Tavuk, köylülerin hakkı mı?
Tavuk, köylülerin hakkı mı?
Ne kadar ilginç bir başlık öyle değil mi? İncelemelerim sırasında, İbn-i Mace’nin ‘mâşiye’ yani koyun, keçi, sığır ve deve edinme bölümünde, son derece ilginç bir nâkile rastladım. Nakil diyorum, çünkü zikredeceğimiz hadis, mevzu olarak zikredilmekte. Buna rağmen, hem konunun önemi, hem de manasının bugün tezahür etmiş olması, bu rivayeti bir başka boyuta taşımaktadır. “Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: Rasülullah (s.a.v.), zenginlere koyun-keçi edinmelerini emretti ve buyurdu ki: ‘Zenginlerin tavuk edinmeleri halinde, Allah (c.c.), köylerin helak olmasına izin verir.’
İbn-i Macede bu rivayetle ilgili şu nota yer verilmektedir: “Sindi, bu hadisin açıklamasıyla ilgili olarak: Fakirler tavukçulukla geçinebilir, besledikleri tavukları ve mahsullerini satmakla kazanç sağlarlar. Zenginler, tavuk edindikleri takdirde, kendi tavuk ihtiyaçlarını kendileri gidermiş olur ve haliyle fakirlerden satın almalarına pek ihtiyaç kalmaz. Bu hâl ise fakirlerin geçim yolunu daraltmış olur. Fakirlerin geçim yolunu tıkamak ise, toplumun helâkine sebebiyet verebilir. Allah (c.c.) böyle bir toplumun helâkini diler, demiştir.” Ancak bu hadisin mevzu hadislerden olduğunu yukarda belirttik.
Kütüb-i Sitte Muhtasarı ise şöyle açıklama getirir: “Bu hadis, hayvancılığı teşvik etmektedir. Köylülerin ve fakirlerin, tavukçuluk yapmalarını teşvik etmektedir. ‘Zenginler tavukçuluk yaparsa, köylüye satacak bir şey kalmaz, helâkine yol açar’ şeklinde bir tevil, tatminkâr gözükmüyor.” Hadisin sahihliği konusu bizim meselemiz değildir. Önemli olan günümüzdeki durumun ne olduğu…
Çok değil, çeyrek asır öncesine kadar köylülerin hemen hepsi evlerinde 30-40 tavuk besler ve bunların yumurtalarım hem yerler, hem de satarak bazı ihtiyaçlarım karşılarlardı. Bugün sıradan bir yumurta 20 kuruş, organik olduğu iddia edilenler ise 50 kuruştur. Köylü, günlük 30 yumurta alınca, bunun 5’ini yer, 25’ini satardı. Ayda 750 yumurtadan, bugünün rayici ile 200-300 lira gelir elde ederdi. Beklenmedik bir misafir geldiğinde ise, horozlar veya yoksa tavuk, misafir ağırlama için ilaç gibi gelirdi. Kendi yumurtasından civcivini üretir, soğuk kış şartları dışında, tavuğa yem vermesi de gerekmezdi. Bu nedenle, tavuğun köylüye hemen hiçbir maliyeti de olmazdı. Elde ettiği ürünleri satmak için, pazar kurulan yakın kasabaya veya ilçeye gider ve orada satar, bazen de bakkala veya çerçiye kendi ürününü verip, takas yapardı. Evinde ürettiği pekmezi, cevizi, kuru üzümü veya tereyağı da, geçimini sağlaması için iyi bir gelir kaynağıydı. Elde ettiği bu gelirle, evinin veya mutfağının, kendi üretemediği eksiklerini de giderirdi. Hatta çocuğunu birkaç tavuğa sünnet ettirir, imama ve öğretmene hediye gönderirdi. Bazen de şehirden gelen eşe dosta hediye verirdi. O eş dost da, bunun altında kalmaz, köylüye eli boş gelmezdi. Ya şimdi?
Köylü, civcivi kendisi üretmez hâle geldi. Önce çok ucuz fiyata, karton kutularda, makine civcivi denilen civcivleri getirerek, kendi tabiî türünü bozdu. Cinsiyeti 1>elli olduğundan, önce horoz sıkıntısı yaşandığı için, kümeslerde ciddi azalmalar yaşandı. Ardından tavuktan ve yumurtadan oldu. Artık yumurta ve yağ gibi ne kadar temel ihtiyacı varsa, onları da şehirden alır hâle geldi. Kendi tavuğunu üreten az sayıda köylü kaldı ise, onlar da, 2001-2005 yılları arasındaki ‘kus gribi’ denilen ve Türkiye devletinin de alet olduğu palavra ile tabiî türlerin katledilmesi sırasında tavuklarım kaybetti.
Artık doğal olan yalan oldu. Şimdi herkes, Bush ailesinin CP’si ile ünlü tavukçu Tyson Food’un ürünlerine mahkûm. Yani GDO’lu tavuklara. Bugün şehirlerde sele/sepetlere saman doldurup yumurtaları üstüne koyarak ‘köy yumurtası’ diye sunulan yumurtalar sadece bir aldatmacadan ibaret. Köydeki tavuk da tür olarak GDO’lu, köylü de endüstriyel yem veriyor. Tavukçuluk ise tümüyle bir sektör oldu. Yani zenginlerin eline geçti. Böylece kimsesiz nine de tavuğundan geçimini sağlamak yerine, ona buna muhtaç hâle geldi. Netice ortada. Hadis ister gerçek olsun, ister uydurma. Mânâ olarak zuhur etmiştir.