Aşırı Kontrolcülüğün Temeli Korkular mı?
Aslında içinizde fırtınalar kopuyor ve korkularınızın esirisiniz. Buna rağmen çevrenizde güçlü ve dizginleri elinde tutan biri olarak tanınıyorsanız, geçmiş travmalarınızla yüzleşerek, korkularınızdan kurtulmanızın zamanı geldi de geçiyor.
İngilizcesi “control freak” olan aşırı kontrolcü olma hali, hem kişi hem de çevresi için büyük sıkıntı yaratabiliyor. Bazı araştırmalar, her şeyin kişinin kontrolünde ve inisiyatifinde olmasını istemenin temelinde çocukluk yaşlarından gelen korkuların yattığını gösteriyor. Yani gücün kendinde olduğunu hissettiren kişüer, aslında bunu korkularını basküamak ve çevreye karşı sağlam bir duruş sergilemek için yapıyor. Medicana Çamlıca Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Ayşegül Demirel ile kontrol takıntılı olmak ile korkular arasındaki üişkinin “neden”lerini, “nasıl”lannı konuştuk.
AŞIRI KONTROLCÜ KİŞİLERİN GENEL ÖZELLİKLERİNİ ANLATABİLİR MİSİNİZ?
Mükemmeliyetçi olan bu kişiler, her şeyin kontrolleri altında olmasmı istiyor. Kılı kırk yararak hareket eden, titiz kişiler olarak dikkat çekiyor. Bazı durumların kontrollerinden çıktığım düşündüklerinde kaygı ve öfke oluşabüiyor. Bu özellikleri hayatin hem onlar hem de çevresindeki insanlar için zorlaşmasına yol açabüiyor. Yalnız bu özellikleri kişinin günlük yaşam aktivitelerini yerine getirirken ciddi anlamda zaman kaybetmesine, dolayısıyla kaygılarının daha fazla artmasına ve dekompanse olmaya neden oluyor.
Bu durum, aşırı kontrolcü davranış kişilik örüntüsü (obsesifkompulsif kişilik bozukluğu) sonucu gelişebileceği gibi, psikiyatrik bir hastalık olan obsesif kompulsif bozukluk (takıntı zorlantı bozukluğu) belirtilerinin bir parçası da olabiliyor. Kontrolcü davranan kişüerin bu konuda psikiyatrik yardıma ihtiyacı oluyor.
BU DURUMUN TEMELİNDE NE YATIYOR?
Genetik özelliklerin yanı sıra yetişme koşulları, gelişim çağında yaşanan bazı sorunlar, anne-baba ilişküerindeki problemler kontrolcü kişilik oluşumunda rol oynayabiliyor. Örneğin, aşırı otoriter ve dominant özellikleri olan bir annenin sıkı kurallarla yetiştirdiği çocukta, yaşamın üeriki yıllarında kontrolcü davranış paterni izlenebiliyor. Genellikle bu kişüerin kaygı düzeyleri yüksek oluyor. Dolayısıyla kaygılarını kontrol edebilmek adına kontrolcü davranışa yönelebüiyorlar.
KİŞİNİN BİRTAKIM KORKULARI OLMASI, AŞIRI KONTROLCÜ KİŞİLİĞİNDE ROL OYNAYABİLİR Mİ?
Kontrolcü davranışın temelinde kişinin ruhsal anlamda bir homoestaziye erişme isteği var. Anksiyete yani kaygı doğuracak her durum bu kişilerde kontrolcü davranışı beraberinde getirebiliyor. Bu anlamda yaşanılan korkular, söz konusu davranışlara neden olabiliyor. Örneğin; ölüm korkusu olan bir insan defalarca sağlık tarama testi yaptırabiliyor ya da gelebilecek ölümcül tehlikelerden korunmak için yaşam alanını sınırlayabiliyor. Bazen de terk edileceğinden korkan bir kadın eşi üzerindeki kontrolünü artırarak, telefon ya da diğer kişisel eşyalarını, nereye gittiğini, ne zaman geleceğini takip edebiliyor. Bulaşıcı hastalık korkusu olan bîr kişi aşırı korumacı ve kontrolcü davranabiliyor. Hastalığın bulaşmasını kontrol etmek adına abartılı el yıkama davranışı sergileyebiliyor hatta başkalarıyla tokalaşmaktan bile kaçınabiliyor. Aslında bu iki taraflı korkunun olduğu bir durumla açıklanabiliyor. Bazı kaygı ve korkular kontrol davranışını tetiklerken, kontrol davranışının sonunda da yenileri oluşabiliyor. Aslında temelde anksiyeteyi bastırmak için ortaya çıkan kontrolcü davranış her zaman hedefine ulaşamadığı gibi, yeni anksiyete odakları belirebiliyor. Bu kısır döngü nedeniyle zaman zaman aşırı kontrolcü kişilerin yaşamları çok zorlaşıyor.
NEDEN KORKUYORUZ? GEÇMİŞ ÖĞRETİLER, TOPLUMSAL MİTLER, ÇOCUKLUK TRAVMALARININ BUNDA ROLÜ VAR MI?
Korku, tehlikeli olduğu düşünülen durumlara karşı verüen bir ruhsal tepki aslında. Bu duygu, çocukluktan itibaren öğreniliyor. Yetişkinlikte daha gerçekçi korkular olabilmekle birlikte, kişinin karşısına korku oluşturabilecek birçok etmen çıkabiliyor. Gelişimsel dönemde yaşanan soranlar, öğretiler, kişisel deneyimler ve yetişkinlikte baş edilemeyen bazı travmatik yaşantılar korku gelişiminde rol alabiliyor.
“Eğer korkular kişiyi yönetmeye başladıysa, bu nedenle sosyal ya da mesleki işlevsellikte aksamalar, toplumdan uzaklaşma gibi sonuçlar baş gösteriyorsa bir uzmandan destek alınması faydalı oluyor.”
BİZ Mİ KORKULARIMIZI YÖNETİYORUZ, YOKSA KORKULARIMIZ MI BİZİ?
Ruhsal yönden dengede olan insanlar herhangi bir korku uyaranı ortaya çıktığında bunun tehlikeli olup olmadığını, olumsuz sonuçlanıp sonuçlanmadığını analiz ederek gerektiğinde bu uyaranı söndürebiliyor. Sağlıklı olan kişinin korkularım yönetebilmesi, en azından bu duygunun hayat akışını etkilememesine yardımcı oluyor. Eğer korkular bireyi yönetmeye başladıysa, bu nedenle sosyal ya da mesleki işlevsellikte aksamalar, toplumdan uzaklaşma gibi sonuçlar baş gösteriyorsa bir uzmandan destek alınması faydalı oluyor.
KORKU-KONTROL İKİLEMİ YAŞAMDA BİR KISIR DÖNGÜ YARATABİLİR Mİ? BU ARADA BÜYÜK RESİMDEN UZAKLAŞIP, ELDEKİ KAYNAKLARI YANLIŞ ŞEKİLDE DEĞERLENDİRMEK DE KİŞİNİN PSİKOLOJİSİNİ BOZABİLİR Mİ?
Bu ikisi her zaman ilişkili olmayabiliyor fakat korkuya kontrollerin eklenmesiyle kısır döngü başlayabiliyor. Korku kontrolcü davranış kıskacına takılan birey, kaygı düzeyini azaltmak adma yaşantısını sınırlayarak, izole bir hayat sürebiliyor. Eldeki kaynakların yanlış şekilde değerlendirilmesi halinde kişinin ruhsal durumunu etkilemesi, bireysel yatkınlığına bağlı oluyor. Fakat ayrıntıda boğulan, ana resmi bir türlü göremeyen kişiler bu nedenle iş yaşamında başarısızlık yaşayabiliyor.
KORKULARINI KONTROLCÜ KİŞİLİKLE BASKILAMASINDA, KİŞİNİN KENDİNİ İYİ VE GÜVENDE HİSSETME DÜRTÜSÜ ETKİLİ Mİ?
Kısmen etkili olabilir fakat kontrolcü kişiler duygularını sığ yaşayabildiklerinden tehdit durumunda da korkularını çok belli etmeyebiliyor, ayrmtıcı davranışlarında artış görülebiliyor.
NEDEN KORKTUĞUNU FARK ETMEK KİŞİNİN AŞIRI BASKI ALTINDAKİ YAŞAMDAN KURTULMASINA YARDIMCI OLUR MU?
Evet, bunun kaynağıyla ilgili farkmdalık kazanabilen kişi artık korkularını yönetebiliyor. Bu farkındalığm oluşması, söz konusu vakalarda psikoterapi sürecinin başarılı olma ihtimalini daha da artırıyor.
HANGİ AŞAMADA BİR UZMANDAN YARDIM ALMAK GEREKİYOR?
Korku ve kaygıların ya da kontrolcü davranışların bireyin sosyal, mesleki, eğitim yaşantısını sekteye uğrattığı, kişiler arası ilişkilerde sorun yarattığı, ruhsal durumunda baş edemeyeceği bir sıkıntı oluşturduğu durumlarda destek alınması önem taşıyor. Bu kişiler basit kaygı belirtilerinden günlük hayat aktivitelerini yerine getirememeye ve izolasyona varan belirtiler gösterebiliyor. Psikiyatrik destek, hastalığın tanımlanması ve buna yönelik önlemlerin alınması yani ilaç tedavisi veya psikoterapi gerekebiliyor.
YAŞAYANLAR ANLATIYOR:
“Dünya üzerime geliyor… ”
“Henüz çocuk yaşta babamı kaybetmenin bende derin izler bıraktığını biliyorum.
Evet, bunun farkındayım ama ne yazık ki bunu değiştirmek elimden gelmiyor. Babasız bir çocuk olduğum için tüm sevgimi anneme yönelttim. O da kardeşimle benim bu eksikliği hissetmememiz için elinden geleni yaptı. Bazen anne şefkatini doyasıya gösterdi, bazen de baba kimliğine bürünerek kendince bizi kötülüklerden koruyacak birtakım kararlar aldı. Ama bu durum bende ciddi sorunların oluşmasına yol açtı. Ve hayatım böyle sürdü geçti.
Ta ki üniversite yıllarına gelinceye dek. İstanbul’da okuyacağımı öğrendiğimde önce çok sevindim ama sonra tek başıma ne yapacağım düşüncesi içimi kemirmeye başladı. Yaşadığımız küçük kasabada, izole bir hayattan, bize hep kötü yönleri anlatılan büyük şehirde tek başına kalma fikrinden korkmaya başladım. Annem, kardeşim liseye devam ettiği için benimle gelemedi. Dahası düzenini bozmak da istemiyordu. Benim mezun olup döneceğimi düşünmesi de cabası! Okulun ilk günlerinde kimselerle konuşamaz, yolda yürürken hep arkamı kollar oldum. İnanın mezun olana dek, son ders ile yurda girişim arasında geçen süre 10 dakikayı geçmedi. Kendimi adeta duvarların arasına sıkıştırdım. Arkadaşlanm sinemaya, bara, konsere, yemeğe giderken ben kendimi hep onlardan geri çektim. Çünkü dışarıda korkunç bir hayat olduğunu düşündüm. Mezun olduktan sonra annemin düşüncesinin aksine İstanbul’da kaldım. Çok iyi bir iş buldum, bütçemi aşsa da yüksek güvenlikli bir sitede ev tuttum. Böylece bir nebze de olsa kendimi iyi hissedebilecektim. İş yemeklerine, şirket etkinliklerine çok mecbur kalmadıkça katılmayıp, öğrencilik günlerinde olduğu gibi iş-ev arasında mekik dokudum. Aradan altı yıl geçti, üniversiteyi de hesaba katınca toplamda 10 koca yıl! Ailemden uzak geçirdiğim bu sürede, bir gece rahat uyuyamadım. Dünya adeta üzerime geliyor gibi hissettim. Annemin bizi korumak için yarattığı korku diyarında adeta boğuluyorum. Bir çocukluk arkadaşım bendeki bu durumun farkındaydı. Beni bir uzmanla görüşmem için ikna etti. Şimdi terapi görmeye başladım. Biraz daha iyi hissettiğimi söyleyebilirim ama ne zaman normale döneceğimi inanın bilmiyorum.
Artık ben de duvarların arasından çıkıp, kaybettiğim yaşamımı geri kazanmak istiyorum.”