Şeker nasıl yapılır?
Günümüzde yiyecek köleliğinin bir parçası olan şeker, çok çeşitli bitkilerden elde edilmektedir. Bugün, dünyada üretilen şekerin yaklaşık yüzde 74’ü şeker kamışından, yüzde 26’sı ise şeker pancarından elde ediliyor. Şeker üretimi sırasında pancardan çıkarılan tatlı özsu, önce kireçle sonra da karbonik asitle işlemden geçer ve içindeki değerli mineraller, bu işlem sırasında kaybolur. Elde edildiğinde koyu kahverengi olan şeker, bugüne kadar odun kömürü ile beyazlatılıyordu. Günümüzde, genellikle sentetik reçine ile beyazlatılıyor. Prof. Ayten Altıntaş bugünkü yöntem yerine bakın ne öneriyor: “Üreticiler İslâm dünyasının tabiî şeker kamışından şeker elde etme usulünü, tabiî şeker pancarına da uygulamış olsalardı ve gerektiği kadar kullanılsaydı şekerin hiçbir zararı olmayacaktı. Ama tam bir fabrikasyon üretim, fabrikanın ‘ne kadar çok şeker üretirsem, o kadar çok kazanırım anlayışı ile işlediği için, önce şeker kamışını birçok işlemden geçirerek rafine ettiler, istedikleri verimi alamayınca, şeker pancarına ağırlık verdiler.” Bu nedenle de doğal şeker, zehirli ve zararlı bir ürüne dönüştü.
Kapitalizmin şekeri
Beyaz şekerin, vitamin ve madensel tuzlar bakımından fakir olması nedeniyle, vücuda hiçbir faydası yoktur. Bir karbonhidrat olan şekerin enerjisi yüksektir ve yakılması zordur. Yakılamaması nedeniyle, vücutta yağa dönüştürülerek depolanır. Kapitalizmin en önemli öğretilerinden biri de, bir başka deyişle savaştığı alanlardan biri de ‘zaman kavramıdır. İster ki; tüm tabiî süreçleri atlayarak en kısa zamanda üretsin ve de bu ürün mümkünse sonsuza dek bozulmadan rafta durabilsin. Lâkin bu arzu, fıtrat yasalarına ve de fizik kurallarına aykırı.
Kapitalist endüstrileşme, ‘en çok malı, en ucuza nasıl üretirim’ şeklinde özetlenebilecek hırsı nedeniyle, tabiî süreçleri hiç beklemeksizin daha ucuz olan kimyasal işlem ve katkıları kullanmaktan hiçbir zaman çekinmez. Tercih edilen bu yöntem, insan ve çevre sağlığı için öldürücü bir etkiye sahip olsa bile, bir yolunu bulup bunu kullanmayı dener. Son derece faydalı bir besin olan ve Anadolu köylerinde hâlen haşlanarak ve şerbeti yapılarak tüketilen şeker pancarı, fabrikaya girdiği andan itibaren, maalesef çok fazla kimyasal işleme tâbi tutulur ve içine çok sayıda kimyasal katkı maddesi eklenir. Bu da rafine edilmiş şekerin, bağımlılık yapan, vazgeçilmez, çok tatlı bir zehre dönüşmesine neden olur.
Üstelik ülkemizde ekimi yapılan şeker pancarı, içilebilir su kaynaklarının ezici çoğunluğunu tüketerek, alternatif tarım ürünlerine de büyük zarar verir. Pancar, hem tarlada, hem de fabrikada zararlı kimyasallara maruz kalır, bu kimyasalların tümü şekerin içine işler, dolayısıyla da insan vücuduna aktarılmış olur. Farklı farklı ürünlerle, aynı anda midelere giren kimyasallar, şekerle birleşip âdeta zehir bombacığına dönüşerek, çok sayıda hastalığa neden olur. İnsan yaşamı için hiçbir önemi olmadığı halde artık rafine şeker; çay, kahve gibi içecekleri tatlandırmasının yanı sıra, endüstrinin en vazgeçilmez maddesi hâline getirilmiştir.
Sağlıklı ve kaliteli bir yaşam için büyük tehlike arz eden rafine şeker; şekerleme ürünleri, reçel, unlu mamuller, çikolata ve bisküviler, kola, gazlı ve alkollü içecekler, meyve suları, helva, baklava, süt tatlıları, hazır çorbalar, çerezler, dondurma gibi pek çok üründe bol miktarda kullanılıyor. Günümüzde şekerin yanı sıra çok sayıda üründe ‘diyet’ iddiasıyla, sunî tatlandırıcılar kullanılmaktadır. Rafine şekerden daha ucuz olan bu yapay tatlandırıcılar, hem daha tehlikeli hem de şekerin pabucunu dama atmak üzere. Mezkur tatlandırıcılardan Aspartam ve asesülfam k. şekerden 200 kat daha tatlı. Sakarin 300, suklaroz 600, taumatin 2 bin 500, neotam ise 13 bin kat tatlı.’68 Eskiden sadece diyabet hastalarına yiyecek ve içeceklerinin tatlandırılması için- doktorlarca önerilmekte olan bu tatlandırıcılar, artık zikrolunan ürünlerin hemen hepsinde kullanılıyor. Bu tatlı belâlardan Aspartam, dünyada 6 binden fazla üründe, diğer tatlandırıcılar ise 4 binden fazla üründe kullanılarak, kapitalizmin bir başka zehiri olarak karşımıza çıkıyor.
Food Inc. adlı belgeseldeki bilgiler ürkütücü: “Eskiden ‘tip 2 diyabet’ sadece erişkinleri etkilerken, artık çocuklarda bundan nasibini alıyor. 2000yılından sonra doğan her üç Amerikalı çocuktan birinde, erken diyabet başlangıcı görülecek. Azınlıklarında ise bu oran ‘iki çocukta bir’ olacak”