Sevginin Düşmanları
Kibir nedir, kibir ile ilgili sözler, kibir mevlana, kibir vikipedi, kibir ile ilgili ayetler, kibir ne demek, kibir sözleri, kibir anlamı.
Sevginin en tehlikeli düşmanı kibirdir. Mevlânâ “Haydi, ben bensiz geleyim, sen sensiz gel.” diyor. Şimdi “Sen sensen, ben de benim…” modası var: “Sen bana bunu yapamazsın. Sen bana bunu diyemezsin.” Şeytan, kibri yüzünden Allah’ın rahmetinden kovuldu. Biz de dikkat edelim, kibrimiz yüzünden sevdiğimizin kalbinden kovulmayalım.
Muhammed ibni Hüseyin: “Az yahut çok, insanın kalbine giren kibir, ne miktar ise o miktarda aklından noksanlaştırılır.” diyor.
Sülayman Havais’e: “O bulunduğu müddetçe iyiliğin fayda vermediği kötülük hangisidir? diye soruluyor. Cevap veriyor: “Kibirdir…”
Sevgi ile merhamet, kin ile kibir ikiz kardeştir. Kalbimizde kin taşıyorsak, affedemiyorsak, kibrimizdendir. Kibirli olan kişi eşini de başkalarını da affedemez, yapılan hata nefsine çok ağır gelir. Eğer affedemiyorsak kendimizden korkmamız lazım.
“Kendini mutlu et.” yahut “Kendin için bir iyilik yap.” gibi reklam sloganları ile kibrimiz besleniyor sürekli. Kendimizi çok sevince başkasını sevemez oluyoruz. Oysa insanı güzelleştiren şey Yaradan’ına ve yaratılanlara duyduğu sevgidir.
Sevgisiz insan hırçındır, durulamaz. Sükûna ermek istiyorsak kin ve kibirden arınmış temiz bir kalple sevmeyi öğrenmemiz lazım.
Bir araştırmada mutlu ve mutsuz çiftlerin tartıştığı meseleler araştırılmış. Bir farklılık bulunamamış. Mutlu çiftler de mutsuz çiftler de hep aynı hususlarda kavga ediyorlarmış: Harcamalar, çocuklar, onların yetiştirilmesi, iki tarafın aileleri…
Yani mutsuz çiftler, çok büyük dertleri olduğu için mutsuz olmuyorlarmış.
Mutlu çiftler de hiç kavga etmiyor değiller. Bu kez çiftlerin mutlu ya da mutsuz olmasındaki faktörlerin ne olduğunu araştırmışlar.
Çıkan tablo şu: Sıkıntılar aynı; fakat çareler farklı. Mutlu çiftler hayata güzel bakan, espri anlayışı olan çiftlermiş. Bu yüzden dertlerine kolayca derman buluyorlarmış.
Mutsuz çiftler ise her şeyi gurur meselesi yapıp kendilerini çok ciddiye aldıkları için sıkıntıları yenemiyorlarmış. Yani gurur-kibir mutluluğun baş düşmanı…
Sevginin bir düşmanı da geçmişe dayanan üzüntüler ve gelecek kaygısı. Geçmiş ve gelecek yüzünden şimdiyi yaşayamayan, mutlu olamayanlar çok.
Mevlânâ Hazretleri’nin çok sevdiğim bir sözü var: “Geçmişi ve geleceği yakmadıkça Allah’ı bulamazsın.” Geçmişin davasını güdenlerin ve gelecek kaygısı çekenlerin Allah’ı bulamayacaklarını dile getirmiş. Çünkü geçmişin üzüntüleri ve gelecek kaygısı Rabb’imize güvenmediğimizi gösterir.
Ben bu güzel sözde küçük bir değişiklik yapıp, konuyu mutluluğa bağlamak istiyorum. “Geçmişi ve geleceği yakmadıkça mutlu olamazsın.”
Burada çok hikmetli ve güzel bir beyti de dikkatinize sunayım:
Mâzî ile müstakbele sarf eyleme ömrü,
Hâl ehli için hiçbiri maksûd değildir.
“Geçmiş” deyince illa uzak geçmiş olması da gerekmiyor. Kırk yıl öncesi de beş dakika öncesi de bir saniye öncesi de “geçmiş”tir. Yakın geçmişle de uzak geçmişle de ilgili sorunlar yaşayanlar mutluluğu göz göre göre kaçırıyorlar.
Evliliklerdeki pek çok tatsızlık da geçmişte yaşanan birtakım problemlerin devam ettirilmesi yüzünden oluyor. “Eşim bana şunu yaptı, bunu yaptı, kayınvalidem bana şunu dedi, bunu dedi…” davaları hiç bitmiyor. Hele kadınlar bu meseleler yüzünden ömürlerini yiyorlar. Bugünlerini, hatta geleceklerini mahvediyorlar.
iyilikse de kötülükse de getirene takılıyoruz, göndereni (Yaradan’ı) unutuyoruz. Doğru bir tevekkül anlayışı ile kadere gerçek bir iman ve teslimiyet şart… Geçmişte yaşadığımız her ne ise yaşadık bitti. Alınması gereken dersler varsa alınıp geçmiş bir tarafa bırakılmalı. Sevdiklerimizin hatalarını unutup iyiliklerini hatırlamalıyız. Geçmiş ve gelecek derdiyle bugünümüzü ve sevgilerimizi yok etmemeliyiz.
Sevginin bir düşmanı da hatalarımızı kabul etmeyişimizdir. Sevdiğimizin hatalarını görmek; buna karşılık kendi hatalarımızı görmemek ya da hatalarımız için bahaneler üretmek sevgiyi bitirir.
Kötü huylarımızı kibar cümlelerle süsleyip kendimizi kandırıyoruz. Mesela kadın diyor ki: “Ben çok sabırlı bir kadınım. Bir keresinde kocamla üç ay küstük, barışmak için hiç adım atmadım, sabrettim.” insanoğlu kendi hatalarına çok güzel kılıf uydurabiliyor. Oysa yaptığı sabır değil, kibir ve inattır. Çoğu zaman hatalarımızı görmek istemiyoruz, eğer görüyorsak da kendimizi temize çıkaracak bahaneler bulmakta zorluk çekmiyoruz.
Erkek: “Karım her zaman net konuşmuyor, benim onu anlamamı bekliyor. Bulmaca mı çözüyoruz? Ben uğraşamam, ne söylüyorsa açık olsun.” diyor. Sevgi emek ister, biraz uğraşmak lazım, onda da ayrı bir güzellik vardır. Aşırı olmadıkça naz güzeldir. Fazlası âşığı bile usandırır.
Sevginin bir düşmanı da bize mutluluk için sunulan yanlış reçetelerdir. Sevmek istiyoruz, mutlu olmak istiyoruz; fakat nasıl olacağımızı bilmiyoruz. Dizilerden, filmlerden, Internet’ten mutluluk formülleri anyoruz: “Sevdiğini elde tutmanın 101 yolu” tarzında veya “Onun baş tacı olmanın 10 sihirli formülü” gibi… Fakat bu kadar yol yönteme rağmen, bir türlü mutlu olamayız. O zaman da eşimizi suçluyoruz.
Oysa verilen formüller yanlış olduğu için mutlu olamıyoruz; çünkü formüller yaratılışa ters. Yaratılıştan gelen genetik kodlamaları göz ardı ederek mutlu olamayız. Yaradan, kadın ve erkeği yaratmış, mutluluk reçetesini de göndermiş. Bu yüzden mutluluğu uzaklarda aramaya hiç gerek yok.