Annenin Çocuğuna Ayırdığı Zamanın Süresi Değil, Kalitesi Önemlidir
Çalışan annelerin çoğu bebeğine yeterince zaman ayıramadığını düşünerek suçluluk duygusuna kapılmaktadır. Gerçekte bebeğe ayrılan zamanın süresi değil, kalitesi önemlidir. Çalışan bir anne işten dönünce her şeyi bir yana bırakıp çocuğuna yarım saat ayırsa, birlikte ikisinin de zevk alacağı bir etkinlikte ve sevgi alışverişinde bulunsalar; uzun ama gergin ve tartışmalı geçen bir beraberlikten daha değerlidir.
Eşim, bir keresinde annesinin, kendisine bebek iken eliyle özenerek diktiği bez bebeği hiç unutmadığını söylemişti. Kızım da 5-6 yaşlarında iken bir yolculuk dönüşü kendisine hediye olarak getirdiğim oyuncak ahşap beşiği çok sevmişti. Beşiğini ve beşiğinde sallayarak uyuttuğu bebeğini hep sakladı. Sakladığı o beşik ve o bebekle şimdi kendi küçük kızı yani torunum oynuyor. Öyle sanıyorum ki, hikâyesini öğrendiğinde torunum da onları kendi çocuğu için saklayacaktır.
Çocuk sevildiğinden ve terk edilmeyeceğinden emin olmalıdır. Sevginin, bakımın ve ilginin kalitesi kadar sürekliliği de önemlidir. Anne bazen işinin gereği eve yorgun dönebilir. Böyle durumlarda eşi ve aile büyükleri anneye ev işlerinde yardımcı olmalı, anne sadece çocuğuyla ilgilenmeli, ihtiyaçlarını gidermeli, sevgi alışverişinde bulunmalıdır. Ev işleri ertelenebilir, bekleyebilir; ama çocuğun ihtiyaçları ertelenemez, bekletilemez.
Çocuğun fiziksel veya ruhsal bir ihtiyacı olduğu zaman önce ister. Anne önemsemediğinde veya başka bir işe yöneldiğinde çocuk yalvarmaya başlar. Bu da işe yaramazsa ağlayarak isteğini dile getirir. Ağladığında anne “ne var ne istiyorsun” dediğinde çocuk “annem beni duydu, ağlama işe yaradı” diye düşünür. İsteğini yaptırmak için ağlamanın tonunu yükseltir. Anne çocuğun ağlamasından rahatsız olur, onu susturmak için isteğini yerine getirir. Çocuk bu denemelerden bir şey öğrenmiştir: “Ağladığımda annem isteğimi yerine getiriyor.” Ondan sonra isteklerini ve ihtiyaçlarını normal yollarla değil, ağlayarak ifade etmeyi seçecektir.
Bazı anneler o kadar meşguldür ki çocuğun ağlaması da işe yaramaz. Anne: “Görmüyor musun işim var, kes sesini!” diye bağırır. Çocuklar okul öncesinde benmerkezci bir kişiliğe sahiptir. Kendisini evrenin merkezinde görür. Herkes ve her şey onların isteklerini yerine getirmek için vardır. Beklemeyi sevmezler. Haz duyguları baskın olduğu için isteklerinin hemen yapılmasını isterler. Annenin işi önemli değildir. İsteği daha önemlidir.
Çocuk ağlamanın işe yaramadığım görünce tepinmeye, bağırmaya ve kendisini yere atmaya başlar. Biz buna psikolojide “tiyatro yapma” diyoruz. Çocuklar tiyatro yaparak isteklerini yaptırmada çok ustadırlar. Anne çocuğun ağlayarak kendisini yere attığını görünce işini bırakır. Çocuğa yönelir. Bu yönelme bazen çok olumlu olmaz, çocuğu silkeleme, kollarından tutup kaldırma, kulağını çekme şeklinde şiddet içerikli olabilir. Çocuk için bunun hiç önemi yoktur. Önemli olan isteğinin yapılmasıdır. Eğer sonunda isteği yerine getirilirse, çocuk hırpalanmayı göze almaktadır.