Sağlıklı Beslenme İçin Vitamin Eksikliğine Dikkat

Sağlıklı Beslenme İçin Vitamin Eksikliğine Dikkat

A’DAN K’YA VİTAMİNLER

VİTAMİNLERİN TEMEL TANIMI ÇOK DÜZDÜR. SAĞLIKLI KALMAK VE VİTAMİN EKSİKLİĞİNDEN kaynaklanan bazı hastalıkları önlemek için beslenme düzenine dâhil edilmesi gereken maddelerdir. Ne tür eksikliklerden söz ediyoruz? İskorbüt hastalığı ilk tanımlanan hastalıktır ve MÖ 1550 yılında Mısırlılar tarafından Ebers Papirüslerinde tanımlanmıştır. 16. ve 17. yüzyıllarda okyanus ötesi yolculuklar sıklaştığında binlerce denizci bu hastalıktan öldü. Sorunun çözümüne dair ilk ipucu, 1536’da Fransız kaşif Jacques Cartier’in gemileri Quebec’te buzlarla çevrildiğinde ortaya çıktı. 100 adamından yalnızca üçü iskorbüt hastalığından kurtulabilmişti. Bölgenin yerlileri olan Stadacona halkı onları kurtarmaya geldi ve adamlara bir ağacın, büyük olasılıkla aksedir ağacının yapraklarını kaynatarak çay yapmalarını önerdiler. Adamlar birkaç dozdan sonra çabucak iyileşti ancak onları tedavi eden bu ilaç sonradan ortadan yok oldu. İskorbüt hastalığında etkili tedaviler uygulanan başka vakalar da görüldü. 17. yüzyılda Doğu Hindistan Kumpanyasının bazı gemileri hastalığı önlemek için limon suyu malzemeleri taşıdı. Yine de bunlar münferit vakalardı ve binlerce denizci iskorbüt hastalığından ölmeye devam etti.

Vitamin Eksikliğine Dikkat

İskorbüt hastalığını çeşitli yiyecek ya da içeceklerle iyileştirme yöntemleri olduğunu duyan İskoç hekim James Lind, bu konunun derinine inmeye karar verdi. İngiliz Kraliyet Gemisi Salisbury’den altı çift adam seçti. Her çifte günlük dozlar halinde elma şırası, seyreltilmiş sülfrik asit, sirke, deniz suyu, bir diş sarımsak, hardal tohumu ve kırmızı turp ya da iki portakal ve bir limon verdi. İskorbüt hastalığı olup da geminin tayınıyla beslenen bir grup adamı da kontrol grubu olarak tuttu. Birkaç gün içinde turunçgillerle beslenen iki şanslı adam iyileşmeye başladı. Böylece iskorbüt hastalığının tedavisini bulan ilk kişi olmamasına rağmen Lind, 1753’te yazdığı Treatise on Scurvy / İskorbüt Üzerine Bilimsel İnceleme adlı eserinde turunçgil tedavisinin etkili olduğunu gösteren “klinik deney”i ilk belgeleyen oldu. Ancak Kraliyet Deniz Kuvvetlerinin askerlerine her gün limon ya da limon suyu vermesi 1795 yılını buldu. Aynı zamanlarda Kaptan James Cook taze meyvelerin ve lahana turşusunun da iskorbütü önleyici etkilerinin olduğunu keşfetti. Sonunda 1930’larda Albert Szent Gyorgyi iskorbütten koruma faktörünü ayrıştırarak buna C vitamini adını verdi. Neden? Çünkü vitaminleri harflerle isimlendirme fikri 20 yıl öncesinde başlamıştı ve A ile B isimleri kullanılmıştı.

Vitaminlerin harflerle ifade edilmesi 20. yüzyılın ilk yıllarına dayanır. Çeltik işleme makineleri Asya’da kullanılmaya başlandığında “beriberi” adı verilen yeni bir hastalık başgösterdi. Beriberi, Sri Lanka’nm yerel dillerinden biri olan Seylanca’da “yapamam, yapamam” anlamına gelir ve sürekli ilerleyen bir kas dejenerasyonu, düzensiz kalp atışı ve aşırı zayıflama durumunu tarif eder. Bir Japon tıp görevlisi olan Kanehiro Takaki Japon Donanmasındaki denizciler arasında yüksek oranda görülen bu hastalık üzerine 1878’den 1883’e kadar çalıştı. Çoğunlukla kabuksuz pirinçle beslenenlerin olduğu bir gemide, 276 adamdan 169’unda beriberi vakasının geliştiğini ve dokuz ay içinde 25 adamın öldüğünü tespit etti. Başka bir gemide ölen hiç kimse yoktu ve yalnızca 14 hastalık vakası görülmüştü. Aradaki tek fark, ikinci gemideki adamlara daha çok et, süt ve sebze verilmesiydi. Bunun protein içerikli beslenmeyle bir bağlantısı olduğunu düşünen Takaki maalesef yanıldı.

Aşağı yukarı 15 yıl sonra Doğu Hindistan’da Hollandalı hekim Christia-an Eijkman, çoğunlukla kabuksuz pirinçle beslenen tavukların da beriberiye yakalandıklarını ancak pirinç kabuklarıyla beslendiklerinde iyileştiklerini kaydetti. Kabuksuz pirinçteki nişastanın sinirlerde toksik etki yarattığını düşünmüştü ancak o da yanıldı. Son olarak Polonyalı bir kimyager olan Casimir Funk işin doğrusunu buldu. Pirinç kabuğu özütünün beriberiyi önlediğini kanıtladı. Bu maddenin kimyasal kategoriler içinde aminlere (amine) girdiğine inanan Funk, yaşam için gerekli (vital) olduğu için bunlara vitamin (vitamine) adını verdi. Maddenin bir amin (amine) olmadığı anlaşılınca da sonundaki “e” harfi düştü.

Kısa bir süre sonra Wisconsin Üniversitesinden E. V. McCollum ve Mar-guerite Davis tek yağ kaynağı olarak domuz yağı verilen sıçanların büyüyemediklerini ve göz rahatsızlıkları geliştirdiklerini keşfettiler. Besinlerine tereyağı ya da yumurta sarısından elde edilen bir eter ekstraktı eklenince büyüme yeniden başladı ve gözdeki sorunlar da düzeldi. McCollum, eter ekstraktınm içinde her ne varsa buna yağda çözünen faktör olarak A adını, Funk’un beriberiyi önlemek için kullandığı su ekstraktına da suda çözünen faktör olarak B adını vermeyi önerdi. Suda çözünen ekstraktın bir bileşikler karışımı olduğu fark edilince bileşenlerine rakamsal simgeler verildi. Beriberi faktörü B[ ya da tiamin olarak adlandırıldı. Bu vitaminlerin ortak fonksiyonları vardı. Proteinlerin, karbonhidratların ve yağların metabolize edilmeleri için gerekli olan çeşitli enzim sistemlerinin parçalarını oluşturuyorlardı. Funk’m su ekstraktında yer alan bileşenlerden bazılarının daha sonra herhangi bir hastalığa karşı koruma sağlamadığı ortaya çıktı ve bunların adları vitamin listesinden çıkarıldı. Vücudun ihtiyaç duyduğu suda çözünen diğer maddeler bulundukça bunlar B vitamini listesine eklendi.

Diğer vitaminler de sonradan saptandılar ve keşfedilme sırasına göre D ve E simgelerini aldılar. K vitaminin kaşifi Danimarkalı biyokimyager Henrik Dam kanın pıhtılaşmasını arttırma (koagülasyon) özelliğinden dolayı “koa-gulasyon vitamini” terimini önermişti. Sonuçta vitamine K adı verildi.

Henüz farkına varılmayan başka vitaminler de var mı? Bu pek mümkün değil. Hastalar total parenteral beslenme (Total Parenteral Nutrition-TPN) ile yıllardır hayatta tutuluyor ve bu bilinen vitaminleri birleştiren damar içi bir formül kullanılarak yapılıyor. İleride yeni vitaminlerin keşfedilmesi pek mümkün görünmese de vitaminlerin yeni kullanımlarının gündeme geleceği kesin. Artık vitaminlerin beslenme eksikliğinden kaynaklanan klasik hastalıkları önlemenin de ötesinde işe yaradığını fark ediyoruz. Belki de kalp hastalıkları, kanser ve hatta Alzheimer’in bile önlenmesinde rol oynayabilirler.




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir