Koşer Gıdalar Ne Kadar Sağlıklı
KOŞER GIDA ALDATMACASI
ÜRETİCİLER, GIDALARI “DOĞAL”, “ORGANİK”, “KOLESTEROLSÜZ” YA DA “TRANS YAĞ oranı düşük” olarak etiketlemenin satışları arttırdığının farkında. Bu tanımlara şimdi bir de artan sıklıkta “koşer” açıklaması ekleniyor. Pazarlamacılar koşer gıdanın diğerlerine göre daha temiz ve sağlıklı olduğu izleniminden yararlanmaya çalışıyor. Kuzey Amerika’da Yahudi olmayan beş milyon insan zaten koşer gıda satın alıyor. Deli dana hastalığı, tavuklardaki Salmonella salgını, kirli denizlerde yetiştirilen deniz mahsûlleriyle ilgili gazetelerde ne zaman bir manşet yapılsa bu pazar da canlanıyor. Hebrew National’ın olağanüstü başarılı sosisli sandviç reklamlarında iddia edildiği gibi “daha yüksek bir otoriteye hesap vermek” söz konusu olunca daha sağlıklı gıdalar üretmek zorunluluğuna tüketiciler de inanıyor tabii. Aslına bakarsanız koşer gıda yemek beden sağlığından çok ruh sağlığına iyi geliyor.
Musa’nın “daha yüksek bir otorite”den esinlenerek koyduğu beslenme kurallarının insanları hastalıklardan korumak için konduğuna birçok Yahudi de dâhil pek çok insan inanıyor. Bu olasılığı mercek altına almadan önce kaşrut kurallarıyla biraz haşır neşir olmakta yarar var. Öncelikle bir mitten kurtulalım. Haham bir gıdayı kutsarsa o gıda koşer olmaz. Tevratta belirtilen ve nesiller boyu alimler tarafından detaylandırılan sıkı kurallara uygun olarak hazırlanırsa koşer olur. Gerçi sıkı takipçiler için birçok nüans vardır ama kuralların özü şöyledir: Yalnızca geviş getiren ve çift tırnaklı memelilerin eti yenebilir. Buna inekler ve koyunlar dâhil, domuz ve tavşanlar hariçtir. Tavuk, ördek gibi evcilleştirilmiş kanatlı hayvanların yanında yüzgeci ve pulu olan balıklar yenebilir. Ancak böcekler yasaklanmıştır. Süt ürünleri ile birlikte et yenemez ama yumurta, meyve, sebze ve tahıl ürünleri ister etle ister süt ürünleriyle birlikte tüketilebilir. Ete temas etmiş olan aletler süt ürünleri için kullanılmamalıdır, bunun tersi de geçerlidir. Hayvanların çok keskin bir bıçak kullanarak elle öldürülmesi gerekir. Kanın tamamı akıtılmalı ve ölü hayvanda hastalık olup olmadığı kontrol edilmelidir.
Koşer gıdaların daha sağlıklı olup olmadığıyla ilgili tartışma domuza odaklanmıştır. Bu hayvanlar pisliğin içinde eşelenir, bazen dışkı yer ve trişinoza neden olan parazitler barındırabilir. Buna bağlı olarak bazıları Tanrının Musa aracılığıyla domuz tüketimini yasakladığım iddia eder. Aslında büyükbaş hayvanlar aracılığıyla tenya, koli basili ve şarbon gibi çok daha fazla sayıda nahoş organizma bedenimize girer. Tavuklar dışkıları gagalar ve genellikle Salmonella ya da Campylobacter kaparlar ki bu da insanlarda hastalığa yol açabilir. Pişmiş domuz etinin diğer etlerden daha riskli olduğuna inanmak için hiçbir sebep yok. Ancak o zamanlar çölde domuz yetiştirmek kolay değildi. Domuzların gölgeye ihtiyacı vardır, öküzlerin ya da koyunların aksine kuru otla ve kaba çalılıklarla beslenerek yaşamazlar. Domuzlar, insanlar tarafından da yenen yiyeceklere, tohumlara ya da kök bitkilere ihtiyaç duyar. En önemlisi de Incil’in gönderildiği zamanlarda çiftçiler için domuz yetiştirmek akıllıca bir yatırım olmazdı.
Etin süt ürünleriyle bir arada tüketilmemesi konusuna gelince, bunun sindirim sorunu yaratacağına dair bilimsel bir kanıt yok. Dahası, süzme peynir yenilen bir tabakta daha sonra biftek yemek sağlık açısından sakıncalı değil. Peki öyleyse neden alimler, hatta yüce Musa ibn Meymun bile “domuzun beden üzerinde kötü ve hasar verici etkiler yarattığını” öne sürdü? 12. yüzyılda bile “koşer” hayvanların da diğer hayvanlar gibi hastalık taşıyabileceğinin farkındaydılar kuşkusuz. Büyük bir ihtimalle bu tür açıklamalar, Musa’nın ve “akıl hocası”nm gelişigüzel nedenlerle emir vermeyeceğine inanılarak yapılmıştır.
Aslında bu emirlerin bir amacı vardı ancak bu amaç, sağlıkla değil dinsel bir düzenle ilgiliydi. Kaşrut kuralları, yemek yeme gibi ortak alanda yapılan aktivitelerin bile ruhsal bir bağlantısı olmasını garanti altına alıyordu. Bu kuralları uygulamak, Tanrının sürekli var olduğunu ve onun emirlerini her zaman uygulama gereğini vurguluyordu.
Koşer gıdaları ruhsal olmayan sebeplerle satın alan milyonlar paralarını boşa mı harcıyorlar yani? Tam olarak değil. Örneğin deniz mahsullerine alerjisi olanlar koşer gıdaları güvenle yiyebilir. Üzerinde “D” sembolü olan bir koşer logosu, süt ürünlerinin varlığını gösterir. Yani D sembolü taşımayan gıdalar, laktoz hassasiyeti ya da alerji nedeniyle süt ürünlerinden uzak durması gerekenler için uygundur. Koşer tavuklarda bakteri miktarı daha düşük olabilir çünkü tuzlama işlemi mikropların çoğunu öldürür ancak doğru pişirilirse tavuk güvenli hale zaten gelir. Koşer kümes hayvanları genellikle daha taze ve lezzetli olur. Son zamanlarda deli dana hastalığıyla bağlantılı ilginç bir konu tartışılıyor. Geleneksel kesim yöntemleri hayvanların başlarına vurularak yapılıyor. İddia edildiğine göre bu, beyin dokusunun yanında prionların da parçalanmasına neden olur. Prionlar da kan dolaşımı yoluyla vücuda yayılıp deli dana hastalığına yol açar. Koşer kasap ya da şohet, hayvanın boynunu tek bir hareketle kesince bu gerçekleşemez.
“Koşer”, hayvanların hormon ya da antibiyotik verilmeden beslendiği anlamına gelmez. Herhangi bir katkı maddesi kullanılmadığını da göstermez. Bir böcek türünden türetilen kırmızı karmin gibi belli başlı katkı maddelerinin kullanılmadığı anlamına gelmez. Koşer olarak etiketlenen kola gibi ürünlerin koşer olmayan hayvanlardan elde edilen herhangi bir madde içeremeyeceği anlamına gelir. Dolayısıyla kolanın tat verici bileşiklerinden biri olan gliserinin bitkisel bir kaynaktan sağlanması gerekir. Ancak “koşer” gıdalar diğer gıdalardan üstün demek değildir. Hebrew National, sosisli sandviçlerini nasıl hazırladığıyla ilgili daha yüksek bir otoriteye hesap vermek zorunda olabilir ama o sosisliler yine de yağ ve tuz yüklüdür. Tüm diğer sosisliler gibi fazla yerseniz kaşrutun inceliklerini daha yüksek bir otoriteyle daha erken tartışmak zorunda kalabilirsiniz.