Ruhun beslenmesi ve onarılmasında neler yapılmalı
Her zaman sağlığımız için ne yiyip içmemiz gerektiğini konuşuyor, bunun üzerine kafa yoruyoruz. Ama çoğu zaman bedenimiz kadar ruhumuzun da açlık çektiğini unutuyoruz!
Sağlık denilince yalnızca fiziki rahatsızlıkların vücutta yarattığı hastalıklar akla geliyor. Oysa nasıl ki ruh ve beden bir bütünse, bu ikisinin iyilik halinin de birbirinden ayrı düşünülmemesi gerekiyor. Ancak son dönemde Türkiye’de yaşanan istenmeyen olaylar ve terör saldırıları toplumun ruh sağlığında derin izler, yaralar açıyor. Daha önceleri beslenme ve sağlık konularında görüşlerine başvurduğumuz Prof. Dr. Osman Müftüoğlu’nun kapısmı bu kez de ruhun beslenmesi, onarılmasında neler yapılması gerektiğini öğrenmek için çaldık. Yaşasın Hayat Kliniği’nde bir araya geldiğimiz Prof. Dr. Müftüoğlu, toplumun şu an için en önemli ihtiyacının ruhsal beslenme olduğunu söyleyerek, şu bilgileri veriyor: “Türk halkı çok sıkıntılı bir dönemden geçiyor. 15 Temmuz gecesi ve sonrasında yaşananlar ile ne yazık ki halk arasında iyiden iyiye kendini gösteren kutuplaşma, toplumun ciddi anlamda ruhsal desteğe ihtiyaç duyduğunu ortaya koyuyor. Herkes gereğinden fazla itişip kakışıyor ve karşısındakini incitiyor.
Diğer taraf da gereğinden fazla alınganlık gösterebiliyor. Oysa bir Fars atasözü diyor ki ‘Paran varsa git yarısıyla karnını doyur, yarısıyla da güzel bir çiçek al!’ Bu söz, hem bedenin hem de ruhun doyurulmasının önemini çok güzel özetliyor. Dolayısıyla yakın gelecekte beslenmenin ruhsal kısmının daha çok konuşulacağını düşünüyorum.”
İŞİN SIRRI SAĞLIKLI DÜŞÜNCEDE
İçinde bulunduğumuz süreç, insanların mutluluk ve huzur arayışına zemin hazırlıyor. Öte yandan yaşanan olumsuzluklar, kişilerde deşarj olma ihtiyacım da doğuruyor. Toplumun içinde bulunduğu durumu “post travmatik stres bozukluğu” olarak tanımlayan Prof. Dr. Müftüoğlu, 1999’da yaşanan depremden sonra İstanbul, Bolu, İzmit, Düzce ve Yalovalılarm yaşadığı travmanın farklı bir formunun tüm ülkeye yayıldığını söylüyor: “Şu anda da o günlere benzer bir hava var. Bu durumu ekonomik kriz de etkiliyor. Hiçbir konuda beklentiler olumlu değil, iş hayatları da öyle. O nedenle ‘Ne yiyeceğiz?’ sorusu yerine ‘Nasıl daha iyi düşüneceğiz?” için bir cevap bulmak gerekiyor.”
KENDİNİZİ KEŞFEDİN
Bütün bu çabaların belirli bir ölçüde başarılı olması mümkün. Sağlıklı ya da hasta olun fark etmez. Siz bu zenginlikleri fark ettikçe akıl ve ruh sağlığınız kadar fiziksel sağlığınızı da etkileyebilmenin mümkün olduğunu hissedebilirsiniz. Hepimizin içinde hastalıklarla mücadelemizi sağlayan ve bize iyilik hissi veren bir gücün gizlendiği muhtemel, insanın, iyi ve güzel şeylerden koptukça bedensel ve ruhsal olarak toksinlerle fazlaca kirlendiği doğru ise bu iyileştirici etki ya da güç bizi hafifleten, temizleyip arındıran detokslayıcı bir güç de olabilir. Çünkü doğadan uzaklaşma ile başlayan süreç, bir süre sonra dostluk ve arkadaşlıklardan, kardeşlik ve akrabalıklardan, kısacası birbirimizden ve kendimizden uzaklaşma sürecine dönüşüyor. Ve belki de maneviyatın, inancın, şükretmenin, duanın ve meditasyonun iyileştirici gücü bu kopuşu önlemekten, hayata yeniden dokunup yakalanmaktan kaynaklanıyor.
BEDEN GİBİ RUH DA GÜÇLENMELİ
İnsanın sadece yapısal-bedensel değil, ruhsal kurgusunda da doğal ve evrensel bir gücün olması mümkün. Fiziksel yapı kadar ruhsal gücün de artması, bedensel egzersizler kadar ruhsal egzersizlerin de önemli olduğunun unutulmaması gerekiyor. Prof. Dr. Osman Müftüoğlu, kişinin beynini ve akıl-ruh ilişkilerini olumlu ve yapıcı düşüncelerle beslemeye özen göstermesi gerektiğini söyleyerek “Doğal, mümkün olduğunca yalın, samimi ve keyifli ilişkilerle örülü bir hayat tarzının benimsemesi, olumlu düşünmeye öncelik verilmesi gerekiyor” diyor.
SEYAHAT KONSEPTINİZ SAĞLIK OLSUN
Tatil denilince aklımıza ilk gelen deniz-kum-güneş üçlüsü oluyor. Gündüz böyle geçerken, akşamları da uzun yemek sofralarının, bitmek tükenmek bilmeyen keyifli sohbetlerle şenlendiği bu dönemde çoğu insan tüm yıl boyu kendinden esirgedikleri için bir gedik açarak kaçamak yapıyor. Ama bu tatil anlayışı bazen alınan kilolara, bazen de dinlenmiş olması gerekirken şehre dönen yorgun bir bedene mal olabiliyor. Çok değil, yaklaşık 20 yıl önce gündeme gelen aktif tatil kavramı ise bu kuralı yıkarak, tatili enerji verip güçlendiren ve arındıran bir anlayışa dönüştürüyor. Bu anlayışın son 10 yılda daha da profesyonelleşerek healing ya da holistik otel konseptine büründüğünü söyleyen Prof. Dr. Osman Müftüoğlu, “Sağlık tatili olarak adlandırılan bu anlayış dinlenilen, detoks ve egzersiz yapılan, farkındalıkların geliştirilmeye çalışıldığı hatta dijital arınmayı da beraberinde getiren bir hale büründü. İnsanlar sağlıklı ve kaliteli besinleri düşük kalorili olarak tüketip beraberinde bütünsel iyilik haline kavuşmayı arzular hale geldi. Bu konsept tüm dünyada yükselen bir trend olmasına karşın ülkemizde daha çok spa kısmı popülerleşti. Birçok kişi yurt dışındaki merkezlere yöneldi. Biz de bu yönde aldığımız talepler doğrultusunda Bodrum’da deneyerek uygulanabilirliğini test ettiğimiz sağlık tatili konseptini Şile’de uygulamaya başladık” diyor.
HER YAŞTAN KATILIM OLUYOR
Sağlık tatili, adından da anlaşılacağı üzere kolay bir oluşum değil. Ciddi bir medikal altyapıya ihtiyaç duyuluyor.
Şile Gardens Hotel&SPA’da faaliyet gösteren merkeze Yaşasın Hayat olarak know-how verdiklerini belirten Prof. Dr. Müftüoğlu, şunları söylüyor: “Bu merkezde 7/24 görev yapan doktor, hemşire, diyetisyen, psikolog, egzersiz uzmanı, yoga terapisti, dermaterapist ve body terapistlerden oluşan bir ekip var. Merkeze başvuran konukların belli bir program içinde ihtiyaçları belirleniyor. Bu çerçevede gereksinimleri ve konaklama süreleri dikkate alınarak yaşı, sağlık durumu ve cinsiyet gibi kriterler sonucu kişiye özel bir program oluşturuluyor. Program çerçevesinde konuklara hem tatil yapma hem de arınma fırsatı veriliyor. I7’den 84 yaşına kadar konuklarımız var. Temel amaç; tatilde kilo vermek, enerji yüklenmek, sağlık kazanmak, detoks yapmak ve aynı zamanda eğlenceli bir ortamda hayat deneyimi kazanmak! Program kapsamında hayat ve mutfak okulu uygulamaları da yapılıyor. Çeşitli seminerlerin yanı sıra haftada iki kez düzenlenen light mutfak atölyesinde sağlıklı beslenmeye dair bilgiler paylaşılıyor.”
TEPEDEN TIRNAĞA İNCELEME YAPILIYOR
Bazen bir hafta sonuna özel, bazen de iki-üç haftalık programların uygulandığı merkeze başvuran kişiler öncelikle doktor, diyetisyen ve fizyoterapi uzmanıyla bir araya geliyor. Biyokimyasal ve metabolik bazı incelemeler yapılarak, kişinin beslenme modeli oluşturuluyor.
Bu model kilo verme, sağlıklı yaşam ve doğru yaşlanma açısından da önem taşıyor. Ardından uygulanacak aktivite planı hazırlanıyor. Burada yaş, cinsiyet, sağlık durumu ve kişinin konaklama süresi önem taşıyor. Egzersizler genellikle yürüyüş ve aquarobik olarak adlandırılan su içi egzersizlerden oluşuyor. Dileyenler bunların yanı sıra fitness salonunda aletli jimnastik de yapabiliyor. Dikkat edilen ve katılımcılara aktarılan bir başka önemli konu da uyku! Çünkü sağlıklı yaşam için kaliteli uyku şart. Yoga ve meditasyona da yer verilen programda arınma çalışmaları yapılıyor. Dileyen konuklar akupunktur, reiki ve refleksoloji gibi tamamlayıcı tıp uygulamalarından da faydalanabiliyor.
RUHUNUZU BESLEYİN
Sadece fiziksel ihtiyaçlar için ne yiyip içtiğimize özen göstermemiz yetmiyor. Bedenimiz kadar ruhumuzu da iyi ve güzel duygularla beslememiz, ona ihtiyacı olanı vermemiz gerekiyor. Çünkü en az beden kadar ruhun da beslenmeye, özene hatta okşanıp pohpohlanmaya ihtiyacı var. insan ruhunun kendini güvende hissetmeye, güçlü olduğunu düşünmeye, değiştiremeyeceği şeyleri kabullenmeye ve tabii ki biraz da eğlendirilmeye ihtiyaç duyduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Müftüoğlu, “Zaten böyle olduğu için de o eski söylem halen geçerli: ‘Müzik ruhun gıdasıdır!” diyerek, ruhumuzu sağlıkla diğer örnekleri sıraladı:
KEYİF ALIN: Ruh da beden de “keyif almak” üzere planlanmış bir organizasyona sahip. Bu durum, sağlığı en az beslenme kadar etkiliyor. Hayattan, yemek-içmekten, hareket etmekten, dost sohbetlerinden, müzik dinlemekten, okumaktan, yazmaktan ve daha pek çok şeyden keyif almak, haz duymak hayatın doğasında zaten var. Ama bu duygunun da beslenip büyütülmesi, korunup kollanması gerekiyor. Prof. Dr. Müftüoğlu ayrıca keyif almanın sağlığımızı en az beslenme, aktivite düzeyi, düşünce tarzı, stres yönetimi ve uyku kadar etkilediğine de dikkat çekiyor.
DİNLENİN: Özellikle tatil dönemlerinin yoğun olduğu yaz aylarında gezmeye, dinlenmeye, arkadaş sohbetlerine, okumaya, yazıp çizmeye, doğayla daha çok baş başa kalmaya ve olan bitenle dalga geçip daha çok büyümeye, kendini daha sık şımartıp ödüllendirmeye, kısacası keyif artırıcı şeylere daha fazla zaman ayırmak gerekiyor. Keyifli ortamlarda bulunmak, dostlar edinmek önem taşıyor.
AİLE BAĞLARINIZI SIKI TUTUN: Dengeli bir ruhsal yaşam, iyi bir hayatın mihenk taşıdır. Aileye ve sosyal ilişkilere gereken önemi vermek, daha sağlıklı ve mutlu bir ruhsal yaşamı garanti ediyor. Onlara özen göstermek kişiye son derece önemli ve değerli bir duygu olan “aidiyet hissi” olarak geri dönüyor. Ayrıca bir yere, bir aileye ve dostlara ait olma duygusu, insanın kendini güvende hissetmesini ve bu yaşam içinde bir yer bulmasını sağlıyor.
SOSYAL İLİŞKİLER KURUN: Harvard Üniversitesinde yapılan bir çalışmaya göre, insanlarla daha sık haşır neşir olan, çevresi geniş, sosyal bağları güçlü kişiler daha uzun yaşıyor. Yani başkaları ile zaman geçiren, bir şeyler yapmaktan keyif almak yaşamı uzatıyor. Sosyalleşmeyi becerebilen insanların uzun yaşama olasılığı, yalnızlığı seçen, izole bir hayat süren insanlara oranla yüzde 20 daha fazla oluyor.
MANEVİYATA YÖNELİN: Anlamlı, derin bir yaşam serüveni için maneviyat dünyasının zenginleştirilmesi, ruhun da beslenmesi gerekiyor. İnsanoğlunu zeki bir makineden ayıran, insan yapan en önemli fark iç dünyasının zenginliği, inançlı olmak, geleneklere, köklere sahip çıkmak bize anlamlı bir varoluş, derin bir iç dünya olarak geri dönüyor.
Ayşegül Uyanık Örnekal