Genetik değişim haram mı?
Dünyada olup bitenler hakkında, daha açık bir ifadeyle tuhaf ve tehlikeli gelişmeler konusunda çoğu kimsenin bir fikri yok. Bir fikri olanların ya da kendilerine ait bir fikri olduğunu sandıklarımızın çoğunluğu ise, kişisel çıkarları için egemen güçlerin dikte ettikleri yanlışları tekrarlayan bilgiçler konumunda. Endişe sahibi olmayan, bu alandaki meseleleri konuşmak bile istemiyor. Bu nedenle, olup biteni adlandırmak da oldukça zorlaşıyor. Herkes, teknolojinin yararlarından söz ederek, geri kalınmaması gerektiğini söylüyor. Ama tersini söyleyenler de yok değil: “Önemli bir değişiklik, topyekûn değişikliğe sebep olur.
Eğer tırtılları doğal ortamlarından çıkarırsanız geriye kalan, aynı doğal ortam eksi tırtıllar değildir. Artık elinizde, geriye kalan canlıların yaşam şartlarını yeniden düzenlediğimiz yeni bir çevre vardır. Aynı şey, tırtıl olmayan bir ortama, tırtılları eklediğiniz zaman da geçerlidir. Yeni bir teknoloji; ne bir şey ekler ne de çıkartır, her şeyi değiştirir. Yeni teknolojiler, eskileriyle mücadele eder. Para için, dikkatleri celp etmek için, prestij için ve en önemlisi kendi dünya görüşünü baskın kılmak için yapılan bir mücadeledir bu. Elinde kalemi olan biri için, her şey yazıya aktarılmayı beklemektedir. Elinde kamerası olan bir insan için, her şey birer görüntüden ibarettir.”Oysa olup biten, tırtıl örneği kadar da basit değil. Neredeyse şekil hariç her şeyi değiştirilen canlı organizmalardan söz ediyoruz.
Meselâ, ABD yasalarına göre, bir gen eğer izole edilip saflaştırılıyorsa, bu genin patentini almak mümkün. Bu şekilde yaklaşık 2 bin genle ilgili, 40 binden fazla patent verilmiş durumda. Son dönemde, Myriad adlı bir genetik kuruluşu, BRCA1 ve BRCA2 genlerinin tescilini aldı. Bunun iptali için, Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği büyük bir hukuk mücadelesi veriyor. Çünkü tescili alman genle ilgili bir araştırma yapılamıyor, hastalıkların tedavisi konusunda çalışma da yapılamıyor.115 Patent onayını veren ABD kuruluşunun dışında, tüm insanlar karşı olsalar bile, vatandaşı oldukları ülkelerin yöneticileri, 1 Ocak 1995’te Dünya Ticaret Örgütünün on binlerce sayfalık belgelerini imzalayarak, aslında bir şekilde haklarını devretmiş dürümdalar.
Söz konusu bu iki gen; rahim ağzı ve göğüs kanserleri ile ilgili. Bu davanın kaybedilmesi durumunda, bizi gelecekte belki de insan sperm ve yumurtalarının tescil edilmesi bekliyor. Ya sonra: ‘İznim olmadan çocuk yaptın, cezası şu kadar; ya öde, ya öldür ya da artık benimsin.’ Şaka gibi değil mi? Bugün yaşadığımız birçok olay da, birkaç on yıl öncesinde insanlara şaka gibi geliyordu. Ama artık davaların konusu… Tıpkı okyanustaki balıkların, köyünüzdeki armudun, dağınızdaki alıcın birileri tarafından haberiniz bile yokken tescil edilmesi gibi. Aslında farkın-dasınızdır, bugünün dünyasında tüketiciler açısından olup biten, ‘yeni olan şeyleri, tüketim şehvetiyle karşılamaktan ibaret. Bu şehvet, tüketicilerin, kazandığım ya da kaybettiğini fark etmelerini de imkânsız hale getiriyor.
Doğal olarak teknoloji sahipleri de, bu algı sorunundan yararlanarak durumu istismar ediyor. İstismar edilen konuların başında da yaratılış yapısı değiştirilen canlı organizmalar geliyor. Bu durum bilimin konusu olduğu kadar, dinin de konusudur. Daha açık ifadeyle, bilimden önce, dinin özellikle de İslâm dininin konusudur. Bu nedenle, Suudlu ünlü âlim Selman Avde’ye, “Bitki veya diğer canlıların genetik yapısı değiştirilerek; insan, hayvan ve diğer canlı türlerinin, bitki veya hayvanlara eklenmesini nasıl değerlendiriyorsutıuz?” diye sorduğumuzda, Avde, “İnsan sağlığı açısından bir zarar vermediğinin şüphe götürmez bir şekilde ispat edilmesi durumunda helâl olabilir. Ancak, tüketilmesi haram canlılardan yapılan aktarımlar meşru değildir. Bu mesele çok boyutlu bir sorundur.
Bu nedenle kaçınılması daha evladır” dedi. İslâm Hukukçusu Prof. Dr. Saffet Köse ise şöyle yorum yaptı: “Tabiî olana müdahale etmemek esastır. Çünkü burada, Allah’ın yarattığı mükemmel bir denge söz konusudur. Bu tür ürünler tüketiciye sunulurken aldatma söz konusu olduğundan, kazanca haram bulaşır. Meselâ, kabağa aşılanmış bir karpuzun tat açısından orijinali gibi olması mümkün değildir. Bir bitki başka bir bitkiyle birleştirildiğinde, esas kaynak ortadan kalkıyor ve bir daha onun saf haline ulaşma imkânı söz konusu olmuyor ya da zorlaşıyorsa, bu, insanları Allah’ın yarattığı bir nimetten mahrum bırakmak anlamına gelir.”