Helâl sertifikalı tavuklar
Helâl sertifikalı tavuklar
Son günlerde, bazı tavuk firmaları, tavuklarına bir dernekten sertifika aldıklarına dair boy boy ilanlar veriyorlar. Bu tavukların sertifikası olduğuna göre, helâl midirler? Burada minik bir parantez açıp bu eserin, hiçbir ürün için helâl ya da haramdır gibi bir fetva vermek amacıyla kaleme alınmadığını belirtmek isterim. Bir kanaat serdedilmiş ise bu sadece yazarını bağlar. Hiçbir şekilde dinî bir anlam taşımaz. Nakiller ise, sadece okuru bilgilendirmek için aktarılmıştır.
Helâl sertifikalar hakkında görüşümüz ‘Sonuç bölümünde yer almaktadır. Tavuklara helâl sertifika verilme meselesi, galiba bir açmaza doğru ilerliyor. Birkaç ayda neredeyse, sertifika verilmedik firma kalmadı. Meğer bütün üretimler düzgün ve tüm tavuklar helâlmiş de yeni öğreniyoruz. Daha düne kadar, tüm tavuk üreticileri için her türlü olumsuzluğu dile getirenler, bugün her yere helâl damgası vuruyorlar.
Helâl sertifikası dağıtan mezkûr derneğin yöneticisinin, 2004 yılında kaleme aldığı ‘Makine ile tavuk kesimi’ başlıklı yazısından bazı kesitler: “Farkında olduğunuz gibi, makine, tavukları bir seferde kesmekten ziyade, biri diğerinin arkasından kesilmektedir. Böylece, bir Müslüman Allah’ın adını anarken, makinenin şalterini indirdiği anda, ilk kesilen tavuk helâl olabilir ancak geride kalanlar haram olur. Maksadımız, pek çok Müslüman’ın sorguladığı, fabrikasyon kesim yapan büyük firmaların da, bu konuya yeterince ilgi göstermemeleri sebebi ile çözüm aramak ve uygulanabilir bir çözüm bulmaktır. Şu da hatırlanmalıdır ki, haram olduğu kanıtlanmadıkça eşyanın aslı temizdir. Ancak ette durum farklıdır, helâl olduğu kanıtlanıncaya kadar, o et haram kabul edilir.”
Yine aynı sitede ‘Kuru yolma-sulu yolma-makine kesimi’ başlıklı makalede, şu görüşler dile getiriliyor: “Kesim tesisine gelen tavuklar, kamyonlardan boşaltılarak, konveyör sistemi dedikleri baş aşağıya gelecek şeklinde bantta bulunan tutamaklara ayaklarından takılırlar. Kesim makinesine bir metre kala, elektro şok havuzu dedikleri, kendisine elektrik verilmiş soğuk su havuzlarına sokulurlar. Bu merhale, dinen önem arz eden bir merhaledir. Kendilerine şok için elektrik verilen tavukların, bu merhalede ölme ihtimalleri vardır. Zira bu merhalede, elektro şok havuzunun su seviyesi, pilicin tamamen boynunu içine alır. Yani yaklaşık 15-20 saniye, hem elektrik şokuna maruz kalır, hem de havayla irtibatı kesilir. Yani nefessiz kalır Üstadımız Halil Gönenç hoca efendinin, Pakistan ulemasından olan Takiyy ud-din Usmaniden bizlere yapmış olduğu bir nakilde şunlar söyleniyor: “Bu safhada tavukların hepsi ölmese bile, içlerinde bünyesinin zayıf olmasından dolayı ölenler olabilir. Makine kesiminde bu ölenler bilinemeyeceğinden diğerleriyle karışma ihtimali vardır.
İslâm’a göre caiz olan kesim için aranan şartların, kesiciye dönen kısmında şunlar vardır: Hayvanı kesen kimsenin akıl ve temyiz gücüne sahip, Müslüman veya Ehl-i kitap olması, hayvanı Allah adına kesmesi… Yani, genel olarak kesim işini yapan kimsenin, Allah adına kesmeyi kavrayacak ölçüde, temyiz gücüne sahip olması gerekir. Hâlbuki burada kesme işlemini yapan makinedir, insan değil. Belki burada şöyle bir yorum yapılabilir. Makinenin çalışması için ilk butona basan, İslâm’a göre kesim işlemini yapmaya haiz bir insandır. Ve bu kişinin, butona basarken besmele çekmesi yeterli olur. Ve makinenin kesmesi, bu insana nispet olunur… ve kesim de helâl olur…
Kanaatimizce bu ve bu gibi yorumlar doğru değildir. Zira makinenin düğmesine basıldığı andan itibaren bitiş anına kadar, makine sürekli kesim yapar. İlk kesilen (her ne kadar şahsen benimsemesem de) belki düğmeye basan kişiye nispet edilebilir. Ve onun besmelesi ilk piliç için yeterli olur. Ancak, peşinden gelen piliçlerin kesimi, temyiz sahibi olmayan makine tarafından yapılacaktır. Ve başta çekilen besmele, diğerlerine kifayet etmeyecektir. Kesilen her bir hayvan için, ayrı ayrı besmele çekilmesi gerekir. Kesim esnasında makinenin yanında duran kimsenin, besmele çekmesine de itibar edilmez. Zira besmeleyi, hayvanı kesen kişinin çekmesinin gerekliliği vardır.
Bıçak önünden geçen hayvanın, her ne kadar şok havuzundan çıkmış olsa bile, herhangi bir nedenden dolayı hareket etmesi mümkündür. Bu durumda, hayvanın boğazı fıkhen istenilen yerden kesilebileceği gibi, kafası fıkhen istenilmeyen yerden de kesilebilir. Bu kesim işleminin yeri tam olarak bilinmedikçe şüphe olacaktır. Veya kesilen hayvanların bir kısmında, bu şüphe olacaktır. Ve o hayvanların, diğer kesilen hayvanlarla karışmasıyla, helâllilik ve haramlılık toplanacaktır ki, bu durumda haramlılık tercih olunur. Nitekim helâllilik ve haramlılık bir yerde karşılaştığı zaman haramlılık, helâllilik üzerine tercih edilir. Bu sebeple, bütün tavukların damarlarının doğru bir usulde kesilmiş olmasından, emin olunması gerekmektedir.
Entegre sisteminde problem olarak karşımıza çıkan diğer bir diğer husus da, tüy yolma sistemidir. Başı kesilmiş olan tavuğun tüylerinin rahat ve çabuk yolunması için kullanılan tekniklerden birinin de, ıslatma usulü olduğunu birinci bölümde beyan etmiştik. Buna ‘sulu yolum, ıslatmadan olana ‘kuru yolum denilmektedir. Her iki yolma usulünde de, kesilen tavuğun üzerinde dışkı ve kan bulaşığı vardır. İlla ki bunların temiz suyla yıkanması ve temizlenmesi gerekmektedir. Ancak, sulu yolma sisteminde kesilen tavuk, bağırsak ve midesindeki pisliklerle beraber, sıcak suya daldırılıp burada bekletilmektedir. Bu suyun kaynar su olması durumunda, ette gözenekler, delikler oluşur. Bu gözenekler, pis olan suyun, içerilere girip, ete karışması ve bağırsak ve midede bulunan pisliklerin de, içeride etle karışmasına olanak verir. Bu durum da, et yenilmez bir hâle gelir. Sonuç olarak deriz ki, makine kesiminde dinî olarak birçok problemler vardır. Bu problemlerin bir kısmı, her ne kadar birtakım tedbirlerle önle-nilebilse de, büyük bir bölümünün önlenmesi kanaatimizce mümkün değildir.”
Bu makalelerde zikredilen hassasiyet ve hükümler, tavuğun kesimi esnasında yaşananlarla ilgili. Kanaatimizce bu mesele, zaten mezheplere göre çok ciddi farklılar gösteriyor. Müslümanlar, mensubu oldukları mezheplerin günümüzdeki güvenilir temsilcilerinin bu konulardaki fetvalarından tatmin olabiliyorlarsa uyarlar. Bizse, bu meçhulde yolculuk yapılmaması kanaatindeyiz. Endüstriyel tavuklara ‘helâl sertifikası’ verilmesi ile kesim açısından sorunların çözüldüğü düşünülse bile, bu tavuk türünün GDO’lu olması, yetiştirilmesi sırasında en az 17 kez antibiyotiğe maruz kalması ihtimalini ortadan kaldırmıyor.
Hayvanlara ve insanlara gereksiz antibiyotik verilmesine isyan edenlerden biri de, Merkezi Stockholmde bulunan Avrupa Hastalıkları Önleme ve Kontrol Merkezi (ECDC). Bu merkezden geçtiğimiz yıl yapılan açıklamada şöyle denildi: “Antibiyotik kullanımını frenleyin. Çünkü ileride bir işe yaramayacak. Bilinçsiz kullanım nedeniyle, insanlar antibiyotiklere karşı bağışıklık kazanmaktadırlar. Bu durum devam ederse, yakın gelecekte antibiyotikler etkisini kaybedeceği için, bazı hastalıkların önüne geçilemez duruma gelinecektir.”Görülüyor ki, mesele göründüğü kadar basit değildir. Malûm organizasyondan ‘helâl sertifika’ almış bir firma sahibinin, bir televizyon kanalında ‘biz bu işi kâr için yapmıyoruz. Amacımız Müslümanlara hizmettir’ mealinde, inandırıcılıktan yoksun ve riya içeren ticari beyanları, hakikaten rahatsız edici. Netice itibarı ile mesele sadece kesim şeklinden ibaret değil.
• Mevcut endüstriyel tavuk türleri, genetiği değiştirilmiş türlerdir.
• Tavuklara sürekli antibiyotik verilerek, gelişmelerinin doğal aşamalarını tamamlamadan çok hızlı büyümeleri sağlanmaktadır.
• Büyütülme koşullan, hayvan haklarını ihlâl edecek yapıdadır.
• Verilen yemlerde, kan ve diğer hayvan atıkları, katkı olarak kullanılmaktadır.
• Yine, yemlerde mısır ve soya gibi genetiği değiştirilmiş bitkiler bulunmaktadır.
Söz konusu ‘helâl sertifika’ meselesinde, denetçi olarak görev aldığım belirten Gıda Mühendisi H. 1., sertifika almak isteyen bir firmanın katıldığı ön denetimlerini şu şekilde anlatıyor: “Günlük 50.000 piliç kesim kapasiteli entegre bir tesis. Bizim gittiğimiz gün, 42000 tavuk 4 kasap tarafından 2’şerli dönüşümlü olarak kesmek suretiyle, sabah 07:00’den 13:30a kadar bitirildi. Gördüm ki; ayaklarından asılı olarak bir konveyör sistemiyle, önce 30 voltluk şoklama sisteminden geçen tavuklar, kasapların jilet gibi keskin bıçaklarıyla ve bizzat elleriyle çok da kolay bir şekilde kesilebilmekte. Tam 3 dakika, kan akıtma havuzunun üzerinde dönen tavuklar, sonra 52,6 derecelik haşlama tankına ve daha sonra tüy yolma tankına girmekte…
Kasaplarla konuştuğumuzda, dinî bilgilerindeki yetersizliği gördük. Bu durumu da, fabrika yakınındaki cami görevlisiyle görüşüp, kasap arkadaşlara İslâmî kesim usulleriyle alâkalı, yukarıda bahsettiğimiz helâl kritik noktalarına dikkat çekerek, haftada bir defa ders vermesini, fabrika müdüründen de izin alarak rica ettik. Memnuniyetle kabul edeceğini ve şeref duyacağını belirtti. Daha sonra, bir iki hafta içerisinde, yukarıdaki noktalara tam olarak uygunluk tespitinden sonra, sertifikalama işlemlerini tamamlayarak, tavuklarına helâl sertifikayı aldılar. Ve Müslümanlar, gönül rahatlığıyla yiyebilecekleri bir tavuk markasına daha kavuşmuş oldular!
İstanbulda yapılan ‘Helâl ve Sağlıklı Ürünler Fuarında, ‘helâl sertifikası’ alan önemli bir tavuk firmasının gıda mühendisi ve üst düzey bir yöneticisi ile tanışıp, konuyu müzakere ettik. Açık yüreklilikle şu beyanlarda bulundular: “Civcivlerimizi ‘Ross Breeders’ firmasından temin ediyoruz. Yemlerimize mısır, soya, tavuk proteini, balık proteini, kan, antibiyotik ekliyoruz.” Biz de kendilerine, işte sorunun tam da burada başladığını anlatıyoruz. Çünkü kullanılan civciv türleri, tabiî olmayan laboratuar ürünü, yemlere ise hayvan atıkları, kan ve kimyasallar ile GDO’lu mısır ve soya ekleniyor. Mesele sadece, tavukların kesiminin ve yolumunun İslâmî kurallara göre yapılmasından ibaret değil. Biz Müslüman tüketiciler, yiyip içtiğimiz her türlü gıdanın tüm süreçlerini bilmek istiyoruz.
Ayrıca, bize sunulan ürünlerin tümünün menşei temiz, helâl ve şüphe içermeyen materyallerden oluşmalıdır. Sertifika almış bir başka firma ise, şu şekilde ifade ediyor; “Biz kesim ve yolumun, İslâm’a uygun olduğuna dair sertifika aldık.” Türkiye’nin civcivlerinin bir kısmını sağlayan söz konusu firma, farklı markalarla piyasaya endüstriyel civcivler satıyor ve sitesinde şu bilgilere yer veriyor: “Türkiye’de 1990 yılında 4 kg. olan kişi başına piliç eti tüketimi ciddi artış göstererek, geçen 20 yılın ardından, 2010 yılında 16 kg. seviyesini aşmıştır. Hedefimize ulaşabilmek için: Sürekli olarak geliştirilen genetik potansiyelin müşterilerimize ulaştırılması, paralel ıslah programları…” Tavukların ‘ihraç kaydıyla sertifıkalanması’ adı altında başlatılan süreçte, iç piyasaya yönelik ‘helâl tavuk’ reklâmları, nur topu gibi yeni bir sorunumuzun doğduğunun habercisidir. Bu tür tartışmalı çözümler, yeni bir sorunun da başlangıcı sayılmalıdır.