Strese Karşı Çözüm Üretmek
Başarı kokan bir yaşam klasiği…
İç dünyamızın arayışı…
Yaşam bilinci…
Sorumluluk duygumuz…
Yaşam güçlü olduğumuz sürece bizi daha kolay kabul eder. Güçlü olduğumuz zaman, yaşama dair ne varsa bize keyif verir. Her zorluğun üstesinden gelme coşkumuz içimizde bir volkan gibidir. Strese karşı koymaktan, başarılı olmak uğruna hedeflerimize ulaşma konusundaki çabalarımız görülmeye değer. Her türlü zorluklara karşı göğüs gerer ve her probleme karşı çözüm üretiriz. Çevremize pozitif enerji verir, insanların dert ortağı olur, bir yerde psikanaliz yapar gibi mutluluk nedeni oluruz. Kendimize duyduğumuz özgüvenden aldığımız pozitif enerjiyle yaşamımıza yön verirken, hiç bir zaman yalnız olmadığımızı düşünürüz, çünkü kendimizi yaşamın içinde hissederiz. Aniden bir müzik sesi gelir ve bizi alır uzaklara götürür. Başlangıçta sözlerin hiçbir önemi yoktur, farkına bile varmayız kelimelerin, ahenk ve akıcılığının tınısı bizi esir alır, çok farklı duygularla yaşamın güzelliklerini hissederiz. İçimizde ılık bahar rüzgârları eser, müziğin asaleti duygularımızı avuçlarına alarak bizi öylesine avutur ki her tasayı gamı unuturuz. Bazen de hiç bir neden yokken içimizde tarif edemediğimiz bir sevinç hissederiz.
Çözüm üretmenin gücü işte bu olmalı.
İçeriğe Ait Başlıklar
Strese karşı çözüm üretmek
Stresle baş etmek, çözüm üretmek ve problemlerin üstesinden gelmek istiyorsanız; içsel dünyanızda sevgi ve inanç rüzgârlarının esmesi gerekir. Çünkü çözüm üretmek ve problem çözmek konusundaki başarı, cesur bir yürek ve pozitif enerji dolu bir beyin gücü sayesinde gerçekleşir.
İnsanın beyin gücünün % 1 ile 14 arasını kullandığını düşünürsek, aklımızın ne kadarını kullandığımız merak konusudur. Beyin kullanımı bir gereksinimdir. Yaşamak, düşünmek, yemek, içmek, korunmak gibi ihtiyaçlar beynin otonom işlevidir. Aklı kullanmak ise, bizi biz yapan özelimiz olarak hayatımızı düzenlememiz konusundaki karar merkezimizdir.
İnsan kendini nasıl görürse, başkalarının da kendini öyle gördüğünü zanneder. Bunun nedeni, insanın önce kendisini beğenmesi duygusundandır. İnsanın kendini beğenme duygusunun gizemi işte burada saklı, kendisinden emin olmak. Aynaya bakmanın asıl amacının eksik bir yanının olup olmadığının kontrolü olduğu gibi, beğenilerinin pozitif duygusunu hissetmektir ayrıca bu pozitif duygular yaşama sevincimizi artırır ve bizi hayata bağlar.
Ne yapmak istediğinizin farkında mısınız?
İnsan duygusu bazen içinde bulunduğu duruma göre şekillenir. Eğitim verdiğim ortamlarda kendinden biraz fazla emin, neredeyse megaloman denecek kadar kendini beğenen insanların varlığı beni hep kamçılamıştır. Bu insanları hissettiğimde, içsel dürtüyle konuşma becerimin daha etkili olmasına sinsi bir şekilde sevinirim.
Yine böyle duygular hissettiğim bir seminerde sordum:
“Ne yapmak istediğinizin farkında mısınız?”
Neredeyse bütün yanıtlar “evet”ti. Bu doğru bir yanıttı. Hemen ikinci soruyu sordum.
“Ne yapmak istiyorsunuz ve neden?”
Bu defa hemen yanıt verilmediği gibi, göz kaçırmaların başladığını görmek, verilmesi gereken yanıtın içeriği konusunda ipuçları vermişti. Hiç kimse ne istediğini çok net anlatamadığı gibi, anlattıklarına kendisinin de inanmadığını anlamak zor değildi.
Ardından üçüncü soruyu sordum:
“Ne yaptığını bilmek ne demektir.”
Bu sorudan sonra ne yaptığının farkında olduğunu söyleyen insanların gözleri görülmeliydi. Yanıtlarda kararlılık, hedef gibi kriterlerin eksikliğinden çok daha başka şeyler de vardı.
Sonradan düşündüm galiba öğrenmeyi öğrenmek gerekiyordu.
Beni hayatım boyunca en çok insanların ne istediklerinin farkında olmaları ilgilendirdi. Bu insanlara hep daha çok saygı duydum. Çünkü çok başarılı yaşam süreçleri en azından beni motive ediyordu.
Ne yaptığını bilmek mutlaka başarı getirir. Ben bunu stresle başa çıkmak için önemli bir kriter olarak değerlendiririm. Ne yaptığınızı bilemezseniz, önce yapmak istediğinizden emin değilsiniz demektir. Emin olmak; ne istendiği konusunda mutlaka bir takım arayışlara girmek, proje geliştirmek ve çözüm üretmek anlamına gelir. Bu nedenle ne yaptığını bilmek gerek. Buradaki “ne yaptığını bilmek” cümleşinin anlamı kadar basit bir şey değil. Ne yaptığını bilmek cümlesinin içinde arzu, ideal, hedef ve gelecek olmalıdır. Eğer insan bu değerlerin farkındaysa işte o zaman ne yaptığını biliyor demektir.
Beğenmenin gücü
Her insan kendini beğendirmek ister ve bu uğurda ciddi çabalar harcar. Başkalarından daha şık, daha güzel, daha yakışıklı görünmek içgüdüsel dünyamızın kontrol edilemez duygusudur. Bu aynı zamanda “dış görünüşümüz neyse iç dünyamızda aynıdır” mesajını vermek anlamına gelir. Davranışıyla kişiliği ve düşündükleri konusunda karşısındakilere bir mesaj iletmek, ruh yapısında olan insanın aslında “ben güçlüyüm” imajı yaratmak istediğinden kaynaklanır.
Bırakın bir yaşam öyküsünü, günlük yaşamınızda çevreniz sizi ilgilendirmiyor. Gördükleriniz karşısında heyecan duymuyor, zaman zaman sevinmiyor, üzülmüyorsanız, insanları örnek almıyor ya da iç dünyanızda yargılamıyorsanız neden yaşıyorum diye kendinizi sorgulamanız gerek, insan yaşadıkça duyduklarını, gördüklerini, dokunduklarını hafızasının bir kösesinde misafir eder ve zaman zaman onlara yaslanır. Ardından yaptıklarını değerlendirir ve en çok fiziksel özellikleriyle ilgilenir. Beğenmenin gücünü yakalamak olarak algılanan fiziksel özelliklere karşı duyulan sempati, insanı hayata bağlayan bir yaşam klasiğidir. Gerçeğidir. Vazgeçilmezidir. Çünkü mutluluk kaynağımızdır. Beğenmenin gücü strese karşı koyma konusunda daha güçlü olmamızı sağlar.
Stres ve kendini sevmek
Kendimi en çok hangi zamanlarımda sevdim diye düşündüğümde, en çok çözüm ürettiğim zamanlarımda sevdiğimin farkına vardım. Yaptığımın haklı gururunu hissettiğimi hatırladım ve hep bu duygunun devamlılığını arzuladım. Çünkü bu duygular bana güç veriyordu, yaşam daha bir güzel görünüyordu ve de insanların beni sevdiklerini, bana özenerek baktıklarını fark ediyordum. Ancak ben bütün bunları kendim için yapıyordum, başkalarının düşünceleri ise sadece fantezilerimi süslüyordu.
Yeni fikirler geldiği zaman saçma ya da boş şeyler olduğuna aldırmadan değerlendirmek, yapılması gereken en doğru harekettir.
Her yeni fikir insana iki şey öğretir; birincisi beğenmemekle yeni fikirler üretmek gerektiğinin bilincini, İkincisi beğenerek yeni bir şey kazanmanın ne elemek olduğunun bilincini öğretir. Çözüm üretmek ise, zorlukların üstesinden gelmek ve hayatı anlamak için önemlidir. Çözüm üreterek toplumsal katkımızın bizi nereye götüreceği konusundaki bilinmezlik, aslında saklı dünyamızın kendisini kanıtlamak duygusundan gelir.
Yaptıklarımız konusunda hep güzel şeyler duymak isteriz, ancak güzel şeyler duyduğumuz zaman yaratıcılığımızın sınırlandığını fark edemeyiz. Kötü şeyler duymak ise, bizi daha iyi şeyler yapmak için kamçılar. Yaşama ve inanlara farklı tavırlar takınmak yerine, başarılı çalışmalarla karşımızdakilere “siz benim ne olduğumu göreceksiniz” mesajı veririz.
Stres ve insan kavramı
Günümüzde insan faktörü en değerli kavram olarak algılanıyor ve bu kavram çerçevesindeki en büyük gücün ise çözüm üretmek olduğu vurgulanıyor. Problem çözmenin artı değer yarattığı düşünülürse, çözüm üretme konusundaki beceri ve iş bitiricilik insan faktörünün en güçlü değeri olduğunu kanıtlıyor.
Felsefe hocam bir dersinde çok ilginç bir soru sordu, soru ilginçti, çünkü sorunun içindeki gizem insanı çok farklı düşüncelere sevk ediyordu.
Soru şöyleydi: “Ne, nedir?”
Çok güzel bir soruydu, insanı düşündürüyordu; ama hiç birimizin yanıtı, hiç birimizi memnun etmedi ve hocamız ders sonunda zil çalınca şunu söyledi.
“Bazı sorular vardı ki, soru olarak kalması yanıtlanmasından daha değerlidir.”
Bir konferansa katılmak isteği, konuşmacının neler söyleyeceğinden ziyade, nasıl biri olduğunu merak ettiğimiz içindir. Aslında bildiğimizi sandığımız konuların tekrarına tahammül etmek, istemesek de boş vakti değerlendirmek ya da ne kaybederim ki düşüncesiyle katıldığımız seminerler, konuşmacının ses rengi ve kelimelerin etkisiyle değişir ve bir iki cümlede olsa bir şeyler kazanırız.
Michelangelo bir heykel yapmaya başladığı zaman, günlerce yapmakta olduğu heykelin başından kalkmadan işine devam edermiş. Onun bu halinden sıkılan bir arkadaşı:
“Çok çalışıyorsun, nedir bu halin?” diye sormuş. Michelangelo “Hâlâ öğreniyorum.” yanıtı vermiş.
Bilge kişiliğiyle büyük babam akşamları güneş battıktan sonra bağdaş kurarak her zamanki yerine oturur, bizleri etrafına toplar ve anlatmaya başlardı. Bazen bilge edası, bazen masalcı dede tavrı öyle hoşumuza giderdi ki, gözlerimizi ve kulaklarımızı bir an olsun ondan alamazdık. Anlattıkları insan olmanın büyüklüğü, başarı öyküleri, zeki ve erdemli olmak konularındaydı. Konuşması öyle büyülüydü ki, onu dinlerken sanki anlattıklarını yaşar ve kendimizi anlattıklarının içinde bulurduk. Konuşmalarının sonunda mutlaka “insan olmak çok önemli bir şey, insan olmak konusunda ne kadar çok bilirseniz, büyüdüğünüz zaman o kadar başarılı olursunuz” diye sözlerini bitirir, ardından iyi uykular dilerdi. Unutamadıklarım arasındaki şu sözleri hiç aklımdan çıkmadı:
“Huzur, yaşam boyu insanın en çok ihtiyaç duyduğu bir gereksinimdir. Önce bu konuda çaba göstermelisiniz; çünkü huzur sizi motive eder, size pozitif enerji kazandırır, size güç kazandırır, teşvik eder, sizi yönlendirir ve sağlıklı düşünmenizi sağlar. Huzurlu olmak için yapmazın gerekenler var. Yapmanız gerekenlerin neler olduğunu en iyi siz bilirsiniz, sadece sorumluluklarınızın bilincinde olun ve ilk önceliğiniz sorumluluklarınızı yerine getirmek olsun, bu konuda hata yapmamaya çalışın. Çünkü yaşamda her şeyin iyi ya da kötü bir karşılığı vardır, yaşam sizi yapacaklarınızla değerlendirecektir. Hayattan keyif almanızın karşılığı; size düşen görevleri, sorumlulukları başarılı bir şekilde yerine getirmeye özen göstermeniz, yaşam hikâyenizin ilk önceliği olmalıdır. Bunu yaptığınız takdirde sorumluluklarınızı yerine getirmenin ruhunuzda yaratacağı huzur, sevgi ve özgüven duygularıyla dolu bir dünya başarılı olmanız için gereken her konuda size güç verecektir.”
Teşekkürler büyük baba. Ruhun şad olsun.
Kazanmak çok güzel bir duygu, o halde ilkemiz ve hedefimiz kaybetmemeye çalışmak olmalı ve dikkat emeliyiz; çünkü kaybetmenin karşılığı strestir.
Stres ve karakter
İnsan birden çok kişiliklere/karakterlere sahip bir yaratık. içimizde bizi yönlendiren farklı düşüncelere neden olan karakterlere yenilmek, yanlışlıklarımıza neden olduğu gibi, mutluluğumuza da engel olur. Ellerinde çarıklarıyla akşam nahır (hayvan sürüsü) dönüşü çobanlara benzeriz. İnsanın kişisel gelişimde bir yere varması, kendini tanıyarak içindeki cevheri kullanması ve ruhundaki farklı karakterlerin düşünce bütünlüğünün sağlanması için eğitilmesi gerekir.
İnsanın hayallerine, yapmak istediklerine ve hayallerini ne oranda gerçekleştirebileceğine hakim olma bilincini özümsemesi gerekir, yani yapabileceklerini gerçekleştirmeyi planlamalıdır. Ruhsal dünyamızdaki farklı duygular mevsimler gibi ayrı ayrı rüzgârlara neden olur. Kararlarımız bizi yönlendiren oynak duygularımızın etkisi altında seyreder. Ancak insan her şeye rağmen hiçbir konuda kendisinin kölesi olmamalıdır. Köle ve bağlılık insanı esir aldığı gibi, yeteneklerin kullanılmasından beceri kabiliyetine kadar birçok alanda zorlanmasına neden olur. Çünkü insanın kendisine köle olmasıyla gelişim ve değişime kapalı bir dönem başlar, işte bu da insan kapasitesini sınırlar.
Sosyal beceri eksikliğimiz zaman zaman bize pahalıya mal olur. Özel yeteneklerin kullanımı konusunda geliştirilen sosyokültürel özellik, bize daha pozitif güç kazandırır. Bunu mutlaka yapmalıyız, sosyal beceriyle gelişen entelektüel yakıştırmanın kazandırdığı toplumsal kapasite, sosyal kalitemizi yükseltir, aksi halde ise dışlanmışlık tavırlarıyla karşılaşırız. Bu da bizi toplumdan uzaklaştırır, becerilerimizi kullanamaz hale geliriz ve sonunda da özgüvenimiz yara alır.
İletişim sanatının en önemli özelliği, kullandığınız kelimelerle insanların hafızalarına bir resim çizersiniz ve çizdiğiniz bu resim, aslında sizin kapasitenizin ve gücünüzün bir resmidir. Konuşmalarınızın kakınızdakilerin hafızalarında bıraktıklarıyla, size biçilen değer ya da söylediklerinizin yaptırım kabiliyeti, gününüzün pozitif enerjisi olarak algılanır. Konuşmalarınızla oluşturduğunuz güç, insanlara olumlu olarak yansıyacak ve pozitif duyguların egemen olduğu bir dünyanın varlığını hissedeceksiniz.
İyi ve kötü
İnsan hafızasında unutulmazlık olarak algılanan iki önemli faktör dikkat çekiyor. Birisi; iyi, güzel, hoş kategorisine giren davranışlar. Diğeri ise; kötü, çirkin ve fena davranışlar. insan karakterinde her iki davranış şeklinin olduğunu düşünürseniz, buradaki hassas konunun seçme şansı olduğunu ya da seçme şansı konusunda mecbur bırakılmasının etkenliği dikkat çekiyor. Karar aşamasında insana ikilemler yaşatan farklı duygu fırtınaları, zihinsel analiz ve sentez uygulamaları sonucu insana doğru karar verme becerisi kazandırıyor.
Belirli bir düzeye ulaşmak için tırnaklarımla kuyu kazdım sözlerinin ne demek olduğunu tezini kimse çürütemez. Yaptıklarınız takdir edilecek bir durumdur, ancak kazanımlar paylaşılmadıkça gerçek değerlerine ulaşamazlar. Yaptıklarınızın başkalarına faydası olmadıkça, önce yaptığınızın keyfini hissedemezsiniz, insanlara yansıyan gücünüzü his-sedemezsiniz. Eğer kazandıklarınızı paylaşım esası ve toplum için kullanmıyorsanız, sizin de işinize yaramayacaktır. Çünkü daha siz kendisiyle barışık ve paylaşımcı özelliğinizi geliştirememiş ve sorunlarınıza çözüm üretememişsiniz demektir. Başarının sadece kâğıt üzerinde olmadığını, asıl başarının kazanımların paylaşım, girişim, iş bitiricilik ve çözüm üretmek olduğunu özümsemeniz şarttır.
Sanıyorum birçoğumuz işimizden ayrılmak zorunda bı-rakılmışızdır. Bunun hafızamızdaki izi uzun zaman devam eder ve ara sıra da olsa kısa özeleştiriler yaparız. Bir şeyler dikkatimizi çeker, bunların başında işimize gereken ilgiyi göstermediğimizi, gerekenleri yapmadığımızı ve en önemlisi çözüm üreten özelliğimizi kullanmadığımızı üzülerek fark ederiz. Bu özeleştiri sonucu yapmadıklarımızı anlamak madalyonun bir diğer yüzü! En sonunda bunların beceri gücümüzün farkında olmamamızdan kaynaklandığı yargısına varır, kendimize hayıflanırız.