Kadın Olmak ve Saçlar…
Kadın olmanın en temel fiziksel özelliklerinden biri de saçlar. Dünyanın her yerinde genelde erkeğin saçı kısa, kadınınki uzun. Saç kadını erkekten görünüş olarak ayırıyor. Kadının saçları biraz da dişil enerjinin sembolü… Saçlar bakımlı olduğunda, kadını daha feminen gösteriyor. Saç deyip geçmeyin pek çok politik mesele, kadının saçını gösterip göstermemesinden kaynaklanıyor. Kadının saçı üzerine sürekli gündem yapılan türban, acaba kadının sahip olduğu dişil enerjiyi baskılamak için kullanılıyor olabilir mi?
Kadınlar saçlarından yoksun olduğunda ya da bunu görünür kılmadıklarında acaba bolluk bereket yaratan dişil enerjilerini de örtüyor olabilirler mi? Ve tüm gezegendeki kuraklığın, doğal afetlerin sadece kadında değil, erkekte de var olan dişil enerjinin baskılanması, erit dişil enerjinin dengede olmayışından kaynaklı olduğu kabul edilebilir mi?
Farklı bir bakış açısından bakabilirseniz, kadın saçı, dişi, enerji ve türban arasında sıkı bir bağlantı olduğunu görebilirsiniz.
Bu bağlantıyı idrak edebilmek için dişil ve eril enerjinin ne olduğunu biraz daha açalım. Böylece, kadının saçını örttüğünde aslında nelerden vazgeçtiğini fark edelim. Dişil enerjisini baskıladıkça neleri kaybettiğini ve nelere nasıl etki ettiğini anlayalım.
Her şey aslında kalem piller gibi iki karşıt kutba sahiptir. Pilin artı ve eksi yönü olmasaydı, sahip olduğu enerjiyi kullanamazdık.
Yin ve Yang’ı duymuşsunuzdur. Siyahın içinde beyaz bir nokta, beyazın içinde siyah bir nokta bulunur. “Her iyinin içinde bir kötü, her kötünün içinde bir iyi vardır.” der sembol aynı zamanda. Ve bu Yin Yang sembolü, eril ve dişil enerjinin dengesini ve uyumunu temsil eder. Yin ve Yang kutuplaşması olduğunda hareket doğar ve bu süreklidir. Aynen piller gibi… Yani biri olmadığında hareket olmaz. Gece olmazsa, gündüz olmaz. Sıcak olmazsa, soğuk olmaz. Sorun varsa, çözüm vardır. Sevgi varsa, nefret vardır. Eylemsizlik olduğu için eylem de içinde barınır. Saldırı varsa, savunma da vardır. Ve tüm bu karşıtlığın birliğini Yin Yang işareti anlatır.
Kadın bedeninde eril, erkek bedeninde dişil enerji vardır.
Yin dişi enerjiyi temsil eder. Yang ise eril enerjiyi… Eril enerji, zihinsel gücü, mantığı, sol beyin işlevini, savaşçılığı, konuşmayı temsil eder. Eril enerji, atak, kontrolcü, rekabet eden tarafımızdır. Dişil enerji ise tam tersi, kabulde olan ve izin verendir. Eril enerji nüfuz eder, dişil ise alıcıdır ve yumuşaktır. Eril enerji aklı mantığı üstün tutar. Yargılayıcı, cezalandırıcı, suçlayan tutumu yansıtır. Dişil enerji, duyguların ve sezgilerin yansımasıdır. Hoşgörü ve affedicilik hâkimdir. Eril enerjide detaylarla tek tek algılayış vardır. Dişilde ise bütünsel bir farkediş. Eril enerji, kâr zarar hesabı yapar, sebep sonuç ilişkisi kurar. Dişil ise hesap yapmadan, yaşamı, doğal bir akış içinde olduğu bilinciyle kabul eder. Eril enerji kuralcı, dişil enerji özgürlükçüdür. Eril enerji, düşünmek tartmak ister; dişil ise sezgilerini, hislerini dinler.
Eril enerji, ahlak, töre, namus kavramlarıyla karar verir, davranır. Dişil ise sevgi bazlı, şefkat duyarak karar verir, davranır. Eril daha çok hüzün, ciddiyet ve çilecilikten beslenir. Dişil kutlama, coşku, sevinçle besler ve beslenir. Gündüz, güneş eril; gece, ay dişildir. Ve ikisi de gereklidir. Eril enerjide çalışarak zorlayarak elde etme varken, dişil enerji niyetin gücüyle tezahür ettirir. Eril enerji hareketi olayları başlatır. İlk adımı atar. İnisiyatif ve sorumluluk alır, ataktır. Sol beyni yöneten eril enerji “AN”da kalmak yerine sürekli analiz ederek, hesap yaparak farkındalığı kaçırır. Genelde çoğu şeye karşı çıkar, güç odaklıdır. Suçu hep başkalarında arar, esnekliği yoktur. Değişimi, duyguları ifade etmeyi, sevgiyi zayıflık olarak görür. Eril enerji baskılandığında agresiflik sergiler. Eril enerjinin en büyük özelliği kadın ya da erkek fark etmez, harekete geçirmektir.
Dişil enerji daha edilgendir, uyum sağlar. Kolay inanır, harekete geçmek için motivasyona ihtiyaç duyar. İzleyen ve gözleyendir. Dişil enerji sağ beyni etkiler. Yaratıcı, özgürlüğe düşkün yönümüzdür. Tutkuların, hislerin, sanatın, estetiğin, yaratıcı enerjinin kaynağı dişil enerjidir. Bilge ve derin tarafı-mızdır. Dişil enerjisi yoğun olan kişiler sevgi odaklıdır. Güçten kaçar. Dişil enerji baskılandığında yaratıcılık dengesini kaybeder. Savaş, terör ve kaos olur.
Kadın erkek hepimizin içinde bu özellikleri sergilememize neden olan eril ve dişil enerji vardır. İkisi birbirini harekete geçirir. Örneğin, bu kitapta okuduklarınıza ilham olan duygular, hisler farkındalıklar dişil enerjimden kaynaklı. Bu kitabı yazmamı sağlayan, gelen ilhamı sözlere döktüren ve beni harekete geçiren ise eril enerjim.
Kadın olun, erkek olun fark etmez. Önemli olan, enerjinizin dengede ve uyumlu olmasıdır. Biri diğerinden asla kötü değildir. Her iki enerjinin de güçlü yönlerini beslemek, yaşamda daha dengeli olmamızı sağlar. Her iki enerjinin de dengesizliği hem kendinize hem de bütüne olumsuz etki eder.
Saçlara geri dönecek olursak; kadının saçı, kaşı sadece bir sembol… Ardında yatan derin manayı kavradığınızda, asırlardır kadının korkutulmasıyla birlikte süregelen dişil enerjisinin baskılanması, gezegenimizin içinde bulunduğu doğal afetlerin, ekolojik dengesizliğin, mutsuz birlikteliklerin, kuraklıkların ve daha pek çok şeyin nedenini açıklıyor.
Sadece kadında baskılanan dişil enerji değil. Erkeğin içindeki dişil enerjinin de dengeden uzaklaşması dünyanın dengesini etkiliyor. Dünyamızın da canlı olduğunu ve üzerinde yaşayan en küçük mikroorganizma ile birlikte her varlığın dünyamızın bir organı olduğunu idrak etmeliyiz. Ve sembol olarak kadın varlığı dünyanın kalp organı, erkek varlığı da beyin organı dersek, ikisi de çok uzun zamandır hasta. Kalp sürekli kriz geçiriyor, beyin de sürekli kanama. Mikroda ne varsa makroda da o vardır. Makroda ne varsa mikroda da o vardır. Acaba son yıllarda artan kalp krizi ve beyin kanaması nedenli, genç yaşta ölümleri, dünyanın hasta olmasının yansıması olarak görebilir miyiz?
Hem kendimizi hem dünyamızı iyileştirmek için eril ve dişil enerjilerimizi dengelemeliyiz.
Konu nereden açılmıştı? Saçtan… Saç deyip geçmeyin. Kadın olmanın sembollerinden saçlarınızı sevin ve görünür kılın.
Saçlarım
Kendi kendime yaptığım bir meditasyonumda hatırlamıştım. Okulda bitlendim diye annem bana sormadan, saçlarımı kısacık kestirmişti berbere… Küçük bir kız çocuğu olarak saçlarımın kesilmesinden bu kadar etkilendiğimi bilmiyordum. Meğerse dişiliğimin sembolü, bana sorulmadan, fikrim alınmadan uğramış berberin gazabına daha 4-5 yaşlarında…
Sonra ortaokul zamanımı hatırladım. Özenerek yaptığım saçlarım, matematik öğretmenimin dikkatini çekiyordu. Belki de içten içe, zayıf cansız saçları olduğu için benimkileri kıskanıyordu. Olur ya, hepimiz insanız, tüm duygularımız insan olmanın bir parçası. Hepsi doğal. Sözlüye kalktığımda, soruları cevaplayamayınca, sınıftaki tüm arkadaşlarımın içinde, “Saçlarınla uğraşmasını biliyorsun, saçlarınla uğraşacağına derslerine çalış.” demişti. O günden sonra sabahları keyifle yaptığım saçımın, önündeki dolmanın son günüydü. Bir daha hiç eskisi kadar iyi olmadı matematik dersim. Fark ettim ki ergenlik çağındaki genç bir kız için saçları çok önemli. Belki de dişil enerjisiyle temas etmesinin aracı saçları. Ve enerji bilinçsizce yapılan söylemlerle işte böyle küçük yaşlardan baskılanıyor.
Annemin sık sık anlattığı klasik bir hikâye vardı. “Hande her işini kendi başına yapar.” hipnozunu aldığım bir hikâye… Hikâyenin saçlarımdan vazgeçmemem ile ilgili olması da ilginç. Benden 3 yaş küçük erkek kardeşim ilkokula başlayınca annem, “Hande’cim sabahları ikinizi de okula hazırlamam, önlüklerinizi giydirmem, kahvaltınızı ettirmem, senin saçlarını taramam zor; yetişemem. Gel kızım saçlarını kestirelim.” diyordu. Saçlarından vazgeçmek istemeyen küçük Hande ise, “Ben kendi saçımı tararım, toplarım.” diye çözüm üretiyordu. Belki de bilinçaltım o zamandan kaydını aldı. “Her şeyi kendim yaparım ve yaparsam güvende olurum, sevdiklerimi, istediklerimi koruyabilirim.” kaydını… Yaşamımızı şekillendiren, eylemlerimizi, davranışlarımızı belirleyen kayıtlarımızı almamız ne kadar basit değil mi? Yıllarca her işimi kendim yaptıkça, bu hikaye gündeme gelir, annem tarafından anlatılırdı. Ve hem bu hikâyeden hem de her işimi kendi başıma hallediyor olmaktan övgüler topladım. Egom öyle beslenmiş ki her işimi kendimin yapmasından… Her işini kendi yapan, sürekli eylem halinde olan, erkek gibi bir kadın olduğumun farkındalığına vardığımda çocuklukta aldığım kaydımı da hatırladım. Farkına varınca öncelikle güç gerektiren erkek işlerini bir bir bırakmaya başladım. Ya sevgilimden ya da bir erkek arkadaşımdan yardım istemeye başladım. Ne kolaymış, ne rahatmış her şeyi kendim yaparımdan vazgeçmek… Ve birinin senin için bir şeyler yapmasının rahatlığını, keyfini sürmek… Kadın Olmak!
O zamanlar hiç bilmiyordum bir gün kadınların içlerindeki tanrıçayla tanışmaları için çalışmalar yaptıracağımı… Kadın Olmak kitabımı yazacağımı… Yaşam amacın ne ise, senaryo ona göre yazılıyor, oyuncular rollerini ona göre oynuyor ve film bu amaca göre kurgulanıyor. Film ilerledikçe matematik öğretmeninin, annenin, berberin hatta bitlerin bile rolünün farkına varıyorsun. Aaa bundan dolayıymış diyorsun.
Saçlarıma geri dönecek olursak, harikalar… Kuaförde olduğum zamanlar en keyifli zamanlarımdan… Dişil enerjimin fiziki yansımaları, saçım, kaşım, tırnağım tüm bedenim kutsal bir mabet ve bu mabede bakmak şahane…
Kadın bedeninde olmak, kadın olmak muhteşem…