Bilgi edinme ve bilgilenme hakkı
Bilgi edinme ve bilgilenme hakkı
Her insan tüketime sunulan her türlü malın nitelik ve niceliğini, bâtınını ve zâhirini yani üretim şeklini, üretimde kullanılan tekniği ve ürünün tüm içeriğini bilme hakkına sahiptir. Üstelik bunu, kendi anadiliyle öğrenmek de en tabii hakkıdır. Hiç kimse mevzuatı gerekçe göstererek bunu engelleyemez. Meselâ, bir ekmeğin hangi tahıldan olduğu, tohumun doğal mı, hibrit mi, GDO mu olduğu, unun hangi şekilde işlendiği, una herhangi bir katkı eklenip eklenmediği, hamura hangi mayanın katıldığı, yağın türü, bitkisel ise hangi bitkiden elde edildiği, ekmeğe katkı maddesi katılıp katılmadığı, katılmış ise menşei, ürünün kim tarafından, ne zaman üretildiği, hangi tip fırında pişirildiği, sorun olduğunda nereye şikâyet edileceği, ambalajının menşeinin ne olduğu gibi her türlü bilginin ürünün etiketine yazılması üreticinin sorumluluğundadır. Aksi durumda tüketici aldatılmış olur. İslâm, aldatmayı haram kılmıştır.
Hz. Peygamber (s.a.v.), “Aldatan bizden değildir” der. Bir tüketici; bir Müslüman’ın ürettiği her üründen emin olma hakkına sahiptir. Üretici; yasaları, ekonomik koşulları, teknik zorlukları, rekabeti, maliyeti vs. gerekçe göstererek bahane üretemez. Üretiyorsa eminlik’ ve adillik’ sıfatını kaybeder. ‘Müslüman, elinden ve dilinden emin olunan kimse’ ise, ürettiği üründen emin olmadığımız, ürettiği ürünün içeriğini bilmediğimiz bir Müslüman üreticinin elinden emin olamayız. Üretici, o üründen dolayı oluşacak alerji, hastalık, hatta ölüm gibi her türlü ‘kul hakkından da sorumludur. Bu durumda her Müslüman üretici, ürünlerini tam ve eksiksiz etiketlemek zorundadır. Bu, hiçbir şartta kaçılması mümkün olmayan bir zorunluluktur. Bir üretici, toplumun en temel besini olan ekmeği kalitesiz, sağlıksız, ambalajsız üretemez. Müslüman bir üretici ise, bunlara ilâve olarak haram, şüpheli ve sağlıksız katkılar ilâve edemez, ürünün tüm bilgilerini ambalaja yazar. Yazmıyorsa, biz tüketicilere o kimse için, İslâm’ın en temel rükünlerinden olan ‘iyiliği emretme, gerektiğinde kötülükten men etme’ hakkı doğar.
Bugün dünyanın hiçbir ülkesinde, tüketiciler yedikleri ekmeğin içeriğinin ne olduğunu bilmezler. Ne üreticiler ne de devletler, tüketicilerin bu hakları bilmesini de istemezler. Çünkü küresel yapıda belirleyici unsur, devletler değil şirketlerdir. Aslında, devlet dediğimiz mekanizmaları siyaset adamları idare ediyor gibi görünse de, karar almalarında belirleyici olan şirketlerdir. Meselâ, Avrupa Birliğinin gıda ile ilgili 2009 tarihli bir dokümanında “Bugün değil ancak bir gün, Avrupahlar satın aldıkları ekmeğin ununun nereden geldiğini bilecekler”27 denmiştir. ‘Biz dünyanın en sıkı tarım şartlarına sahibiyiz’ diyen AB bile, ürün etiketlemesine, geniş anlamda tüketicinin bilgi edinme hakkına saygı duymadığını itiraf etmekten utanmıyor.
Ingiliz milletvekili Richard Taylor, insan sağlığı için belirli zararları olan gıdaların üzerine -sigarada olduğu gibi- sağlığa zararlıdır’ ibaresinin konulmasını önerdiğinde kıyamet koptu! Şirketler bu küçük öneriye bile tahammül gösteremezken, hiçbir devlet bu öneriye destek vermedi. ‘Sağlığa zararlıdır’ önerisi, McDonald’s, Pepsi, Kellogs, Schweppes, Cadbury gibi küresel firmaların tepkisine neden oldu. Kanada Calgary Üniversitesinden Prof. Charlene Elliott liderliğindeki bir ekibin yaptığı araştırmada; 2008 yılında ekmek ve meşrubat dışındaki gıdaların sadece yüzde ll’inde uygun seviyede besin değerine rastlandı. Gıdaların yüzde 89’unda ise aşırı miktarda şeker, yağ ve tuz tespit edildi. Etikete yazılan bilgi ile ürün içeriğinin ezici oranda birbirinden farklı olduğu görüldü. Ayrıca reklâmların, etiket bilgisi ve içerikten daha tehlikeli ve yanıltıcı olduğu gözlendi. Prof. Elliott’a göre durum kaygı verici boyutlarda.28 Başta çocuklar olmak üzere tüm tüketicileri bu sorunlardan koruyacak bir mekanizma da yok.