Kadın Dili Bükçeyi Öğren
– Kadın dili mi? Kadınların mantığından sonra dilleri de farklı demeyin.
– Evet, kadınların konuşma dilleri erkeklerden farklıdır. Ben bu dile bir isim buldum. Adı “Bükçe.” Bunu işleyen bir de hikâye yazdım. “Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz” kitabımdan hikâyeyi oku, bu dili mutlaka öğren.
– Bükçe, Türkçe’nin bükülmüş, değişmiş hâli galiba.
– Evet, öyle de diyebiliriz. “Bükçe”, erkek dili “Netçe” gibi açık bir dil değildir. Kadınlar reddedilme ve kırılma korkuları yüzünden pek açık konuşmazlar. İpucu verirler ve bulmacayı çözmeni beklerler.
– Kadınlar gerçekten de bulmaca gibi konuşuyorlar. İş yerindeki kadınları da anlamıyorum ben. Dikkat ettim, kadınlar ancak patlayıp ağlarlarsa net oluyorlar. O zaman bir saymaya başlıyorlar; meğer ne çok şeyi anlamamışım, o zaman fark ediyorum.
– Bükçe; ima ve mesaj dilidir. Bu dilin kaidelerini öğrenirsen anlaman kolaylaşır.
– Siz de kadınsınız, sizi kırmadan nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama kadınlar çok konuşuyor; bu da mı “Bükçe”nin kaidesi?
– Evet. Bükçe bol kelimeli bir dildir. Çünkü kadınların beyninin her iki tarafında da konuşma merkezi vardır, bu yüzden kadınların konuşma ihtiyacı, erkeklerden çok daha fazladır.
– Erkeklerde konuşma merkezi sadece bir tarafta mı var o zaman?
– Evet. Erkeklerin konuşma merkezleri beynin sol tarafında. Beynin sol tarafından ağır darbe alan erkekler ömür boyu konuşma melekesini kaybederken, iki tarafında konuşma merkezi bulunduğu için kadınlar canı çıkmadıkça, konuşmaya devam ediyorlar.
– Onlar konuşunca da bizim canımız çıkıyor.
– Kadınlar mutsuzken daha çok konuşur, her şeye bahane bulurlar. Karını mutlu etmeye bak.
– Kadınları mutlu etmek zor…
– Kadın ruhundan biraz anlasan çok da zor değil aslında. Ona her gün biraz zaman ayır. Bir yarım saat de olsa, bütün işini gücünü bırak, onu dinle. Kadınlar konuşarak deşarj olurlar, konuşamazlarsa patlarlar.
– Her konuştuğunuzda bir şey ima etmeye veya mesaj vermeye çalışmıyorsunuz, değil mi? Böyle bir şey biz erkekler için korkunç olur.
– Tabii ki hayır. Sadece gerekli zamanlarda, bilhassa istek ve beklentilerimizi anlatmak için ima dilini kullanırız. Normal konuşmalarımızda hikâye dilini kullanırız. Günlük yaşadıklarımızı hikâye havasında anlatmayı severiz. Çok konuşma isteğimizin altında paylaşma ihtiyacı çoktur. Kadınlar çoğu zaman yakınlık ihtiyacından dolayı, yaşadıklarını paylaşırlar.
– Şirin, bana çok soru soruyor ve ben bundan hoşlanmıyorum. Ben bunu karımın huyu zannediyordum ama dikkat ediyorum, etrafımdaki kadınların hepsi çok soru soruyor. Kadınlar neden çok soru sorarlar, bunun kadın dilinde bir cevabı var mı?
– Var: Kadınlar daha çok, birine veya bir şeye alaka göstermek için veya konuşma başlatmak için soru sorarlar. Pek çok kadın birbi-riyle, soru sorarak tanışmış, arkadaş olmuştur. Kadının soru sorması “Sana alaka duyuyorum, değer veriyorum…” demektir.
– Ben de karım bana soru sorunca sinirleniyorum, beni hesaba çektiğini veya işlerime karışmak için fırsat kolladığım düşünüyorum.
– O sana bir soru sorduğunda, sen kısa bir cevap ver, sonra sen de ona bir soru sor. Onunla alakadar olduğunu düşünüp sevinecek, maksat hâsıl olduğu için de kendi sorularını bırakıp senin sualine cevap vererek konuşmaya başlayacaktır.
– Tamam, bunu deneyeceğim.
– Kadınlar dünyaya annelik duygularıyla donanmış olarak geldikleri için nasihat etmeyi, akıl vermeyi de severler. Erkekler kadınlardan nasihat dinlemekten nefret ederler ve kadınlar nasihate başlayınca, erkekler tepki gösterir ve kırıcı olurlar. Oysa kadınlar çoğu zaman nasihat ettiğinin farkında bile olmazlar, bunu konuşurken farkına varmadan yaparlar. Bu yüzden karın nasihat etmeye başlarsa sinirlenmek yerine, tam aksini yap, ona iltifat et.
– Şaka yapıyorsunuz. O karşımda hoca edasıyla bana öğüt vermeye çalışırken, ben ona iltifat mı edeceğim?
– Evet. Ona hoş bir iltifat et. Mesela çok güzel olduğunu, gözlerinin içinin parladığım, çok büyüleyici baktığını, gülümsemenin ona çok yakıştığını ve onun kadar güzel gülen bir kadın daha görmediğini, her geçen yılla birlikte daha da güzelleştiğini, o akşam yaptığı yemeğin nefis olduğunu ve hâlâ tadının damağında olduğunu, üzerindeki kıyafetin ona çok yakıştığını falan söyle. O güne uygun, onun hoşuna gidecek bir şey bul. Anında nasihat vermeyi unutacak, farkında olmadan girdiği annelik tavrından çıkıp, kadın havasına girecektir.
– Netice öyle olacaksa yapmaya gayret ederim tabii. Onunla tartışmayı ben de istemiyorum ama beni tenkit etmesine, öğüt vererek düzeltmeye çalışmasına da dayanamıyorum. Madem farkında olmadan yapıyor, o zaman ben de birkaç tatlı sözle ona annem değil de kadınım olduğunu hatırlatırım.
– Bu haftaki muhabbet adımımız “Bükçe’ydi. Anlatmak benden, adım atmak senden. Bükçe hakkında sormak istediğin bir şey var mı?
– Evet: Şirin ikide bir “Beni artık sevmiyorsun…” deyip duruyor. Bunun “Bükçe”de manası nedir?
– “Sevgine çok ihtiyacım var!” demektir. Sevildiğini hissetmek ve duymak istiyor. Ama açıkça “Beni sev, sana ihtiyacım var.” diyemiyor. Tabii “Beni sevmiyorsun…” derken senden de kuru kuru “Seviyorum tabii, bunu da nerden çıkarttın?” demeni beklemiyor. Onu kucaklamanı, gözlerinin içine bakmanı, “Sen benim biricik aşkınısın, seni çok seviyorum!” gibi candan bir cümle kurmam, ona sarılmanı bekliyordun
– Bunu yapmayalı çok uzun bir zaman oldu.
– En kısa zamanda yapmalısın.
– Yeni evliyken onu sevdiğimi çok söylerdim, zamanla araya tartışmalar, kırgınlıklar girdikçe söylemez olmuştum; ama artık söyleyeceğim.
– Bu dili çözmenin en kısa yolu, sevdiğini kalbinle dinlemendir. Kadınların eşlerine Bükçe’yi kullanmalarının altındaki sebep; anlayış, sevgi ve yakınlık ihtiyacıdır. Mevzuyu bir kitaptan not aldığım küçük bir hikâye ile bitireyim:
Evliliğinde problemler yaşayan adam, evini terk ederek annesinin evine gelmiş.
Annesi ona öğüt vermiş:
“Git, eşinin söylediklerini dinle.” demiş.
Adam evine dönmüş. Eşinin söylediklerini dinlemiş, yeniden annesini evine gelmiş. Annesi yeniden öğüt vermiş.
“Şimdi evine git ve eşinin sana söyleyemediği her sözü dinle. Çünkü sevgiye ulaşan yolun anahtarı sevdiğini kulaklarınla değil kalbinle dinlemektir.”
güzel bir yazı yerinde olmuş