Stres ve cesaret
Stres ve cesaret
“Stres acı çekmektir” felsefesini “strese karşı çözüm üreterek artı değer kazandırmak” felsefesine dönüştürmek cesaretine sahip olmalıyız.
Stres bazen aşağılandığımız, bazen çaresiz kaldığımız, bazen güçsüz olduğumuz, bazen yeteneksizlik duygusunu hissettiğimiz, bazen bir işe yaramadığımız duygusu, acıyla karışık yaralayıcı hislere kapılmamıza neden olur. Bütün bu duyguların bir ya da birçok nedeni var. Bu duyguların kökeninde dış etkenler olduğu kadar, insanın bizzat kendi sorumluluklarından doğan hataları ve eksiklikleri vardır. Dışarıdan gelen olumsuz eleştiriler başta olmak üzere, tepkiler, dışlanmalar ve insanın yaptıkları ya da yapamadıkları karşısında vicdan acısını hissetmesidir. Dışarıdan ve içten gelen olumsuzlukların içimizde yarattığı acıyı uyarıcı olarak kabul edersek, stresle başa çıkma konusunda doğru yolda olduğumuzu söyleyebiliriz. İzlediğimiz yol konusundaki doğru kararımız, yapmadıklarımız ya da yapamadıklarımıza karşı düşünce gücümüzü kullanarak çözüm üretmek, içinden çıkılmaz gibi görünen strese karşı bir kalkan oluşturabileceğimizin ipucudur.
Stres acı çekerken düşünmek, düşünürken acı çekmektir.
Stresin bazen içsel, bazen dışsal etkilerden kaynaklandığını hepimiz biliyoruz; ancak hangi koşulda olursa olsun strese boyun eğerek kendimizi başkalarının insafına bırakamayız. Çünkü bizim için en doğru kararı verecek olan yine biziz. Başkalarının değer yargıları bizi olmamız gereken yere koyamaz. Unutulmamalıdır ki yapmadığımız ve yapamadıklarımızdan ötürü zor durumda olan biziz ve bu problemi çözecek olan yine biziz. Stres problemine karşı bir güç becerisi geliştirmek bizim strese karşı içsel dünyamızda “buna nasıl karşı koymalıyım ve stressiz hayatı nasıl yakalayabilirim, hesapları yapılmalıdır” konusundaki strateji geliştirmek başarı sayılmasa da, başarının başlangıcı konusunda sevindirici bir çalışmadır. Bu çalışmaların içsel dünyamıza kazandırdığı motivasyon ve pozitif enerji, stresle başa çıkma konusunda işimizi kolaylaştırır ve karar aşamasında önemli noktalara gelmemizi sağlar.
Stresle baş etmek için bir karar vermeliyiz:
Bu karar;
“Strese karşı başarılı olacağım” olmalı.
Bu nasıl olacak?
- Sorumluluklarımın farkında olarak ve sorumluluklarımı eksiksiz yerine getirerek. (Anne, baba, eş, çocuk, okul, iş, arkadaş.)
- Yaptığım ya da yapmakta olduğum her konuda başarılı olmak için bütün gücümle çalışarak.
- Düşünce gücümün boyutlarını büyütüp aklımı kullanarak.
- Özgüvenime içimdeki enerjiyi ekleyip, sinerji yaratarak.
- Hedef tespitini gözden geçirip, gerekirse yeniden yaparak.
- Planlı ve zamanlamaya özen gösteren bir çalışma sürdürerek.
- Yaratıcılık yeteneğimi kullanarak.
- Yenilik ve değişim felsefesini yakından takip ederek.
- Pozitif kararlılığımdan asla vazgeçmeyerek.
- İki kere düşünüp doğru karar vererek.
Bu kriterler içerisinde zaman zaman elde olmayan nedenlerle aksamalar olacaktır. Bunun hiç bir önemi yoktur, çünkü önemli olan sizin yapmaya çalıştığınız konuda istekli ve kararlı olmanızdır. Bütün bunlara rağmen hatalar ve aksaklıklar olsa da bu hedefinize ulaşmanıza engel olmayacaktır. Bu aşamada önemli olan sizin doğru yolda olmanız ve sistem çerçevesindeki plan ve zamanlamaya göstereceğiniz dikkat ve hassasiyettir; çünkü bu zihinsel tablo er ya da geç başarıyı getirir.
Stresle baş etmenin yolunun, insanın kendisiyle yaptığı yarıştan geçtiğini biliyor musunuz?
İnsan kendini tanıdıkça, özelliklerini fark ettikçe kendine olan güveni artar, yaşamdan daha çok keyif almaya başlar ve sürpriz zorluklar karşısında daha güçlü mücadele göstererek stresle baş etmek konusunda başarılı olunur. Bir konuda söz sahibi olmak istiyorsanız? Konuyu özümsemeniz, konu hakkında bilginiz, konuya katkılarınız ve gerektiğinde konuyu korumanız ve algılamanız gerekir. Bunun için de konuya gerektiğince odaklanmanız doğru olur. Konunun kaynağı ve nedenleri hakkında bilgi sahibi olmak gibi önseziler hissetmelisiniz. Bu sizin konuya gösterdiğiniz değerin içsel dünyanızda derin bir şekilde hissetmeniz demektir, ki bu işinizi en az gerektiği kadar sahiplenmeniz demektir. Konuyu sahiplenmeniz; varlığını sürdürmesi, yaşatılması ve başarısı tamamen sizin çaba ve gücünüz boyutlarına bağlıdır.
Yaşam algıladığımız kadar vardır ve yaşamı algıladığımız kadar güçlüyüz.
Emin olmak, karar verme öncesi hayallerin gerçekleşmesi için hazırlanmış planın gücü kadar önemlidir. Kararın kazandıracağı değişim güncünü hissettiğimiz zaman, sorunu çözme konusundaki başarımızdan emin olabilir ve yolumuza güvenle devam edebiliriz. İnsan önyargısız bir yaşam sürdürebiliyor, kompleksiz düşünebiliyor ve her şeyden önce ruhsal dünyasında içsel barışa inanıyorsa, müthiş bir karar verme becerisine sahip demektir. Kararlarımızla geleceğimizden olacağımız duygusu mutlaka çok geçerli plan yapacağımızı ve hayallerimize ulaşma konusunda önemli bir aşamada olduğumuzu gösterir. Bu çok önemlidir. Düşünebiliyor musunuz? Siz hayatınızın gidişatını değiştireceksiniz ve en küçük hata yapmayacaksınız. Bu tamamen sizin kendinizden emin olmanızla ve sağlıklı düşünmenizle stres gibi bütün iç sıkıntılardan arınmış kararlar vermenizle gerçekleşecektir.
Gelecek de bir gün gelecek! Gelecek; güçsüzler için ulaşılmazlık, korkaklar için bilinmezlik, cesurlar için şanstır.
Victor Hugo
Marten Luther King Amerika’nın gerek siyasi, gerek askerî, gerekse toplumsal değerlerine karşı çıkarak yaptığı mücadele, bir insanın hayatını hayalleri uğruna hiçe saymasıdır. Gösterdiği kararlılık ise Amerika’nın tüm tabularını yok edecek kadar güçlü ve inançlı olduğunun kanıtıdır. Yeryüzünde insanlığın dinsel ve ırksal önyargıları kadar güçlü çok az duygu vardır ve değişmesi en zor olandır. Bu uğurdaki çabalar ise en güçlü çabalardır. Bu uğurdaki gücünüz ise, inanmak kadar karar vermenin tek bedeli olan canınızı ortaya koyma cesaretinin altındaki inancın sadeliğinin güçlü dilidir. Cesaretinizin dili, karşınızdaki silahlara karşı koyacak güçte olmalı ve en büyük özelliği ise dilinin gizemiyle karşı-sındakileri savaşmadan kendi tarafına çekmesidir.
Beni hayatımda en çok etkileyen şey insanlar olmuştur. Düşüncelerimi değiştirmekten nasıl olmam gerektiğine, takınmam gereken tavrı belirlemekten nasıl davranmam gerektiğine kadar her konuda hep insanların etki alanında oldum. Bazen karşımdakilere uydum, bazen karşı çıktım, bazen kabul edildim, bazen reddedildim ve her aşamada kendime bir şeyler katmak gereğini hissettim. Çünkü kazanmakta, yenilmekte kulağıma bir şeyler fısıldıyordu ve fısıldananlar kararlarımla ilgiliydi. Yaşadıkça doğru karar vermek için ortama uymak uğruna, kazanmak uğruna değişmem gerektiğiydi. Karar vermek bir güç gösterisi olmadığı gibi güç uğruna karar vermekte yanlıştır. Doğru karar gerekçesi değişim gerektirdiğinde ilk önce değişim cesaretini göstermektir ve bu cesareti hayallerin gerçekleştirilmesinin arkasında yatanlardan alınmalıdır. Ben bunu aysberge benzetirim. Duygular kocaman bir dağ, duyguların oluşturduğu kararlılık ise dağın arkasındaki tepedir.
Aslında her insanın düşünce gücü aysberge benzer. Kimin ne zaman, ne yapacağı belli olmaz. İşlem sadece kullanma becerisi kazandıracak odaklanmayı sağlayacak gücü hissetmektir ve hissetmek duygusunu gerçekleştirmek için içsel çabayı duyumsamaktır. Ben bunu başarının arkasındaki gizem olarak tanımlıyor ve mutlaka kullanılması gerektiğini düşünüyorum.
Siyahi lider
Adım Cherika. (Cherika Afrika dilinde gökyüzündeki ay demek.) Afrika’da doğmuşum. Yaşım on yedi.
Sıcak bir Afrika sabahıydı…
Arkadaşlarımla ceylan yakalamak için ormanda bir yandan avlanıyor, bir yandan da şakalaşıyorduk. Hepimiz başımıza ne geleceğinden habersiz, kim önce bir av yakalayacak diye birbirimizle iddiaya giriyorduk.
Avlanma heyecanının doruk noktasına çıktığı anlarda birden bire nereden geldiklerini anlayamadığım çok sayıda elleri kırbaçtı “köle tacirlerinin” saldırısına uğradık, ne kadar dirensek de atlı ve sayıları çok olduğu için karşı koyamadık. Hepimizin ellerini ve boyunlarını birbirimize bağladıktan sonra nereye götürüldüğümüzü bilemeden kırbaç şaklamaları eşliğinde yürümeye zorlandık.
Yaklaşık beş altı günlük yürüyüşten sonra köyümüzdeki hayvanların bağlandığı benzer bir yere kapatıldık. Susuzluktan ve açlıktan ayakta duramaz haldeydik, burada iki gün bekledik. Adının gemi olduğunu sonradan öğrendiğim bir şeye bindirildik, ne olduğunu hâlâ anlayamadığım yolculuk günlerce devam etti.
Gemide tam bir sefalet yaşanıyordu, midesi bulananlar, günlerce devam eden işkenceler ve yorgunluk nedeniyle hastalananlara kırbaçlarla karşılık veriliyordu. Gücümüz azaldığı, umutlarımız kaybolduğu bir sabah karaya vardık.
Ne olacağını merak ediyorduk. Bizi nereye götürüyorlardı? Annem babam şimdi beni arıyordu. Merak ve şaşkınlık içerisinde kara kara düşünürken karanlık bir odaya kapatıldık. Sabahla birlikte bu defa sadece ellerimiz bağlı olarak kalabalık bir yere götürüldük. Etrafımıza değişik giyimli insanlar toplandı, daha önce hiç görmediğim giysilerdeki kadınlar erkekler her birimizi tek tek kontrol ediyor, yüzümüze, omuzlarımıza, kollarımıza dokunuyor sonra bir kenara çekiyorlardı. Burasının bir esir pazarı olduğunu çok sonraları anladım. Her birimiz zengin birilerine satıldık, ev işlerinde, çiftliklerde, tarlalarda çalıştırıldık. Ahır gibi bir yerde yatıyorduk ve biraz da yemek veriyorlardı. Aradan yıllar geçti ve bu günlere geldik. Büyük babamın bunları anlatırken gözleri doldu. Bana döndü ve şöyle dedi. “O günler geride kaldı, konuşma sırası artık sende.”
Kuşlar gibi uçmasını, balıklar gibi yüzmesini öğrendik, ama kardeşçe yaşamasını öğrenemedik.
Marten Luther King