Eşine Saygılı Davran
Evlilikte saygı nasıl olur, evlilikte saygı biterse, evlilikte saygı olmazsa olmaz, evlilikte iletişim, evlilikte cinselliğin önemi.
Evlilikte Saygı Sevgi
– Erkek de kadına saygı duymalı.
Şirin yine itiraz etti. Hâlâ yolun çok başındayız.
– Eşitlik davamız devam ediyor bakıyorum da. Erkeğin saygıya, kadının ise sevgiye daha fazla ihtiyacı vardır. Yaradılıştan gelen vasıflar ve aldıkları mesuliyetler itibariyle ailenin reisinin erkek olması gerekir. Kadın, erkeğin bir adım gerisinde olmalı.
– Neden birinin diğerinden daha üstün mevkide olması gerekiyor, anlamıyorum.
– “Hakların eşitliğinden kavga doğar.” diyor Cenap Şehabeddin. Ailelerde pek çok kavga, iki tarafın da kendi dediğini yaptırmak istemesinden doğuyor. Oysa birinin son sözü söylemesi lazım ki, kavgalar uzamasın. Ailede bir kişinin reis, başkan, müdür, lider -hangi sıfatı kullanırsan kullan, fark etmez- yani idareci koltuğunda olması lazım.
– İlla biri baş olacak diyorsunuz yani?
– Aynen öyle… Her müessesenin bir müdürü, her belediyenin bir reisi vardır. Aile de milletin en küçük birliğidir. İki reisi olan belediye yahut aynı rütbede iki müdürü olan müessese olmadığı gibi, iki reisli aile de olmaz.
“Bir kötü lider, iki iyi liderden daha iyidir.” demiş Napolyon.
Atalarımız da “Horozu çok olan köyün, sabahı geç olur.” “İki kaptan bir gemiyi batırır.” diyerek, çok başlılıktan doğacak zararlara dikkat çekmişler.
Bir İngiliz atasözü ise bu mevzuda şöyle diyor: “Birçok aşçının olduğu yerde çorba iyi pişmez.”
Mantık ve zekâları, güç ve karar verme mekanizmaları daha iyi olduğu için, liderliğe erkekler daha uygun. Bir kadın, kocasını aile reisi olarak gönülden kabul etmeli ve ona saygı duymalı.
– Açık söyleyeceğim, bunu kabul etmek benim zoruma gidiyor. Benim gönlüm aile içinde eşitlikten yana.
– Kadın-erkek ilişkilerinde eşitlik mümkün değil, bunu unut. Kadınlar duyguları ile hareket ettikleri için eşitliği sağlayamazlar. Bu yüzden kadın erkeğin ya bir adım önündedir ya da bir adım gerisinde. Kadın, erkeğin bir adım önünde olursa, erkeğe hükmetmeye çalışır fakat hükmedebildiğinde de mutlu olmaz. Çünkü kadın, aileyi koruyup kollayacağını beklediği erkeği, her zaman güçlü görmek ister. Erkek, kadının gözünde pasif, korkak bir görüntü çizmeye başladığı anda, evde başka aksamalar da baş göstermeye başlar.
– Bazen görüyoruz, evde hep kadının dediği olan aileler de var ve gayet de mutlu görünüyorlar.
– Dışarıdan görünen seni aldatmasın. Çünkü hükmedici bir kadınla birlikte olan erkek, kendini kafese kapatılmış gibi hisseder. Dediğim dedik kadınlar için “hükümet gibi kadın” diye bir benzetme yapılır. Eğer kadın hükümet gibiyse mutlaka zindanda da kocası vardır. Yahut adam zindandan kaçma planı yapıyordur.
– O zaman kendim için düşünüyorum da eşitlik olmayacaksa benim değil de Ferhat’ın söz hakkı olması daha adaletli görünüyor. Askere gitsin, vatanı korusun, savaşsın, ölsün, evini koruyup kollasın diye güçlü olmasını beklediğimiz erkeğin, evin içine gelince söz hakkında geride kalmasını beklemek sizinle konuşunca bana da pek mantıklı gelmedi.
– Çok güzel bir meseleye temas ettin. İş askerliğe gelince biz kadınlar erkeklerin gerisinde kalıyoruz. Fakat hiçbir feminist çıkıp “Ne oluyoruz, biz niye erkeklerin gerisinde kalıyoruz, biz de askerlik yapmak istiyoruz, ölmeye hazırız!” demiyor. Vatan müdafaasında aslan olmasını beklediğimiz erkeğin, eve gelince kuzu olmasını beklememek gerekir.
– Haklısınız ama galiba biz kadınların en çok zorumuza giden şey erkeğin bir adım gerisinde olmak gibi geliyor bana.
– Peygamber Efendimiz sevgili kızı Hz. Fâtıma’yı evlendirirken kızına şöyle öğüt vermiş: “Kızım, sen kocana cariye ol ki o da sana köle olsun.” Şimdiki kadınlar kendileri cariye olmadan, köle kocalara sahip olmak istiyorlar.
Bu hafta bu kadar konuşmamız yeterli gibi geliyor bana. Bu anlattıklarımı kabullenmen ve hazmetmen biraz zaman alacak gibi. Ben meseleyi küçük bir fıkrayla bitireyim:
– Ağanın biri oğullarını alarak camiye gitmiş. İmam namaz kıldırırken, babalarının da durduğu en ön safin bile önüne geçince bu hâle ağanın oğullarının cam sıkılmış. Namazdan sonra hocayı bir müddet takip etmişler, ıssız bir sokağa gelince hocanın karşısına dikilmişler:
“Vayy, sen nasıl ağa babamızın önünde durursun,” diye hocayı tartaklamışlar.
Ertesi günü hoca ağanın yanma gitmiş:
“Senin oğlanlar, ‘Sen nasıl ağa babamızın önünde durursun,’ diyorlar, namazda imam herkesten daha önde durmaz mı?” diyerek ağaya meseleyi anlatmış.
Ağa biraz düşünmüş:
“Hoca efendi, iyi diyorsun, iyi diyorsun ama oğlanlar da haklı. Çünkü sen de çok ilerde duruyorsun.” demiş.
Bu hikâyeden sonra “İmamın arkasında kalmak istemeyen ağalar camiye gitmesin, kocasının bir adım gerisinde durmayı bilmeyen kızlar da kocaya gitmesin.” diyorum, başka da bir şey demiyorum.