Eşin Senin İçin Her Zaman Bir Numara Olsun
Eşin Senin İçin Her Zaman Bir Numara Olsun
Geçen haftaki adımla aynı adım değil mi bu dediğiniz?
– Birbiriyle irtibatlı gibi görünüyor ama daha farklı bir mesele. Erkek, karısının gözünde, kadının sevdiği herkesten, hatta kendi çocuğundan bile daha fazla değerli olmak ister. Çocuğunu kıskanan çok erkek vardır.
– Şaka yapıyor olmalısınız. İnsan çocuğunu kıskanır mı?
– Hayır, gayet ciddiyim. Kadın anne olunca kendini anneliğe fazlasıyla kaptırabiliyor. Bazı kadınlar, annelikle kafayı bozuyor da diyebiliriz buna. Kadının bütün hayatı çocuğu oluyor. Çocuk; yedi, yemedi, ağladı, güldü, sustu, konuştu, uyudu, uyumadı, ateşi çıktı, düştü, hapşırdı, tıksırdı, gaz çıkardı, çıkaramadı… Artık kocasını, kocası olarak değil de çocuğunun babası olarak hatırlamaya başlıyor.
– O zaman Ferhat da çocukları kıskanmıştır. Çocuklar küçükken bu dediklerinizi ben de yaptım. Çocuklar olana kadar neredeyse hiç kavga etmiyorduk. İlk çocuğun doğumundan sonra başladı kavgalarımız.
– Gayet tabii… Çünkü çocuk olana kadar, kadının bütün alakası kocasının üzerinde olur. Fakat çocukla birlikte, kadın, kocasını ikinci plana atar ve bütün sevgisini çocuğuna verir. Sadece bununla kalsa yine iyi. İster ki en az onun kadar, kocası da çocukla alakadar olsun… Kocası çocuğa onun beklediği kadar kıymet vermezse, onu lakaytlıkla, iyi baba olmamakla suçlar. O zaman erkek şaşırıp kalır. Evde ikinci sınıf vatandaş olmak zoruna gider ve çok sevdiği yavrusunu kıskanmaya başlar. Kendini bu vaziyette bıraktığı için de, karısına kızgınlık duyar. Ve karı-kocanın arası bozulmaya başlar. Bu takdirde kadın kendini iyice çocuğuna verir.
– Bu söylediklerinizi yaşadım; ama o zaman hatamın farkında olamadım.
– Bazen kadının ailesi de mâni olur. Bazı kadınlar evlendikleri hâlde, bir türlü anne evinden gelemezler. Sanki evlenip ayrı ev kurmamıştır. Annesinin her yaptığı yemekten canı ister, bir bahaneyle haftanın yarısını annesinin evinde geçirir. Kendi gitmediği zaman da, annesi, kız kardeşi gelir, ev işlerine yardım ederler, yemeğini yaparlar. Kızlar evlenene kadar anaları ile pek geçinemezken evlenince anaları birden bire kıymete biner. Kadın, kendi ailesi ile o kadar içli dışlı olur ki sanki ele güne karşı “evde kalmış” demesinler diye kocaya varmış havasındadır. Erkek bu vaziyete sesini çıkarmasa da fena hâlde içerler. İkinci planda kalmak tabii yine hoşuna gitmez.
– Bu söyledikleriniz basbayağı kıskançlık yani. Erkek karısını ailesinden de kıskanıyor.
– Kadın, ailesinin yanma gidip gelmelerinin ayarını tutturamazsa, kocasına sürekli kendi ailesinden bahseder, onları kocasına örnek gösterirse, kocasının ailesi ile kendi ailesini kıyaslarsa, erkek kıskanır ve eşinin ailesini görmesini istemez, engeller çıkarabilir.
– Ferhat, ailemi görmem hususunda hiç engel çıkarmadı ama benimle annemlere gelmeye pek istekli değil, annemlere giderken her zaman onu götüremiyorum.
– Bir de bu mesele var. Kadın kendi gittiği yetmiyormuş gibi bir de her daim kocasını götürmeye çalışır. Erkek gitmek istemediğinde de ailesinin sevilmediğinden şikâyet eder. Oysa kayınvalideler meselesinde şöyle bir gerçek vardır: Erkeklerin çoğu kayınvalidelerini ve kayınpederlerini severler ama evlerine gitmeyi pek istemezler. Kadınlar da çoğu kez kayınpederlerini sevmelerine rağmen kayınvalidelerine gıcık olurlar fakat evlerine çok giderler.
– Bu büyük bir haksızlık değil mi sizce?
– Hayır, değil. Çünkü erkekler büyüdüğü ve alıştığı yer olduğu için kendi annelerinin evinde rahattırlar. Erkek, annesinin evinde eşofmanlarını giyer, yatar, oturur, canının istediğini yer, Çocukluğundaki gibi biraz şımarıklık bile yapar, kendi evi gibi rahat eder. Oysa kayınvalidenin evinde, damat olarak pek rahat edemez. Onları ne kadar severse sevsin neticede orada misafir hükmündedir. Kayınvalide damadı ağırlamaya uğraştıkça erkek iyice tedirgin olur.
– Burada bir durun işte. Bu nankörlük, başka bir şey değil! Annem Ferhat’la gittiğimiz zaman onu ağırlamak için hep onun sevdiği yemekleri yapıyor, damadının etrafında pervane oluyor; ama Ferhat mutlu olmuyor. Ne zaman “Anneme gidelim…” desem “Yorgunum…” diyor ama kendi annesine gidileceği zaman nedense yorgunluğu geçiyor.
– Az önceki söylediğim sebepten dolayı. Erkek, yorgun geçen bir günün ardından kayınvalideye gitmek istemeyebilir; çünkü orada dinlenemez ama annesine gitmek isteyebilir; çünkü orada dinlenebilir. Bu bir sevgi meselesi değil, rahat etme meselesidir. Mesela bunun tam aksi de olabilir. Huysuz bir annesi fakat rahat davranan bir kayınvalidesi olan erkek ise annesi yerine kayınvalidesine gitmeyi tercih edebilir. Fakat bu istisnadır ve yukarıda anlattığım kaideyi bozmaz: Damatların yüzde doksanı kayınvalideleri tarafından ağırlanmaya çalışıldıkça tedirgin oldukları için fazla gitmek istemez.
– Tamam, diyelim ki ben bu dersi anladım. Anneme giderken onu gelmesi için zorlamayacağım ama aynı anlayışı da ondan beklerim. O da annesine yalnız gitsin o zaman.
– Yine karşılaştırma yapıyorsun. Ben adım atıyorsam, o da atsın veya o adım atmazsa ben de atmam, diyorsun. Bunları söylerken kadın ve erkek fıtratını ve göreneklerimizi göz ardı ediyorsun. Erkekler annelerinin evine eşleri olmadan gitmek istemezler. Bunun birkaç sebebi var. Birincisi: Erkek, yaşı kaç olursa olsun hâlâ kendini çocuk gibi gören ailesine karşı “Ben büyüdüm evlendim, benim bir ailem var, bunu kabul edin…” mesajı vermek ister.
İkincisi, yalnız gittiğinde, ailesine karşı mahcup olur. Söz dinletip de karısını getirememiş zayıf bir erkek gibi görünmek istemez. Çünkü bizim örf ve âdetlerimizde gelin-kayınvalide münasebetleri çok dikkat çeker. Erkek, annesinin evine yalnız gittiğinde altında bir mana aranır. En basiti, gelin onlara tavır almış da gelmek istememiş gibi anlaşılabilir.
– O zaman ben kocamın ailesine her zaman onunla birlikte gitmeliyim ama o benim aileme gelmese de olur, düşüncesini kabul etmem mi gerekiyor?
– Tabii ki erkek karısının ailesine gitmese de olur, demek istemiyorum, arada bir kadının ailesine de birlikte gitmek gerekir, kadının bunu istemesi de normal fakat kadın kocasını sık sık götürmek için de uğraşmamalı ve tatsızlık çıkarmamalıdır. Bu hususta da karşılaştırma yapmamalıdır. Çünkü söylediğim gibi, hayatımızda örf ve âdetlerin belli bir yeri ve değeri vardır. Kendi gidiş-gelişlerini de eşini kıskandıracak kadar yapmamalıdır.
– Ben erkekleri böyle bilmiyordum, çok kıskançlarmış.
– Erkekler, karısının kendini ikinci plana attığı her şeyi kıskanır. Bu bazen kadının işi olur, bazen misafirleri olur. Kadın akıllı davranmalı: Misafirleri ne kadar kıymetli olursa olsun bunu kocasına pek hissettirmemelidir. Kadın annesinin evinden mutluluktan ağzını yaymış vaziyette gelmemelidir. Eğer kadın annesinin evine rahat gitmek istiyorsa tabii ki… Bu mevzularda kadının biraz siyasî davranması yeterlidir. Ailesinin yanma gidip gelmiş olacak, o kadar…
– Yani kadının, kocasına “Hayatımda bir numara sensin…” mesajını her halükârda vermesi gerekiyor.
– Aynen öyle. Karısının gözünde bir numara olmak istemeyecek erkek yoktur. Bu Nasreddin Hoca bile olsa…
– Haftanın fıkrası geliyor galiba.
– Evet. Bu haftaki görüşmemizin sonunu da bir fıkra ile bağlayalım.
Nasreddin Hocayı, gözleri şehladır, diye överek, şaşı bir kadınla evlendirmişler. Akşam olmuş, Hoca bir tabak kaymak getirip, sofraya koymuş.
Kadın şaşı olduğu için:
“Hoca efendi, neden iki tabak aldınız, bir tabak yeterdi.” demiş.
Nasreddin Hoca “Evde bir yemeği, iki görmesinde bir ziyan yok!” diyerek yemeğe başlarken, karısı bu sefer “Hoca efendi, yanındaki adam da kim? İlk akşamımızda bir yabancı ile mi sofraya oturacağız?” deyince Hoca “Yoooo! Hanım bak bu olmadı! Her şeyi iki görebilirsin, ama kocanı bir görmelisin!” demiş.