Eşine Karşı Vazifelerini Yerine Getir
– Elimden geldiği kadar yaptığımı düşünüyorum.
– Bir örnek üzerinden konuşmak için sana bazı sorular soracağım. Mesela, sen bir çiftçisin ve yaşadığın yere uzak bir yerden bir çiftlik satın aldın. Toprağında ürün yetiştireceksin. Önce ne yaparsın?
Ferhat gözleri yerde, bir müddet sustu. Sonra yavaş yavaş konuşmaya başladı:
– İlk önce bu sahada pek çok araştırma yapar, bilgi toplarım: Çiftliğin olduğu yerin iklimi hakkında bilgi sahibi olmam lazım; hangi ürünü dikeceğime karar vermem için… Önce dış şartlara bakarım yani.
– Epey bilgi gerekli diyorsun.
– Evet. Sonra hangi ürünü yetiştireceğim hususunda karar vermek için toprağı tanımam lazım. Bir toprakta her ürün yetişmez. O toprakta yetişen en iyi ürünü seçerim. Bu bir çiçek de olabilir mercimek de. Bu kararı toprağa bakarak veririm.
– Kararını verdin, ürünü seçtin, ürününe göre ekimi-dikimi yaptın, bıraktın. Sonra ne yaparsın, ürün vermesini mi beklersin?
– Olur mu öyle hemen ürün? Sürekli uğraşmak lazım. Toprağın bakımını yapmak lazım, yabani otlar çıkarsa onları temizlemek lazım, suyunu gerektiği kadar düzenli şekilde vermek lazım.
– Bunları da yaptın, iyi bir ürün aldın. Bir sonraki ürün için aynı işleri yeniden mi yaparsın, yoksa bir kere ürün aldım, yine verecektir diye oturup bekler misin?
– Oturup beklersem ellerim boş kalır. Bütün işleri yeniden yapmam lazım ki yeniden ürün alabileyim.
– Bu örnek üzerinden devam edelim. Rabbimiz, vücudumuzun, fiziğimizin, canımızın, kısacası her şeyimizin yaratıcısı. Yüce kitabımız Kuranda bir âyet-i kerîmede “erkeği çiftçiye, kadını toprağa” benzetmiş. Şu hâlde sen çiftçisin, karın da toprak… Sevgi de sizin çiçeğiniz, yani ürününüz.
– Ben de neden bu soruları soruyorsunuz diye düşünüyordum. İyi de kadın ve erkeğin ürünü çocuklar değil midir?
– Bu âyet kadın-erkek münasebetine dair geniş muhtevalı bir âyet. Cinsî ve hissî manada yorumlanıyor. İkisinde de erkek çiftçi, kadın toprak. Cinsî manasına bakılırsa ürün çocuk, hissî bakımdan-sa ürün sevgi.
– Yani çiftçi olarak sevgi çiçeği yetiştirmek için bana iş düşüyor anladığım kadarıyla. Fakat toprağın kalitesine bakmak gerekli değil mi? Sert ve taşlı bir toprakta gül yetiştiremem.
– Haklısın, tabii ki toprak da mühim. Kadın da iyi bir toprak olmak için gayret edecek. Sen de daha önce söylediğin gibi, bir çiftçi olarak toprağı iyi tanıyıp hangi ürünü verecekse onu ekip dikmeli-sin. Gül yetişmeyebilir ama mesela buğday yetişebilir.
– Yani kadın toprak gibidir, sen ürün almayı bilirsen diyorsunuz.
– Ben demiyorum, Yaradan diyor. Erkek ilk adımı atandır, kadın üretendir. Ayrıca kadın bire bir vermez, bire on, bire yüz, bazen bire bin verir. Sen bir gül fidesi dikersin, o sana deste deste gül verir. Sen bir elma ağacı dikersin, o sana yüzlerce elma verir. Ama sen ona limon çekirdeği ekersen, o da sana bol bol limon verir, hayatın bol ekşili geçer.
– Acı biber ekersem de bol acılı geçer o zaman.
– Aynen öyle…
– Kadınlar keşke papatya gibi olsalardı… Narin bir çiçek olmasına rağmen kendi kendine yetişen…
– Öyle kadınlar da var. Çiftçisi olmadığı için veya ona bakmadığı için gayretle topraktan fışkıran… Hayatı güzelleştiren ve faydalı olan… Ama prensip olarak, ürün almak için bir çiftçiye ihtiyaç vardır.
– Benim vazifem iyi bir çiftçi olmak o zaman.
– Kur an-ı Kerîm ailede söz hakkı olarak, erkeğe üstünlük vermiş. Yani evin reisi erkek seçilmiş. Bu da erkeğe verilmiş bir mesuliyettir. Erkek ailesinden mesuldür.
– İki hâlde de çiftçi benim. Bir çiftçi önce ürün hakkında tam bilgi sahibi olmalı dedik. İyi bir ürün için hem umumi bilgiler hem hususi bilgiler lazım, dedik. Umumi bilgiler hususunda sizin yardımınız için buradayım.
– Umumi bilgilerde sana yardımcı olacağım. Hususi bilgileri de eşini gözleyerek, karakterini, huyunu, suyunu göz önüne alarak sen öğreneceksin.
– Hemen başlayalım o zaman.
– Bu hafta olmaz. Haftaya başlarız.
– Ama biz iki hafta olduğu hâlde, hiç adım atmadık. İlk hafta bana “Eşine değer ver…” dediniz; ama ona nasıl davranırsam değerli hissettireceğimi söylemediniz. Bu hafta da “Toprağı tanımalısın…” diyorsunuz; ama toprakla ilgili bilgi vermiyorsunuz.
– Haklısın, davranış olarak adım atmadık. Ama fikir olarak iki adım attık. Sen bu iki adımı içinde sindirir ve atman gereken adımlar olduğuna inanırsan, sonraki adımları atman kolay olur.
– Bu güne kadar bir erkek olarak daha çok, maddi şartlar için çalışmışım. Eşimin, çocuklarımın karnını doyurursam, onları iyi şartlarda yaşatırsam, mesuliyetimi yerine getirmiş olacağıma inanmışım.
– Kur an-ı Kerîm’le başladık, Peygamberimizin tavsiyeleri ve hayatından örnekle bu haftayı tamamlayalım.
Peygamberimiz, erkeklere eşleri ile muhabbet etmelerini tavsiye etmiş, el ele tutuşmanın, göz göze bakışmanın ehemmiyetine dikkat çekmiş. Bir evin rızkının, bereketinin karı-koca arasındaki muhabbetin içinde olduğunu bildirmiş. Eş ile muhabbetin dünya ve ahiret mutluluğuna sebep olacağını bildirmiş.
“Bir eşin, eşine sevgiyle bakması, sonbaharda sararan yaprakların dallarından dökülmesi gibi onların günahlarım döker, temizler.” diyerek muhabbeti teşvik etmiştir.
Peygamberimizin hayatına baktığımız zaman, erkeklere örnek olacak muhabbeti artırıcı, çok hoş davranışları var. Öncelikle şunu unutmayalım: Allah’ın en sevgili kulunun bile bir kadım sevmeye ve onun tarafından sevilmeye ihtiyacı vardı. Sevgili Peygamberimiz, eşini sevdiğini söylemekten hiç çekinmemiştir. Peygamberimiz kendisine defalarca sorulan “İnsanların içinden en çok kimi seviyorsunuz?” sorusuna her seferinde hiç duraksamadan “Âişe’yi…” diye cevap vermiştir.
Hz. Âişe ile yemek yerken Hz. Âişe’nin bardağını kullanır, bunu yaparken de onun içtiği yerden içmeye özen gösterirdi. Sevgili karısının sofrada yediği yemekten yemeyi tercih eder, onun ısırdığı yerden ısırırdı. Birbirlerinin gözlerinin içine bakarak yapılan bu sessiz latifeleşmeler, aralarındaki muhabbeti her daim taze tutardı.
Hz. Âişe’nin yanma geldiği zaman “Benimle konuş, bana bir şeyler anlat Âişe…” der, yorgunluğunu karısı ile muhabbet ederek giderirdi. Gece eşinden müsaade isteyerek ibadete başlardı.
Hz. Âişe ile koşu yarışmaları yaparlar, birlikte yarışmaları ve gösterileri izlemeye giderlerdi. Bunun yanında Hz. Âişe’nin ilim çalışmalarına da hep destek olmuştur.
Hz. Âişe, Peygamberimiz tarafından çok sevildiğini bildiği hâlde her kadın gibi bunu eşinden duymak istemiştir.
Sık sık “En çok kimi seviyorsun?” diye sorardı. Peygamberimiz “Seni…” derdi.
O zaman “Nasıl seviyorsun?” diye sorardı.
Peygamberimiz “Kördüğüm gibi…” derdi.
Arada bir “Kördüğüm ne âlemde?” diye sorardı.
Peygamberimiz “İlk günkü gibi…” derdi.
– Örneklere bakarsak Peygamberimiz romantik bir erkekmiş.
– Evet, aynen öyle. Zarif ve romantik bir erkek… Onun ilk evliliğine de bakalım: Peygamberimiz yirmi beş yaşındayken kırk yaşındaki Hz. Hatice ile evlenmiş ve yirmi beş yılını da tek eşle, vefat edene kadar Hz. Hatice ile geçirmiş. Onunla da çok muhabbetli, sevgi dolu bir evliliği olmuş. Hiçbir eşine asla kötü davranmamış, şiddet kullanmamış, kalp kırıcı sert bir söz bile söylememiş. “Kadınlar size Allah’ın emanetidir, onlara iyi davranın.” diyerek erkeklere eşlerine iyi davranmalarını emretmiş.
Hatta sahabeden bir erkek şöyle demiş: “Peygamberimiz zamanında eşlerimize çok iyi davranmaya başladık. Korktuk ki kadınlar hakkında âyet iner de biz erkekler mahvoluruz diye…”
– Biz bu söylediklerinizi duyarak büyümedik. Peygamberimiz duygularını göstermiş, biz duyguları göstermeyi zayıflık olarak öğrendik.
– Bir erkeğin eşiyle muhabbet ederken duygularını göstermesi erkek için bir güç kaybı veya bir zayıflık değildir.
– Teşekkür ederim. Zihnen güzel bir adım atıyorum galiba. Haftaya görüşürüz.