardı. 40 trilyon bakteri, mantar ve virüsten oluşan bu kolonizasyona “mikrobiyota” adı verildi, hatta başlı başına bir organ olarak kabul edildi. Çünkü bu koloni, besin zengini ortamdan beslenen oluşumlara benzemiyor. Vücutla birlikte besleyici öğeleri yiyeceklerden ayıran, mikroplarla savaşan ve bağışıklık sistemini güçlendiren bir organ gibi çalışıyor. Mikrobiyotadaki bazı değişikliklerin huzursuz bağırsak sendromu gibi sindirim sistemi sorunlarıyla ilişkili olduğu da öğrenilince, probiyotik formundaki “iyi” bakterileri bünyemize almanın sağlığımıza iyi geleceği düşünülmeye başlandı. Diğer taraftan, Lincoln’deki Nebraska Food for Health Çenter doktorlarından Robert Hutkins, “Bu henüz bilim tarafından kanıtlanmadı” diyor.
Kafan mı karıştı? Karışmasın çünkü tanımlanan yüzlerce probiyotik türünden bazıları belirli durumların tedavisinde yardımcı oluyor. (Yan sayfadaki “Uzmanlaş” başlığına bak.) Ancak yapılan son çalışmalarda, sağlıklı bireylerin mikrobiyotasında probiyotiklerin etkili olduğuna dair kanıt bulunamadı. Takviye ürünlerin Amerika’dan çok daha fazla denetlendiği Avrupa’da yetkililer, bu konuda henüz bir açıklama yapmadı. Kanıtlanmış tek ilişki, bu mikroorganizmaların yoğurt kültüründe yaşadığı ve laktoz sindirimini düzenlediği şeklinde. Biz de probiyotik araştırmalarında çalışan önde gelen bilim insanlarına, tüm avantajları ve dezavantajları sorduk. İşte, şu anki bilgiler ışığında öğrenmen gerekenler…
MİSAFİR OLARAK GELİRLER
Hunkins “Aldığın probiyotikler, bağırsak ekosisteminde bulunan bakterilerle birlikte kalıcı olarak yaşamıyor” diyor. Seni hasta eden bir mikroorganizmayı dışarı atmana yardımcı olabilir -bulaşıcı ishale karşı etkili olduğu kanıtlanmış durumda. Ancak onları bağırsağına uğrayıp giden misafirler olarak düşün: Bünyene fazla probiyotik alman bu anlamda mümkün değil; çünkü onları tuvalete uğurluyorsun. Yani eğer belli bir fayda için kullanıyorsan, neredeyse her gün probiyotik alman gerekiyor.
FARKLI TÜRLERİ VARDIR
Sağlık problemin için doğru türde probiyotik aldığına emin olmalısın. Örneğin, lactobacillus bakterisinin lactobacillus acidophilous ve lactobacillus reuteri gibi farklı formları bulunuyor. Ve bu formlar farklı hastalıkların tedavisine yardımcı oluyor. Aldıği takviyenin bir porsiyonca en az 1 milyar CFU (koloni oluşturucu birim) bulunmasına dikkat et. Çünkü fayda görmek için yaklaşık olarak gerekli miktar bu. Bu miktar içindekiler kısmında yazmıyorsa, gerekli miktarı aldığını varsaymamalısın. Takviye gıdaları test eden bağımsız bir grup olan Consumer Lab, incelediği ürünlerde porsiyon başına 2,5 milyon ila 200 milyar arasında değişen bakteri sayısına ulaşmış. Yani burada da “etiket okumak” önemli. Kefir ve yoğurt aldığında ise etiketinde “aktif probiyotik kültür” veya “probiyotik kültür” ibarelerinin olmasına dikkat etmelisin.
DAYANIKSIZDIRLAR
Probiyotik satın alırken raf ömrünü de hesaba katman gerekiyor ve bu pek de uzun değil. Ürünün içindekiler kısmında sayısal loto ikramiyesi kadar CFU içerdiği yazsa bile, doğru koşullarda sakSajramış bir üründen bunun hepsirn^man mümkün olmayabilir. Çünkü’ probiyotiklerya organizmalardır ve çok sıcak ortamda ölebilirler. Eğer ürün etiketinde tavsiye ediliyorsa buzdolabında saklayabilirsin. Yine de, sen o ürünü alana kadar çok fazla yol kat ettiyse, probiyotikler çoktan ölmüş olabilir. Aynı şekilde, günlük işlerini yapmak için dışarı çıktığında probiyotiğini arabanda bırakırsan, yine bazı etkilerini kaybedebilir. Saklama koşullarında hiçbir problem olmasa dahi, en iyi bakteriler bile zamanla zayıflar. Bu nedenle alışveriş yaparken son kullanım tarihi en uzak olanı seç.
DOĞRU KULLANILMALARI GEREKİR
Probiyotiklerin bazı türleri mide asidi ile savaşamaz ve sen onları midene gönderdiğin anda yaşamları sona erer. Eğer hap şeklinde probiyotik alacaksan, kapsül olanları tercih etmelisin. Dışındaki jelatin,ürünün zarar görmeden bağırsaklarına inmesine yardımcı olur. Toz şeklinde probiyotik kullanıyorsan da soğuk yiyeceklere (örneğin yoğurt, müsli gibi) birlikte almalısın. Yiyecekle pirlikte almak, probiyotiklerin mide asidinden korunmasına yardımcı olur.
HERKESTE AYNI ETKİYİ YAPMAZLAR
Antibiyotik kullanımına bağlı ishalde bile herkesin probiyotiğe vereceği cevap aynı olmayabilir. Washington Üniversiteai Tıp Fakültesi’nde insan bağırsak mikrasiyotası üzerine çalışmalar yürüten Profesör Matthew Ciorba, “Aynı probiyotiği alan kişiden yalnızca birinde gözle görülür bir fark olduğunu söyleyebiliriz” diyor. Çünkü her insanın mikrobiyatasının işleyiş şekli parmak izi gibi farklı; yaşa, genetik yapıya ve cinsiyete bağlı olarak değişiklik gösterebiliyor. Teksas Üniversitesi’nde hayvanlar üzerinde yapılan bir araştırmada, aynı diyeti uygulayan erkek ve dişilerin bağırsaklarında yaşayan mikropların farklı tepkiler verdiği görülmüş. Bilim insanları şu anda kişiye özel olan mikroplardan yararlanarak hastalıkları tedavi etme yollarını araştırıyor.
PREBİYOTİKLERE İHTİYAÇ DUYARLAR
Bağırsaklarında bulunan kalıcı ve ziyaretçi bakterilerin de besenmesi gerekiyor. Sindirilemeyen karbonhidratlar (diyet lifi) ile vücudumuza giren probiyotikler, dost bakterileri beliyor ve çoğamalarına yardımcı oluyor. Hatta stresle beraber bozulan mikrobiyota dengesinin yeniden sağlanmasında bile yardımcı olabiliyorlar. Yakın zamanda yapılan bir çalışmada, stresli bir olay yaşadıktan sonra prebiyotik alan farelerin daha rahat uyuduğu görülmüş. Hutkins, prebiyotiklerin günlük olarak yiyeceklerle -takviye şeklinde değil- alınmasını öneriyor. Çünkü hap şeklinde alınanlarda ihtiyaç duyulan miktarda prebiyotik olmayabiliyor. Prebiyotikler yulaf ezmesi, muz, soğan, sarımsak ve kuşkonmazda bulunuyor.
ARAŞTIRMALAR DEVAM EDİYOR
Birçok probiyotiküjaj, kolay ve ucuz olduğu için, insanların tercih ettiği gıda ürünlerine ekleniyor. Ancak hastalıklara karşı korunma veya herhangi bir hastalığı tetavi etmek için en etkili yöntem oldukları söylenemez Araştırmacılar hâlâ Hangi durumda hangi probiyotik türünün alınmasının en iyi seçenek olduğunu saptamaya çalışıyor.
Uzmanlaş
Bilim insanları hâlâ çoğu probiyotik türünü tanımlamış değil. Ancak aşağıdaki iyi huylu bakterilerin birçok durumda insanlara yardım edebileceğine dair kanıtlar mevcut. Kullanım talimatlarında aksi yazmıyorsa, ihtiyacın olduğu sürece onları günlük olarak kullanabilirsin.
Bakteriler de Konuşur
Araştırmacılar bir süredir bağırsak bakterilerinin beynimizle konuşarak modumuzu etkileyebiliyor olmasından şüpheleniyordu. (Hatta şu an bile konuşmalarımızı gizlice dinliyor olabilirler.) İrlandalI araştırmacılar, bağırsak mikroorganizmalarının kişilerin zihin sağlığına yardımcı olabileceğini söylüyor ve zihin ile bağırsak arasındaki bu alakayı psikobiyotik olarak adlandırıyor. Ayrıca daha önce yapılan bir çalışma, bir probiyotik türü olan bifidobacterium longum’um stres, depresyon veanksiyete belirtilerini azaltabileceğini gösterdi. Eğer devam eden araştırmalar bu sonucu desteklerse, bir gün doktorlar reçetelere ilaç yerine probiyotik yazmaya başlayabilir.
DERLEYEN: NUR MEHTAP CENGİZ