Aile İçinde Kadına Yönelik Şiddet
Aile içinde meydana gelen şiddet, cinsiyete dayalı, kadın üzerinde baskı ve üstünlük kurmayı amaçlayan, tehdit, dayatma, kontrol içeren; psikolojik, cinsel, ekonomik, fiziksel zararla sonuçlanan, kadının insan haklarını ihlal eden her türlü söz ve davranışlardır. Kadına yönelik şiddet, her yaştan, her öğrenim düzeyinden, her gelir düzeyinden, bekâr, boşanmış, evli, her ülkeden kadının çözümü zor bir gerçeğidir. Tüm dünyada kadınlara kocaları, babaları, erkek kardeşleri ya da sevgilileri tarafından şiddet uygulanmaktadır.
Aile içinde kadına uygulanan şiddet, gerek şiddet uygulayan gerek toplum ve kimi zaman da şiddete maruz kalan kadın tarafından meşru kabul edilmektedir. Ayrıca kadınlar yaşadıkları şiddetin sorumlusu olarak görülmekte, şiddetin hak edildiği inancı toplumda yaygın biçimde varlığını sürdürmektedir.
Aile içinde kadına yönelik şiddet en yaygın, buna rağmen en fazla göz ardı edilmiş insan hakkı ihlalidir. Kadına şiddet uygulayan kişilerde akıl veya ruh sağlığının bozuk olması, eğitim seviyesinin düşük olması, işsizlik, ekonomik sıkıntılar, stres ve benzeri bireysel faktörlerden kaynaklandığı görüşü oldukça yaygındır. Bu görüş bazı durumlar için geçerli olsa da, dünyadaki yaygınlığına bakıldığında aile içi şiddeti tümüyle açıklayamamaktadır.
Aile içinde kadına yönelik şiddet, bireysel nedenlerden öte daha genel sistemlerle açıklanabilecek bir gerçektir. Aile içi şiddet cinsiyet kökenlidir; yani temeli cinsiyetlerin toplumsal hayatta eksik ve kusurlu algısına dayanmaktadır. Bu algıya göre erkek kadından daha üstün ve daha güçlü olduğu için kadın üzerinde baskı kurması doğal bir haktır. Çok sayıda toplumsal faktör, aile içinde kadına uygulanan şiddeti ortaya çıkarmakta, meşrulaştırmakta ve pekiştirmektedir.
Yapılan birçok araştırma, aile içinde kadına yönelik şiddetin yaygınlığını net bir şekilde ortaya koyarken, toplumsal düzeyde bu şiddet biçimi diğerleri arasında en “görmezden gelinen” ve meşrulaştırılmış olanıdır. Bunun temel sebebi, erkeğin ailede ya da sevgililik ilişkisi içerisinde kadına uyguladığı şiddetin “özel ve mahrem alan” olduğu, yani kamusal alanın dışına ait olduğu; dolaysıyla üçüncü kişilerin, kamu kurumlarının ve yasa koyucuların yetki alanının içine girmediği varsayımıdır.
Bir başka deyişle, kadınların aile içinde ya da sevgililik ilişkileri içinde yaşadıkları dayak, yaralanma, tecavüz, tehdit, dayatma, zorlama, baskı, hakaret ve aşağılanma sırf özel ve mahrem alanda, yani kişiler arası ilişkilerde yaşandığı için toplumsal bir sorun olarak kabul edilmemektedir. Yabancı bir erkeğin hiç tanımadığı bir kadına dayak atması ne toplumsal olarak ne de hukuksal anlamda hoş görülmezken, erkeğin karısına ev içerisinde şiddet uygulaması kabul edilebilir görülmektedir.
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından gerçekleştirilen bir araştırmada, kendileriyle görüşülen kadınların % 39’u yemeği yaktığı, kocasına karşılık verdiği, parayı lüzumsuz yere harcadığı, çocuklarının bakımını ve ev işlerini ihmal ettiği ve cinsel ilişkiye girmeyi reddettiği için kocalarından dayak yediklerini söylemişlerdir.
Kadına şiddet uygulayan erkekler üzerinde yapılan araştırmalarda çok ilginç sonuçlara ulaşılmaktadır. Bir araştırmada 6 üniversite mezunu erkekten biri, bir başka araştırmada 5 üniversite mezunu erkekten biri karısına şiddet uygulamaktadır.
Trakya Üniversitesi Edirne Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana-bilim Dalı tarafından yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre kadınlara uygulanan şiddetin eğitim düzeyi ile hiçbir ilgisi yok. Üniversite mezunlarının % 24’ü kadınlara şiddet uygularken, bu oran hiç eğitim almamış erkeklerde % 2’ler-de kalıyor.