Kendinizi Tanıyormusunuz?
Otoriteler insanın kendisini tanımasını, kişiliğinin önemli problemleri kategorisinde değerlendirilmesi gerektiğini vurguluyorlar. Zorlukların birçok nedene bağlı olduğu belirtiliyor. Kişilik tanımının başlandığı buluğ çağına kadar uzanan gençlik yılları ve sonrası…
insanın kendini tanıma konusunda neden başarılı olamadığı, yapılan birçok araştırmada bunun farklı sebeplerinin olduğu tespit edilse de, temelde insanın ruhsal yapısından, aile yaşamına kadar geçen sürecin rolü olduğundan söz ediliyor.
Önceleri ne verildiyse “anne, baba, yakın çevre” sadece onları alan insanın zamanla analiz ve sentez becerisini geliştirerek, kendini tanıma/keşfetme konusunda doğrulara ulaşır. Buradaki süreçte sosyokültürel, sosyoeknomi ve entelektüel çevre çok önemlidir.
Yaşamda hiçbir şeyde geç kalınmadığı gibi, insanın kendisini tanıması konusunda da hangi yaşta olunursa olsun, hiçbir zaman geç kalmış sayılmayız. Ünlü dehaların eserlerini, icatları, buluşlarını olgunluk çağlarında gerçekleştirdiklerini hatırlarsak geç kalmış sayılmayız.
Hak etmek
Ne hayal ederseniz edin, nasıl bir başarı düşlerseniz düş-leyin, hayallerinize göre değil de hak ettiğinizin karşılığını alabilirsiniz. Ulaşılması zor şeyler hayal ederseniz, hayal kırıklıkları yaşarsınız. Hayallerinizin gerçeklere yakın olması ulaşılmasını kolaylaştırır, daha doğru ulaşabileceğiniz hayaller kurmalı ve hayalciliğin sadece düşlerde kalacağının farkında olmalısınız.
İnsanların sahip oldukları enerji ve potansiyeli yeterince değerlendirmediklerinin sanıyorum fakındasınız. Sadece farkında olmak, içimizdeki enerji potansiyeline bir şey kazandırmaz; çünkü enerji kullanım bilinci, enerji varlığından daha önemlidir. Bu eksiklik tüm insanlarda olduğu gibi hepimizin önemli zaaflarından sadece bir tanesidir.
İnsan yaptıklarından çok daha iyi şeyler yapabilir. Küçücük içsel dürtüler, insanın çok büyük başarılar kazanmasını sağlayabilir. Ama nedense insan potansiyelini kullanmak konusunda başarılı olmayı ya gerektiği gibi üstlenmiyor ya da hepimizin yaptığı gibi sonraya bırakıyor.
Yaptığım çalışmalarda sadece “İnsan isterse yapar” teorisinin, insana pozitif enerji kazandırdığı, başarıya giden yolda gerekli motivasyonu sağladığını bizzat yaşadım. Aslında içimizdeki saklı bu içsel dürtü, hepimizin geninde var; ancak önemli olan hayalleri hayata geçirmek isteğinin şiddetidir. O zaman “yapılması gereken çok şey var” demek doğru bir tanımlamadır. Düşünmek, karar vermek ve istemek bize kalıyor.
Doğru işler yapmak, zoru başarmak, kendini tanıma başarısına ulaşmış insanlar için çok kolaydır, zor olan insanın kendisini tanımasıdır. İnsan kendini tanıma konusunda her zaman başarabileceğine inandığı için çaba sarf etmez. Asıl istediği kendini tanımaktan daha başka şeylerdir. Plandan hedefe kadar, beceri ve yetenek gerektiren zihinsel çalışmalar yapmasının bilincinde olmadığından, kendini tanımanın lüks olduğunu ve ne işe yaradığının farkında olmadığı için kendini tanıma konusunda herhangi bir çaba sarf etmez ya da her zaman olduğu gibi sonraya bırakır.
Kendini tanımanın formülü
1. Ne istiyorum?
2. Neden istiyorum?
3. Hedefim ne?
4. Ne yapıyorum?
5. Ne yapmam gerek?
6. Yaptıklarım doğru mu?
7. Neye sahip olmak istiyorum?
8. Ulaşmak istediğim şey ne?
9. Yeteneklerimin farkında mıyım?
10. Herhangi bir stratejim var mı?
11. Yapmak istediğim şeyi gerçekten istiyor muyum?
12. Yapmak istediğim konuda yetenekli miyim?
13. Ulaşmak istediklerim konusunda heyecan duyuyor muyum?
14. Marjinal (sıra dışı) olmak istiyorum.
15. Kişisel gelişim konusunda kariyer yapmalıyım.
Yukarıdaki özelliklere katılıyor ve içtenlikle yanıtlamak cesaretini gösteriyorsanız, öncelikle söylemeliyim ki daha baştan 100 üzerinden 10 puan aldınız. Bu soruları yanıtlama çabası içerisine girdiğinizde; eksiklerinizi göreceksiniz, kendinizi sorgulayacaksınız ve kendinizi karşınıza alıp haykıracaksınız: “Büyük hayaller kuruyorum, herkes başarılı olacağımı görecek.”
Genellikle yaptığımız şey, konu konuşmak olduğunda üstümüze yoktur; ama uygulama aşamasında kimseyi göremezsiniz. Neden böyle yaparız? Aslında yapmaya karar verdiysek her şeyi gözden geçirip, verilmiş bir karar olmalıdır, yoksa uygulama aşamasında kimseyi göremezsiniz.
Önemli olan sizin eyleminizdir. İşte bu aşamada, yani başlangıçta yeni projeler üretmeli ve planlı bir şekilde işe koyulmalısınız. Eğer tüm değerlendirmeleri yapmış, neye karar verdiğiniz konusunda eminseniz, kendinize şunu fısıldayabilirsiniz: “Ben zeki ve çalışkan bir insanım, yapacaklarımla kendimi ispatlamalıyım, herkes benim ne olduğumu görmeli.!” Oldukça zor; ama keyifli bir döneme başladınız demektir ve siz artık bir kahramansınız.
Başarmanın keyfini başkalarının gözlerinden görecek ve bundan sinerji alarak çalışmalarınızı gittikçe daha yüksek tempolarda sürdürmeye devam edeceksiniz. Artık sizi kimse tutamaz. Buradaki püf nokta, çalışma keyfini hissetmek ve farklılığın farkına varmak bilincini özümsemektir. O zaman geriye bakma zamanı geldi. Geriye baktığınız zaman nedenini anlayamadığınız bir sürü eksik ve hata görecek, bıyık altından gülerken “bunları nasıl yaptım ya da yapmadım, hepsi çocukça şeylermiş” diyerek iç geçireceksiniz.
Yaşamın gizemi sevgiyi hissetmek
Sevgi Nisan’da yeşil çimenler arasında beyaz papatya, Mayıs’ta pembe erguvan çiçeği, Haziran’da yamaçlardaki gelincik tarlasıdır.
Sevgi gökten düşen kar tanelerinin sesini duymaktır.
Sevgi insanın içindeki en güzel duyguyu yaşamasıdır.
İnsan sevdiği her şeyi kendinden bir parçaymış gibi zanneder, onun için sevdiklerine karşı özlem ve sahiplenme duygusu hisseder. Hayaller büyür, planlar yapılır, yeni hedefler ve yeni mutluluklara açılan yolculuklar başlar.
Çoğu insanlar sevgi kavramına uzak kaldıkları zaman “günümüz çalışma koşulları ya da benzeri koşullar nedeniyle sevdiği, sevildiği insanlarla iletişim başta olmak üzere sosyal ilişkilere zaman ayıramaması” güne yenik başlarlar. Bu yenilgi duygusu işlerine de yansır, çünkü sevdiklerinden aldığı pozitif enerji, coşku ve motivasyon uzaktır. İnsanlar birbirlerine dokundukları zaman “Gözlerle dokunmak, konuşarak kulağa dokunmak, tene dokunacak kadar yakın olmak” aldıkları güçle aktive olan hormonların gücünü de hissedemezler. Sevginin insan hayatındaki en önemli özelliği hem ruhsal, hem de fiziksel aktivitelerimizi artıran hormonlarımızın salgılanmasına neden olmasıdır. Yaşamın gizemi olan sevgi, hissedildiği kadar hissettirmek de insana güç kazandırır.
Stresi öğrenmek
Eğitimcinin eğitimini aldıktan sonra, eğitimin ne demek olduğunu, insanlara bir şeyler öğretmenin inceliklerini, duygu ve düşüncelerin karşımızdakilere nasıl hissettirilmesi gerektiğini öğrendim.
Stresi öğrenmek konusunda konuşmaya başlamadan önce, sıradan bir eğitim olmadığı heyecanı beni tedirgin ediyordu. Ancak söyleyeceklerim beni tatmin etmişti, bu duyguyla başarılı olacağıma inanarak konuşmaya başladım.
“İnsanın yaşamı boyunca bir şansı vardır. Bunu iyi kullanın, yapmanız gereken sadece kendinize ihanet etmemenizdir. Strese yenilmek kendinize yapacağınız en büyük kötülüktür, çünkü stres sizi siz olmaktan çıkarır, yeteneklerinizin sınırlanmasına neden olur ve yaşam boyu ikinci planda kalırsınız. Ancak bilmelisiniz ki stres, öyle kolay baş edilecek bir bela değildir. Önce stresin sizin için bir uyarı olduğunu ve stresle baş etmek konusunda kararlı olmanız gerekir, ardından stresle baş etmek konusunda plan yapmalısınız. Plan stresle baş etmek için izleyeceğiniz yolda sizi yönlendirir ve stres nedeni her problemin üstesinden gelme konusunda daha güçlü hale gelmenizi sağlar.
Stresin tarifi zaaflardan kaynaklanan güçsüzlükler topluluğu olduğuna göre, kendinize kazandıracağınız bu güçle, karşılaşacağınız zorluklara karşı yılmadan kararlı bir şekilde üstüne gittiğiniz takdirde, kendinizi başarıya daha yakın hissedebilirsiniz.”
İnsan yakın hissettiği duyguları yaşatacak olayları yaşamaktan kaçamaz. İnsanın “Ne hissedersen onu yaşarsın” teorisi “bir önsezisi midir?” diye sorası geliyor. Ben bunu ruhun arzuladığı şeylere olan uzaklığını hissetmesi olarak değerlendiriyorum. Önsezi içimizden gelen ve kontrolümüz dışında kendiliğinden gelişen bir duygu, ancak doğruluğu tartışılabilir. Sadece önsezilere göre davranmamız beklenemez, beklenmesi ise ruh hastalığı kategorisine girer. Önce gerçeklere göre değerlendirme yapmalı, önsezileri ise sadece bir fantezi olarak duyumsamalıyız. Mantık ölçülerimiz de bunu gerektirir ve başarıya giden yolda yanımıza alacağımız, bizi yönlendirmesine izin vereceğimiz duygu, sadece gerçeklere dayanmalıdır.