İstanbul’un Mutlaka Görülmesi Gereken Yerleri
İstanbulda mutlaka görülmesi gereken yerler, istanbul un gezilecek yerleri, istanbulun tarihi yerleri, istanbulun tarihi camileri, istanbul kapalıçarşı.
İstanbul’un Sırları
Başta İstanbul Hakkında Her Şey olmak üzere İstanbul’la ilgili dört kitabı bulunan tarihçi, seyahat yazarı ve profesyonel rehber Saffet Emre Tonguç şehrin az bilinen ve mutlaka görülmesi gereken adreslerini yazdı.
Bakmayın siz yaşına, hala çok güzel o. Aldanmayın siz tecrübesine, hala ürkek ve kırılgan o. Bu yüzden sizin onunla ilgilenmeniz, sizin ona gitmeniz ve sorular sormanız gerekli, İşte o zaman gülümsemeye başlıyor İstanbul ve tüm içtenliğiyle başlıyor yaşadıklarını paylaşmaya. Hem hayatınızı kolaylaştırmak hem de onunla daha çok vakit geçirebilmek için İstanbul Kart ve Müze Kart almayı ihmal etmeyin. Dünyanın en önemli mimari eserlerinden biri kabul edilen ve 6. yüzyılda inşa edilen Ayasofya, bugün bile dehasına şapka çıkarılan Koca Sinan’ın şehre 16. yüzyılda attığı imzalardan biri olan muhteşem Süleymaniye Camii, 17. yüzyılın ilk yarısında Mimar Sedekâr Mehmed Ağanın tasarladığı, çinilerinden ötürü yabancıların “Mavi Cami” adını uygun gördüğü görkemli Sultanahmet Camii üç büyük imparatorluğun merkezindeyseniz mutlaka görmeniz gereken eserlerden. Ancak bana Sultanahmet yakınlarında saklı olan güzelliği sorarsanız Küçük Ayasofya derim. Sultanahmet Camiine kısa bir yürüme mesafesinde olmasına rağmen az biliniyor. İmparator Jüs-tinyen daha meşhur olan Ayasofya’dan beş yıl önce, 527 yılında yaptırmış. 16. yüzyılda bir minareyle bir de medrese eklenmesiyle camiye çevrilmiş. Sevimli avlusundan geçip sıra dışı bir yapı olan Küçük Ayasofya’nın dışardan görünüşü size çarpıcı geliyorsa, bir de içini görün; kelimelerin kifayetsiz kaldığını ve yüreğinizden sessiz bir alkış koptuğunu hissedeceksiniz.
Eğer az bilinenin peşindeyseniz, sahip olduğu tüm değerlere rağmen misafiri az olan Türk İslam Eserleri Müzesine gidin. Müze “Cihan Şahı” olarak kabul edilen Kanuninin sadrazamı Pargalı İbrahim’e armağan ettiği muhteşem bir sarayda yer alıyor. Saray şaşaalı zamanlarında önemli düğün ve sünnet törenlerine de ev sahipliği yapmış. Bununla beraber Pargalı İbrahim’in sonuna bakıldığında padişahın yaşadığı yeri gölgede bırakacak bir mekânda yaşamanın hiç de akıl kârı olmadığı ortaya çıkıyor. Geçen zaman içinde saray, tapu dairesi ve hapishane gibi birçok farklı amaçla kullanılmış. Müzenin halı koleksiyonu dünyanın en iyilerinden biri kabul ediliyor. İslam ülkelerinden toplanmış paha biçilmez eserlere, el yazmaları ve hat sanatının nadide örneklerine, ahşap ve taş eserlerle harika bir etnografya bölümüne rağmen bu kadar az ziyaret edilmesini akıl almıyor. Müzenin avlusundaki kafe de İstanbul’un en iyi saklanmış sırlarından biri.
Benim imparatorlardan neyim eksik diyorsanız Divan Yolunda yürüyün. Aslında tempolu bir yürüyüşle 15 – 20 dakikada kat edebileceğiniz bir mesafe ama sahip oldukları göz önüne alınırsa sadece dikkatle gezilmeyi değil, saygıyı ve korunmayı da hakediyor. Yerebatan’dan sonra Milioıı Taşı, Firıız Ağa Camii, İstanbul’un ikinci büyük sarnıcı olan Binbirdirek, padişah türbeleri ve Fuad Paşa Camii yolunuza çıkacak hâzinelerden sadece bazıları.
Buralara kadar gelip de Kapalıçarşı’nın o efsunlu dünyasına girmemek olmaz. Klasik rotayı bir yana bırakın ve ara sokaklara sapın. 4000’e yakın dükkânın olduğu bu dünyanın en eski AVM’sinde özgün mekân bulmak ne yazık ki gün geçtikçe zorlaşıyor. Tacirler Sokak’taki Army of Love Kapalıçarşı’nın en aykırı mekânlarından, kaçırmayın derim.
Yorulduk biraz da keyif yapalım diyenler için açık ara ülkedeki en iyi hamamlardan biri olduğunu düşündüğüm Tophane’deki Kılıç Ali Paşa Hamamını öneririm. Mimar Sinan’ın 1580 yılında inşa ettiği hamam saat 16.00’ya kadar kadınlara, gece yarısına kadar da erkeklere hizmet veriyor. Servis tek kelimeyle mükemmel.
Kara köy’ün en iyi saklanmış sırrı ne diye soracak olursanız ilk aklıma gelen çatı kiliseleri olur.
Birçoğumuzun her gün geçtiği, adımlamanın sadece 15-20 dakika aldığı Karaköy turlarımın en az beş saat sürdüğünü söylersem şaşırmayın. Her köşesi farklı tarzlarda yapılmış ve gören gözler için inanılmaz detaylar taşıyan binalarla donatılmış. Rus çatı kiliseleri Karaköy un unutulmuş ibadet yerleri arasında en olağanüstü olanları. Bolşevik devriminden sonra İstanbul’a kaçan Beyaz Ruslar yapmış. Çatıda yer alan dört kilise Rus hacıların Yunanistan’daki Aynaroz Dağı’na veya Kudüs’e giderken mola verdikleri dinlenme evlerinin üstüne şapel olarak yapılmış ve “Podvoriyes” olarak isimlendirilmiş. Rahip, şapelin hemen altındaki katta, misafirler ise daha aşağı katlarda kalırmış. İlk olarak 1870 yılında Aya Andrea yapılmış. Burası İstikamet Karaköy isimli kafenin tam karşısındaki bina. Altı kat çıkmanız gerekecek ama değer. Onu 1878’de AyaPanteleimon, 1879’da Ayaİiiyave, 1880’de de Triotskoye (Kutsal Üçleme) izlemiş. Azametli duruşuyla asırlara meydan okuyan Arap Camii de rotanızda olsun. Minaresi tipik bir Dominiken çan kulesi görüntüsünde, bunun sebebi de eski bir kilise olması. 4. Haçlı Seferi ile İstanbul’a gelenler bir Bizans kilisesi kalıntılarının üzerine inşa ettikleri yeni kiliseye San Paolo adını vermişler. İstanbul’un fethinden sonra ise camiye çevrilen yapıdaki Hıristiyan mezartaşları ve kitabeler bugün İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunuyor. 70 kadar pencere aydınlatıyor camiyi. Caminin ahşap tavanım yine ahşaptan yapılmış 22 sütun taşıyor.
Karaköy’e gelip da Voyvoda Caddesi’nde yürümemek olmaz. Biz onu artık Bankalar Caddesi adıyla biliyoruz. Görkemli 19. yüzyıl binalarının yer aldığı caddede mutlaka Minerva Han’ı görün. Mavi seramiklerin ve Romalılarda bilgelik tanrıçası olan Minerva’ya ait bir büstün süslediği han dikkatinizi Galata Kulesine çıkan YüksekKaldırım’ın köşesinde çekecek.