Kanser Tedavisindeki Yenilikler Hastalara Umut Oluyor

Kanser Tedavisindeki Yenilikler Hastalara Umut Oluyor

Dünyanın en önemli sağlık sorunlarının başında gelen kanserlerin tanı ve tedavisine ilişkin çalışmalar her geçen gün artıyor. İleri görüntüleme yöntemleri hastalığın teşhis ve evrelendirilmesindeöne çıkarken, kişiye özel tedaviler birçok kanser türünde tedavi başarısını getiriyor. Uzmanlar düzenli taramanın önemine değinerek, erken teşhisin hayat kurtardığının altını çiziyor.

DNA hasarı sonucu hücrelerin kontrolsüz veya anormal bir şekilde biçim değiştirmesi, büyümesi ve çoğalması kansere yol açıyor. Sağlıklı kişilerde de DNA hasarı ve hücre mutasyonu olmasına rağmen, kişi programlı hücre ölümü olarak adlandırılan “apoptoz” sayesinde bu hücrelerden kurtularak, günlük yaşamına hücre düzeyinde devam ediyor. Zira gerek apoptozun bozulması, gerekse de mutasyoner değişiklik kanser gelişimiyle sonuçlanabiliyor.

Kanser, oluştuktan sonra vücutta yerleştiği organ veya dokuya göre birtakım belirtiler veriyor. Örneğin beyindeki tümör baş ağrısına yol açabildiği gibi, pankreasa yerleşmiş bir tümör de sarılık ve karın ağrısı yapabiliyor. Ancak bazı durumlarda kanserin hiçbir belirti vermeyebildiğini belirten Koç Üniversitesi Hastanesi Tıbbi Onkoloji Bölümü’nden Dr. Fatih Selçukbiricik, “Genellikle erken dönem kanserler daha az belirti veriyor. Bu yüzden kanser tanısında erken tanı büyük önem taşıyor. Böylece hem kanserin belirti vermesi engelleniyor hem de hastalığın tamamen küratif bir yaklaşımla kalıcı tedavi edilmesine olanak sağlanıyor” diyor.

Kanser Tedavisindeki Yenilikler

TANI KOYMADA ÖNE ÇIKIYOR

Kanser hastalığının tanısı; klinik, radyolojik ve patolojik bulgularla konuluyor. Radyolojik değerlendirmeler ise direkt grafi, ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans görüntüleme (MR) ve baryumlu grafiler gibi inceleme yöntemleriyle yapılabiliyor. Son dönemde kanser hastalığının teşhis ve takibinde PET/CT incelemesinin önemi ise gitgide artıyor.

Kanser hastalarında tanı, evreleme, takip ve tedaviye olan yanıtın değerlendirilmesinde kullanılan tam aracı, Pozitron Emisyon Tomografisi/Bilgisayarlı Tomografi (PET/BT) olarak tanımlanıyor. Dr.

Selçukbiricik, PET/BT’nin iki farklı modaliteden oluştuğunu belirterek, şunları söylüyor: “PET, hücre içerisine glukoz uptake’i sağlayarak hücrenin fonksiyonu ve metabolizması hakkında bilgi verirken, BT ise anatomik değerlendirme sağlıyor. Birçok hastalıkta henüz görülebilir anatomik değişiklikler ortaya çıkmadan önce hastalığın yarattığı metabolik değişikliklere bakarak erken ve doğru tanı konulmasına olanak veriyor. Ayrıca bu değerlendirmenin tüm vücudu tarayabilme özelliği sayesinde, hastalığın yayıldığı alan görülebiliyor, bu da hastalığın evrelemesini kolaylaştırıyor.”

KİŞİYE ÖZEL TEDAVİLER UYGULANIYOR

Kanser tanısında öne çıkan diğer bir tanı yöntemi ise kesin teşhise olanak veren patolojik analiz. Bu inceleme, tümörlü olduğu düşünülen organ ya da dokudan biyopsi iğnesi aracılığıyla alınan bir parçanın, mikroskop altında incelenmesi esasına dayanıyor. Patoloji alanında tanı koymada geçmişten bugüne ciddi aşamalar kaydedildi. Ancak günümüzde başta akciğer ve kolon kanseri olmak üzere pek çok kanser türünde, hastalığın patolojik teşhisinin konulması yetmiyor. Bu teşhisin yanı sıra artık tümörde moleküler analizler yapılabiliyor ve hastalıkla ilgili mutasyon analizleri belgelenebiliyor. Mutasyon analizlerinin varlığı veya yokluğunun hastanın hedefe yönelik tedavilerden ya da diğer bir deyişle akıllı ilaçlardan yararlanıp yararlanamayacağının öngörülmesinde yardımcı olduğunu belirten Dr. Selçukbiricik, “Bu durumun klinikte en iyi bilinen örneklerinden biri akciğer adenokanseri olan ve EGFR mutasyonun bulunduğu hastalarda erlotinib etken maddeli ilacın kullanılması… Aynı şekilde yine akciğer adenokanserli olgularda ALK mutasyonu varlığında krizotinib adlı molekülü içeren ilaçlar kullanılabiliyor. Patolojideki bu yeniliklerle birlikte, kanserde hedefe yönelik tedaviler daha iyi ve doğru şekilde uygulanabiliyor, bireyselleşmiş yani kişiye özgü tedaviler ön plana çıkıyor” diyor.

BAĞIŞIKLIK GÜÇLENİYOR, KANSER YENİLİYOR

Kanser tedavisinde son zamanlarda en öne çıkan konulardan biri de immünoterapi. Dr. Selçukbiricik, kanser hücreleri ile bağışıklık sistemi arasındaki ilişkinin daha iyi anlaşılmasının ardından yeni ilaç uygulamaları ve klinik çalışmalara başlandığının altını çizerek, “Monoklonal antikorlar, dendritik hücre tedavisi, LAK tedavisi (lenfokinle aktive edilmiş katil lenfosit), TIL tedavisi (tümöre infiltre olmuş T lenfosit) gibi farklı yaklaşımlarla sürdürülen bu çalışmalar günümüzde hastalara uygulanabilir hale ulaştı. Programlı hücre ölümü l’e (PD-1) karşı geliştirilen anti PDL-1 preperatları ise günümüz kanser tedavisine iyi bir vizyon oluşturuyor” diyor.

İmmünoterapinin kullanıldığı en çarpıcı hastalık, sıklıkla deriden köken alan ama aynı zamanda mukozal yüzeylerden de gelişebilen malign melanom. Yakın zamana kadar çeşitli sitotoksik ajan kullanılmasına rağmen tedaviye yeterli yanıt alınamaması nedeniyle hastalığın ortadan kalkması için yeni arayışlar geliştiriliyor. Yapılan çalışmalar sonucunda tedavi dakarbazin, interlökin 2 gibi ajanlardan hedefe yönelik ve immünmodülatuar ilaç kullanımına doğru genişliyor. Tedavideki bu değişim malign melanomda ortanca sağkalımda yaklaşık 10 ay kadar katkı da sağlıyor. Araştırmalara göre, malign melanom hastalarının bir kısmında B-RAF (BRAF) kodlayıcı geninde bir mutasyon olduğu görülüyor. Bu mutasyonlarm çoğunluğunun 600. kodondaki valin ve glutamatm yer değiştirmesine bağlı olduğu gösteriliyor. Elde edilen bilgi üzerine de bu mutasyon varlığında inhibitör olarak çalışan BRAF inhibitörleri geliştirilerek, kullanılıyor. Bu grupta kullanılan vemurafenib ve dabrafenib etken maddeli iki önemli ilaç, mutant BRAF kinazm spesifik inhibitörü olarak etki ediyor. Vemurafenib, faz III randomize bir çalışmada, dakarbazin ile karşılaştırılmış ve altı aylık sağkalımı anlamlı şekilde artırdığı (yüzde 64-84), vemurafenib tedavisiyle ölüm riskinde yüzde 63’lük ve ölüm veya hastalık progresyonu riskinde de yüzde 74’lük rölatif bir düşüş olduğu gözleniyor. Dabrafenib’de BRAF V600E mutasyonu olan hastalarda dakarbazin ile karşılaştırılması sonucu, progresyonsuz sağkalımda anlamlı bir iyileşme sağlanarak sürenin 2,7 aydan 5,1 aya çıktığı görülüyor. İmmünoterapi hastalarda doğrudan sağkalımı etkileyen bir tedavi yaklaşımı olarak öne çıkıyor. Günümüzde malign melanom dışında akciğer, mesane, böbrek gibi pek çok organa ait kanser türünün de tedavi alanına giren bu yöntem, ciddi oranda umut vadedici yaşam sürelerinin ortaya çıkmasına yol açıyor.

TEDAVİDE MULTİDİSİPLİNER YAKLAŞIM ÖNEMLİ!

Kanser tedavisi, multidisipliner yaklaşımı gerektiriyor. Bu amaçla hastalara: kanser cerrahisi (kanserli dokuyu ve çevresindeki invazyon riski taşıyan bir miktar sağlıklı dokuyu alıp çıkartmak), kemoterapi (kanser hücrelerini yok etmek üzere kullanılan ilaçlar), radyoterapi (tümörlü dokuya ya da tümörün çıkarıldığı tümör yatağına ışın verilmesi) gibi temel tedavi yaklaşımlarının yanı sıra bazı kanser türlerinde daha spesifik tedaviler uygulanabiliyor. Tiroit kanserinde kullanılan radyoaktif iyot tedavisi gibi…

ERKEN TEŞHİS HAYAT KURTARIYOR

Kansere bağlı yaşam kayıplarının çoğu akciğer, kalın bağırsak ve meme kanseri nedeniyle görülüyor. Bu bakımdan sık görülen söz konusu kanserlerin erken teşhis edilmesi, hastaların hayatını kurtarabiliyor. Dr. Fatih Selçukbiricik, bu kanser türlerinde erken teşhise olanak sağlayacak yaklaşımları ve önerileri şöyle sıralıyor:

Akciğer kanseri: Bu kanserde erken teşhis çoğu zaman mümkün olmamakla birlikte, aktif veya pasif sigara içenlere her yıl akciğer grafisi, 15 yıldır günde en az bir paket sigara içen sağlıklı kişilere ise 55 yaşından sonra yılda bir kez akciğer tomografisi çekimi öneriliyor.

Meme kanseri: Hastalığın erken dönemde yakalanmasında meme taraması, kişisel meme muayenesi ile mamografik yaklaşımlar önem taşıyor. Avrupa ve Amerika’daki sağlık rehberlerinin önerisi farklı olmakla birlikte, 40 yaş sonrası her kadına yılda bir kez mamografi çekimi öneriliyor. Eğer ailede meme kanseri öyküsü varsa tarama programları daha sık periyotlarda yapılıyor. Kişinin meme ve över kanserleri için genetik risk barındırdığı BRCA1 veya BRCA2 gen mutasyonlarının saptanması sonucu öğreniliyor. Bu mutasyon analizleri ülkemizde bazı merkezler tarafından yapılabildiği gibi, genetik risk ağacı da oluşturulabiliyor.

Prostat kanseri: Erkeklerde prostat kanserinin erken teşhisi için 50 yaşından sonra düzenli prostat muayenesi ve PSA analizi yaptırılması önem taşıyor.

Serviks (rahim ağzı) kanseri: 21 yaş sonrası servikal smear tarama programları serviks kanserinin erken teşhis edilerek, kişinin yaşamını kurtarmada önemli rol oynuyor. Ayrıca hastalığa yol açan HPV virüsüne karşı geliştirilen aşılar, toplumda serviks kanserinden korunmada son yıllarda atılan en ciddi adımlar arasında yer alıyor.

Kolon kanseri: Kolon kanserinin erken teşhis edilmesinde 40 yaş sonrasında gaytada gizli kan taraması, 50 yaş sonrasında ise kolonoskopik değerlendirme yapılması öneriliyor.

KANSERİ BİRLİKTE YENİYORUZ

Çağımızın belki de en korkutucu hastalıklar grubunda yer alan kanserle savaştan erken teşhis, etkin tedavi ve psikolojik destekle galip çıkmak mümkün. Resmi kurumların çok önemsediği bu konunun toplumda daha fazla duyurulmasında en önemli görev ise sivil toplum kuruluşları ve kişilere düşüyor.

KANSERİ BİRLİKTE YENİYORUZ

Günümüzde direkt ya da dolaylı olarak kanser hastalığıyla yolu kesişmeyen pek kimse yok gibi… Aile bireyleri, yakın dostlar, akrabalar, komşular, iş çevresi derken herkesin akimın bir köşesinde bu hastalık yatıyor. Ama kanserle karşılaşınca ah vah edip, dövünmek yerine hastalığı yenmek, hastaların yeniden sağlığına kavuşması için çalışmak gerekiyor. Bu fikirden yola çıkan kişi ve kurumlar ise kanser hastalarının hatta yakınlarının bu zorlu süreci en az zararla atlatması için çalışıyor. İşte onlardan birkaçı…

KANSERSİZ YAŞAM DERNEĞİ

2010 yılında kansersiz bir dünya yaratmak amacıyla kurulan Kansersiz Yaşam Demeği, Türkiye’nin dört bir yanındaki kanser hastalarına hastalıkları süresince ihtiyaçları olan moral ve eğitim konularında destek oluyor.

Bunun yanında sağlıklı insanların kanser hastalığından korunabilmesi için bilgilendirme ve farkındalık yaratmak için çalışmalar da yapılıyor.

Başından kanser öyküsü geçen Dida Kaymaz ve Dr. Begüm Kayar’m yanı sıra hayatına bir şekilde “kanser” hastalığı dokunmuş dokuz kurucu üyeyle çıkılan bu yolda, kısa zamanda ulusal ve uluslararası çapta birçok projeye imza atıldı. Öne çıkan projelerden biri “Eğitim Yaşa-TIR” sloganıyla hazırlanan ve bir mobil konferans salonu olarak da kullanılan 80 kişi kapasiteli “eğitim tırı”. Bu gezici araçla İstanbul başta olmak üzere tüm Türkiye’de “koruyucu tıp” ve “onkoloji” alanlarında eğitim faaliyetleri düzenleniyor. Bunun yanı sıra derneğin alanında uzman doktorlardan oluşan Bilimsel Komitesi tarafından dört yıl boyunca Adana, Antakya, Mersin, İzmir, İstanbul, Kocaeli, Osmaniye’de ilk ve ortaöğretim seviyesindeki yaklaşık 10 bin öğrenciye “Hastalıklardan korunma ve sağlıklı kalma” eğitimleri verildi.

Kurulduğu günden bu yana yaklaşık 193 bin kişiye hizmet veren Kansersiz Yaşam Derneği, önümüzdeki dönemde daha da güçlenerek gerek kanser hastalarının yaşam kalitesini iyileştirmek, gerekse hasta olmayanları kanserden korumak için yapacağı projelere devam etmeyi amaçlıyor. Bu kapsamda 2016 yılı içinde hayata geçirilmesi planlanan bir proje ise terminal dönemde olan kanser hastaları ile ailelerini destekleme ve yaşam kalitelerini her anlamda yükseltme amacını taşıyor. www.kayd.org.tr

KANSADER

Kanserle Savaşan Ailelerin Öğrenim Gören Çocuklarına Destek Derneği, kısa adıyla Kansader, birinci dereceden aile yakınlarında (anne, baba veya kardeş) kanser hastalığı görülen 7-14 yaş arasındaki çocukların yaşam kalitesini yükseltmeyi ve sosyal hayatta yer almasını hedefliyor.

Kanser, bireysel bir hastalık olsa da etkileri ve zorlukları gerek aile içinde gerekse sosyal çevrede yaşanıyor.

Tedavi sürecinin tüm aileyi etkilediği de biliniyor. Kansader de bu durumun farkına vararak, tedavi nedeniyle ev ortamında bulunamayan veya bulunsa da ebeveyn rollerini aktif olarak sürdüremeyen aile fertlerinin çocuklarına ihtiyaçları doğrultusunda hizmet vermeye çalışıyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Canfeza Sezgin’in başkanı olduğu İzmir merkezli dernek, yardımcı olduğu çocukların psikolojik, eğitim ve sosyal alandaki ihtiyaçlarını saptayarak, bunların karşılanmasını sağlıyor. Bu noktada konusunda uzman gönüllüler devreye giriyor. Eğitim faaliyetleri; ana dersler (Türkçe, matematik, fen bilgisi, sosyal bilgiler) ve yan dersler (resim, müzik, dans, sportif faaliyetler) olarak iki grupta toplanıyor. Bunlar çocukların ihtiyaçlarına göre bireysel veya grup dersleri olarak yapılıyor.

Kanser sadece hastaya değil, çevresindekilere de psikolojik olarak hasar verebilen, travmatik, aile dinamiklerinin bozulabildiği ve olumsuz etkileri çok fazla olan bir süreç. Kansader, yardım elini uzattığı çocuklara psikolojik destek vererek bireysel ya da gruplar halinde sanat ve oyun terapileri yapmayı hedefliyor. Dernek yönetimi yakın zamanda yenilenen yaklaşık 700 metrekarelik bahçeye sahip dernek binasında yaraücılığı destekleyen bireysel ve grup oyunları ile çocuklara aile, arkadaşlık, paylaşım, grup ve birey olma gibi temel kavramları tatma ve yaşama imkanı sunuyor. Bu çalışmaların dışında gönüllü doktorlar tarafından genel sağlık ve ağız hijyeni gibi konularda verilen bilgilendirme amaçlı seminerler ile rutin kontroller de demeğin faaliyetleri arasında yer alıyor. www. kansader. org. tr

KANSERLE DANS DERNEĞİ

Bu dernek, yakınları vasıtasıyla yolu kanserle kesişen Esra Ürkmez ve Ebru Tontaş tarafından Şubat 2013’te Amerika’da, aynı yılın mayısında ise Türkiye’de kuruldu. Amacı; kanser hastaları ve hasta yakınlarına bilimsel verilere dayalı, güncel ve doğru bilgi sağlamak, bu kişilere psikolojik, sosyal destek ve danışmanlık hizmeti vermek olan dernek, kanser risk grupları arasında erken teşhis ve tedavinin önemini vurgulamak için toplumda farkmdalık yaratmaya da çalışıyor. Türkiye’de birçok ilde farkmdalık ve erken teşhise yönelik seminerler düzenleyen Kanserle Dans Derneği ayrıca hastalar, hasta yakınları ve sevdiklerini kanserden kaybetmiş kişilere gönüllü uzman doktorların işbirliğiyle grup psikoterapileri de veriyor. Bunların yanı sıra sanat ve dans dersleri, meditasyon, atölye çalışmaları düzenleniyor. Derneğin bir başka çalışma alanı da webiner uzaktan eğitim sistemiyle doktorlar ile hastaları internet ortamında birebir buluşturup, herkesin ulaşabilmesi için bu kayıdarı youtube üzerinden paylaşması…

TÜM TÜRKİYE’DE FAALİYETTE!

Çevremizde birçok kişi hiç hastalanmayacak gibi yaşıyor ya da yakın çevresinden birinin başına gelmedikçe kansere karşı duyarlı davranmıyor. Kanserle Dans Derneği, bu durumun farkına vararak toplumdaki herkesin dikkatini çekebilecek paylaşımlar yaparak duyarlüığı artırmayı amaçlıyor. Derneğin web sitesinde kimi zaman domates veya kefirle ilgili bir yazı, kimi zaman da üyelerden birinin başından geçen bir mamografi hikayesi paylaşılıyor. Böylece erken tanı, hastalık süreci ve korunma yollarına dair bilgiler daha çok kişiye ulaşıyor. Kendilerini 65 bin kişilik bir aüe olarak nitelendiren dernek yöneticileri halihazırda İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile işbirliği içinde yürüttükleri ve pilot çalışma aşamasında olan “Eliniz Elimizde” adlı bir projeleri olduğunu belirtiyor. Proje kapsamında kanser hastası ve hasta yakınlarına kanser teşhisiyle başlayan, tedavi bittikten sonra da devam eden sosyal, psikolojik destek ile tedavi boyunca karşılaşacakları sorunlarda başvurabilecekleri bir danışmanlık hizmeti sunuluyor. Gelecek birkaç yıl içinde de projenin hasta navigasyon sistemi geliştirilerek, tüm Türkiye’ye uyarlanması hedefleniyor. Web sitesi, sosyal medya hesapları, etkinlikleri, bilgi verici broşürleri ve kitaplarıyla daha fazla hastaya ulaşmak için çalışıyorlar. www. kanserledans. org

Sayıları günden güne artan Kanserle Dans Derneği üyeleri yalnızca sağlık değil, çevre alanında da farkmdalık yaratmaya çalışıyor.

MERİH KENET YOGA MERKEZİ

Türkiye’de yoga denildiğinde ilk akla gelen isimlerden biri olan Merih Kenet de kanser hastalarına yönelik çalışmalar yapıyor. Ama o yalnızca bir eğitmen ve gönüllü olarak değil, bu hastalığı deneyimlemiş ve kanserle savaş veren biri. Rutin kontroller sırasında sol memesinde saptanan 1 cm’lik kanserli tümör ameliyatla alman ve ilaç tedavisi süren Kenet, hastalığın en başından itibaren yaşamını aynen devam ettirdiğini söylüyor. Ameliyatını takip eden altıncı gün yoga derslerine geri dönen Kenet, yaşadığı tüm olumsuzlukları yoga ve onun açtığı yolda öğrendikleriyle aşmaya çalışıyor. Yogayı sağlıklı kişilerin bedeni için bir armağan, kronik hastalıkları olanlar içinse şifa yolundaki destekçi olarak nitelendiren Kenet, kendi admı taşıyan merkezde kanser hastalarına tedavileri süresince ve tekrarlarında Karma Yoga olarak adlandırılan, bağışıklık sistemini güçlendirici dersler veriyor. Bunun dışında Merih Kenet Yoga Merkezi’nin sosyal sorumluluk ve gönüllü olarak çalıştığı birçok proje bulunuyor. Kanserle Dans Derneği, Lösev, Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfı, Fenerbahçe Gönüllüleri ve Marmara Soroptomist sponsorluğunda gerçekleşen çalışmalar ile Acıbadem Sağlık Grubu’nun 2014 yılında düzenlediği meme kanseri haftasında yapılan workshop’lar bunlardan bazıları… www. merihkenet. com




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir