Odaklanmak ve Konsantrasyon
İçeriğe Ait Başlıklar
Odaklanmak
Odaklanmak denince düşüncenin gücü, düşünce gücü denince de aklıma odaklanmak geliyor. Her ikisi de birbirini tamamlayan ve birbirine çok yakışan iki kelime. Birlikte olduklarında planlayan, yol gösteren, sinerji yaratarak çözme becerisine sahip düşünce gücü oluşturuyorlar.
Otoritelere göre başarının gizemi odaklanmakta saklıdır. Başarılı olmak için yetenek, beceri ve zekâ ne kadar gerekliyse, odaklanmak da o kadar önemlidir. Odaklanma becerisi göstermediğiniz takdirde, yapmaya çalıştığınız işin önemini kavramakta zorlanır, çözümünde ise başarısız olursunuz. Odaklanmak insanı yapılması gerekenler konusunda yönlendirdiği gibi, işin nasıl çözülmesi gerektiği konularında zihin gücünü toparlayarak proje geliştirme becerisi yaratır. Bu becerinin ardından kazanmak adına çeşitli alternatifler üreterek strateji geliştirir.
Bir işi yapmak istemeyebilirsiniz. Bu sizin o işi yapma sorumluluğunuza bağlıdır. Ancak bir işin üstesinden gelmek için işe odaklanarak başarılı olmaktan başka çareniz yoktur. Eğer gereken hassasiyeti göstermeyip konuya odaklanmazsanız, başarı şansınızın az olduğu gibi beceri ve yetenek konusunda da kendinizi geliştirmediğiniz ortaya çıkar.
Odaklanmak yaşamın her aşamasında mutlaka yapılması gereken bir yöntemdir. Yapılmaya çalışılan bir işin başarıya ulaşması için tüm detaylar ve tüm çözüm önerilerini değerlendirilerek en uygun yöntemle sonuca gidilmesi, odaklanma gücünün kullanılmasına bağlı olduğu gibi başarının temel ilkelerinden biridir.
Problem ve çocuk
Problem çözmeye çalışan bir öğrencinin tüm dikkatini konuya vererek probleme odaklanmasının, bir akrobatın tel üstünde yürümesine odaklanışı ya da bir mucidin icadını ortaya çıkarmak için bütün gücüyle yaptığı işe odaklanmasının arasında bir fark yoktur.
Otoritelerin “çözüm insanın beynindedir” teorisi, sınırsız olan gücümüzün boyutlarını hissetmemiz için yeterlidir. Beynimiz güçler topluluğundan oluşan devasa bir dünyadır. İnsan beyninin devasa gücünün farkında olmadıkça, hayatın anlamının farkına varamayacağı gibi, yaşam kalitesini de hissedemeyecektir. Beynimiz yaşantımızın kalitesi için kullandığımız, kullanmaktan keyif aldığımız ve varlığından mutlu olduğumuz bir organımızdır. Ancak dikkat edilmesi gereken tek şey beynimizi doğru kullanmamızdır.
Öğretmenin gücü
Lise yıllarım. Sınıfımız pek başarılı bir sınıf değildi, hatta okulun en tembel sınıfları arasındaydı ve tembeller sınıfı olarak anılıyorduk. Sınıfımız için tüm öğretmenler öylesine ön yargılıydı ki, ders yapmak içlerinden gelmez, sınavları bile lütfen yaparlardı. Herkese karşı ilgisiz davranır, hatta bakışlarıyla sınıfımızla alay ederlerdi.
Bir gün eş tayini nedeniyle okulumuzdan ayrılan felsefe öğretmenimizin yerine yeni bir öğretmen geldi. Yeni felsefe öğretmenimiz sınıfa girince “Günaydın” sözündeki ses tonunun gizemiyle, ilk bakışta hakkında “mükemmel bir kişilik” diye düşünmemize neden olmuştu.
Günaydın dedikten sonra sınıfı şöyle bir süzdü ve eliyle nazik bir şekilde işaret ederek “Oturabilirsiniz arkadaşlar.” dedi. Hepimiz oturduk, ama hepimizde nedenini fark edemediğimiz bir farklılık vardı. İçimizdeki saklı kalmış beğeni dünyasının ortaya çıkması gibi bir şeydi. Belki de bir özlem, belki de bir özenti, belki de olmak istenendi. Asıl öğretmenimiz konuşmaya başladıktan sonra değişmesi gereken bir dünyanın varlığını hissetmeye başladık. Bütün dikkatimizi ağzından çıkacak kelimelere vermiştik.
“Sizler yeryüzünün en değerli yaratıkları, ilahi gücün bize armağan ettiği en değerli beyin gücüne sahip genç nesillersiniz. Hepinizi tek tek merak ediyor, kim bilir kimde ne cevherler vardır diye düşünmeden kendimi alamıyorum. Bu gün sîzlerle bir değişim başlatacak yeni oluşumlara birlikte imza atacağız. Hiç kimsenin yeteneğinden şüphem yok. Ben sadece içinizdeki pozitif enerjinizin dışarı çıkarılmasına ve kullanmanıza yardım edeceğim. Bunun için gözlerime dikkatlice bakın ve beni tüm içtenliğinizle dinleyin. Aramızda oluşturmaya çalışacağım bağ; bizi birlikte düşünmeye ve birlikte hareket etmeye yardım edecek, kendinizi değerlendirmenizle başlayacak bilinç düşünce gücünüzü kullanmayla devam edecek. Sizden fazla bir şey beklemiyorum, sadece kendiniz olun yeter, çünkü hepiniz ayrı bir değer, ayrı bir güçsünüz, hatta biraz daha ileriye gidecek ve hepinizin ayrı bir yetenek olduğunu kulaklarınıza fısıldayacağım.
Şimdi hep birlikte bir karar vereceğiz. Tek hedefimiz beyin gücümüzü kullanarak başarılı olmak. Başarmak için benimle birlikte koşmaya var mısınız?
Hepimiz büyülenmiş gibiydik. Sanki hepimiz hipnotize edilmiştik ve tüm hareketlerimiz yeni öğretmenimizin yönetimine geçmişti. Öğretmenimizin sözleriyle ruhumuz öylesine hoş bir şekilde okşanmıştı ki, hiç birimiz “hayır” diyemezdik, üstelik öğretmenimizin önerisine şaşkın bir ördeğin suya ters dalışı esperisi kadar gönülden katılmıştık.
Buluğ çağlarının deli fırtınalarının estiği pervasız yıllar. Daha ilk yarının ortalarıydı. Farklılığın görkemli yıllarında kendimde bir şeylerin gücünü hissetmekle başladı. Artık bende vardım, çalışmanın ne demek olduğunu, çalışmanın karşılığının gizemli mutluluğunu hissettiğim zaman çok sevinmiştim.
Öğretmenimiz ne yapmıştı. Bizleri bir farkına varmak yolculuğuna çıkarmıştı. Bizi bize inandırmış, bizlerin de bir takım yetenekleri olduğunu hissettirmiş, kendimizi tanımamızın kapısını aralamıştı. Her dersten 0, 1, 2 almaktan utançla karışık duyduğum hüzün, yerini gururun büyülü sevincine bırakmıştı. Artık sabahları erken uyanıyor, saçlarımı taramadan evden çıkmıyor, okul yolunda o günkü ödevlerin tekrarını mırıldanıyor ve sınıfta fark edilmenin heyecanı duyuyordum. Yıl sonu geldiğinde; neden öğrenci olduğumuzu, niçin okula gittiğimizi, neden başarılı olmamız gerektiğini öğrenmiştik.
Başarılı olmanın en önemli özelliği nedir biliyor musunuz?
Konuya odaklanmak ve gerektiği oranda konsantre olmaktır.
Odaklanmak ve aceleciliğin kaçırdıkları
Acelecilik insanın birçok şeyi kaybetmesine neden olur. Öncelikle her işin bir zaman süreci olduğu, fiziksel olarak kabul edilmesi yanlışlıklara neden olacağından, aceleciliğin insanın kaçınılmaz zararlarla karşı karşıya kalacağı anlamına gelir. Başarılı olmak istiyorsak, evrenin temel kurallarından biri olan zamanı iyi kullanmak için, acele etmemiz ana prensibimiz olmalı. Ancak zamanı verimli kullanmalıyız, çünkü zaman kaybının geriye dönüşü yok ve telafisi imkânsız.
Odaklanmak, insanın amacına ulaşmak uğruna düşünce gücünü olaya adamasıdır. Odaklanmak, insanın çeşitli ve geçerli alternatifler üreterek, beceri geliştirme çabasının düşünce dünyasındaki planlaması ve uygulama çalışmasıdır. Odaklanma, beceriden ziyade meraklar bütününün bir araya gelerek konuya yoğunlaşma olayıdır. Odaklanmak çözüm alternatifleri konusunda stratejiler geliştirme çabasını doğurur. Bunun anlamı konuya hakim olmak, hakim olmak ise başarılı olmak için çok önemlidir. Odaklanmak güven duygusunun işaretidir; çünkü odaklanmak konuyu halletmek, problemi çözmek, başarılı olmak isteğinden doğar ve bu istek güven duygusuyla birlikte seyrettiği zaman ortaya çıkan sinerjiyle elde edilen üçüncü gücün üstesinden gelemeyeceği hiçbir sorun olamaz anlamına gelir.
İnsan iyi olmak için sürekli kendini başkalarıyla kıyaslar. Bu özelliğin kişisel gelişimde pozitif etkileri olduğu gibi, negatif etkileri de vardır. Bir başkasına benzemek, bir başkasının yerinde olmak gelişim açısından olumlu şeylere neden olacağı gibi, insanın yapısının sınırlanmasına neden olur.
İstemek bilinci
Bilim istemeyi yaşamın gereği, insanın ise çok güçlü özelliklerinden biri olduğunu savunuyor. Bütün başarıların arkasında önce istemenin olduğunu vurguluyor. Bütün başarılar, bütün rekorlar, bütün zorluklar istek sonucu gerçekleşti. Bazen gizemli bir güç, bazen şiddetli bir arzu, bazen ruhsal, bazen fiziksel gereksinimimiz gibi aniden karşımıza çıkan istek duygusu insana pozitif enerji kazandırır.
Otoriteler bir şey konusunda başarılı olmanın, ne kadar istediğine bağlı olduğunu, istemenin insanın kendisine şekil vermesi ve başarıya giden yolda kazanma hırsını artmasına neden olduğunu işaret ediyorlar. İstemek elde etmenin yarısıdır teorisi, istemenin ne kadar ciddi, ciddi olduğu kadar güçlü bir duygu olduğu vazgeçilmezlerimiz arasına girmiştir. Unutulmaması gereken insan istediği kadar vardır, ve istediği oranda başarılı olur. Her insanın yarı utangaç bir yanı vardır. Yaptığım araştırmalarda bir konuya ilgi duymanın ve bir şey istemenin utangaç ve heyecanlı bir duygu olduğunu gözlemledim. İstemek kadar utanma ya da cesaretin her aşaması beni oldukça etkiliyordu. Özellikle yalın ve dürüst içerik taşıması en ilginç tarafıydı. Bu özelliklerin beni daha derin ve daha farklı düşünmeye sevk ettiğine sevinirken, doğru bir şey yapmanın keyfini hissediyordum.
Tiyatro heyecanı
Tıp fakültesinde öğrenci bir arkadaşımla ekonomik şartlar gereği yaz aylarında İstanbul Kapalı Çarşı’da yan zamanlı (Part time) tezgâhtarlık yapardık. En önemli müşterilerimiz Alman ve Rus turistlerdi. Bir sabah fakültenin kantininde otururken, arkadaşım sevinçli bir şekilde yanıma geldi ve şöyle dedi. “Artık tiyatro yapabiliriz. Halk evinin müdürü ile görüştüm salonu vereceğini söyledi.” Lise yıllarında amatörce tiyatro yapan arkadaşımın oynayacağı oyunun adı “Bir Delinin Hatıra Defteriydi. Tek kişilik bir oyundu, ancak oyun esnasında sahne ışıklarını kontrol edecek bir yardımcıya ihtiyacı vardı o da bendim.
Aradan çok geçmedi, hemen çalışmalara başladık. Arkadaşım oyunu daha önce oynadığı için deneyimliydi. Birkaç prova yaptıktan sonra oyuna hazırdık. O zamanlar halk evlerinin sahne oyunları, folklar, müzik gibi çalışmaları olduğu için halkevleri bu konuda uğrak yeriydi. Hatta ağabeyimiz olan komşumuz Cem Karaca da bizi desteklemiş oyuna geleceğini söylemişti. Ve ilk gün geldi çattı, ilk matinemiz istediğimiz gibi kalabalık olmasa da ümit vericiydi. Günler birbirini takip etti, her gün salon daha kalabalık oluyor ve yarıdan fazlası doluyordu ki, bir gün tiyatro yaptığımız İstanbul Bakırköy’deki kalk evinin kapatılacağı haberi geldi ve bir ay içerisinde kapatıldı. Yaptığımız tiyatro çalışması başarıyla sürmesine rağmen elimizde olmayan nedenlerle hüsranla sona ermişti. Bizi en çok üzen ise, tiyatro yaptığımız binanın Adalet Bakanlığı’na devredilerek mahkeme binası olarak kullanılmasıydı.
İnsan iyi olmak için sürekli kendini başkalarıyla özdeşleştirir. Bu özelliğin kişisel gelişimde pozitif etkileri olduğu gibi negatif etkileri de vardır. Bir başkasına benzemek, bir başkasının yerinde olmak gelişim açısından olumlu şeylere neden olacağı gibi, insanın yapısının sınırlanmasına neden olur.
Garry Kasparov ve satranç
Ünlü Rus satranç ustası Garry Kasparov satranç oynarken saatlerce kımıldamadan oyun hakkında stratejiler geliştirirmiş, öyle ki beş oyun sonraki hamleyi bile tasarlar ve ona göre değişik hamlelerplanlarmış. Ünlü satranç ustası Garry Kasparov uzun yıllar yenilmezliğini korumuş bu nedenle de en ünlü satranç ustası olarak tarihe geçmiş.
Bir gün arkadaşlarından biri sormuş: “Saatlerce kımıldamadan duruyorsun, hiç yorulmuyor musun? Hiç sıkılmıyor musun?”
Kasparov: “Oyuna yoğun şekilde konsantre olduğum için etrafımdaki hiçbir şeyi göremiyor, oyundan başka bir şey düşünemiyor, sadece yeni hamle planlarını yapıyorum. Oyun süresince yapmayı planladığım hamleler ve karşımdaki rakibin oyunundan başka bir şey hissetmiyorum.”
Yanıtını vermiş.
Yaşadıkça ilgilendiğimiz o kadar çok şey var ki neler olduğunu saymakta zorlanırız; ama en çok ilgi duymamız gereken nerede olduğumuzdur. Neler hayal ediyorduk, neyi hedeflemiştik, şu an neredeyiz ve neden? İnsanların büyük bir bölümü, içinde bulundukları durumdan memnun olmasalar da, durumlarını kabul etmiş davranırlar. Çok sıradanmış gibi görünen bu davranış, geçmişe dair herhangi bir değerlendirme yapılmadığı gibi, geleceğe dair de herhangi bir hedef tespiti ve plan tasarlanmadığı anlamına gelir.
Oysa hayat tıpkı satrançta olduğu gibi sürekli yeni planlar gerektirir, her kazanımın ardından bir başka planı, başka bir strateji geliştirmek şarttır. Tarih kitaplarına göre savaş kahramanı liderlerin savaş kazanmadaki en önemli nedenlerinden birisinin stratejiyi geliştirmek olduğunu biliyoruz. Gücün yanında düşünce gücünü kullanmanın önemi, kazanmanın ilk şartıdır. Stres yaşamak istemiyorsak başarılı olmak adına önce kendimizle ilgilenmeli gücümüzü fark etmeli ve stratejilerimizi planlamalıyız.