Çocuklarda kötü beslenme astıma neden olur mu?
Alerjik hastalıkların ortaya çıkışında genetik/çevre etkileşiminden söz etmeye devam ederken, bir insanın çevreyle en çok besinler yoluyla temas ettiğinin altını çizmek gerekir.
Yaşamak için beslenmek zorundayız. Ancak vücudumuzun yaşamını sorunsuz sürdürebilmesi için doğru besinler tüketmeliyiz. Bu anlamda sorumluluğumuz olduğunu kabullenmeyi, sağlıklı beslenme konusunda bilinçli hareket etmeyi kendimize ve çocuklarımıza borçluyuz.
Özellikle çocuk beslenmesinde erken dönemde önlem almak birçok hastalıkta olduğu gibi alerjiyi de ortaya çıkmadan durdurabilmek adına büyük önem taşır. Bu açıdan bakacak olursak vücudumuzun besinlerden nasıl etkilendiğini bilerek yola çıkmalıyız.
Öncelikle “Yanlış beslenme vücudu paslandırır” diyerek konuya girebiliriz.
Vücudun paslanması (oksidasyon) ne demektir?
Yaşamımızı sürdürürken vücudumuzda bir hasar olduğunda o hasarın onarılması veya vücuda giren bir bakterinin yok edilebilmesi için yakıcı özellikteki oksijen kullanılır. Bu işleme oksidasyon denir. Dolayısıyla oksidasyon normal vücut çalışması sırasında olmazsa olmaz bir işlevdir. Ancak bu doğal işlev sırasında ortama bazı atık maddeler salınır. Bu atık maddeler (serbest radikaller) eğer vücutta antioksidan denilen savunma mekanizmasıyla yeterince bertaraf edilemezse, bir demirin paslanmasını veya elmanın kararmasını andıran bir doku hasarına neden olur.
Normal şartlarda oksidasyon ve antioksidan savunma mekanizmalarımız birbirini dengeleyerek sorunsuz çalışır. Ancak bazı etkenler bu paslandırıcı atık maddelerin oluşumunu artırır. Hava kirliliği, radyasyon, sigara dumanı, ev içinde kullanılan kimyasal esaslı temizlik ürünleri, boyalar, ahşap eşya yapımındaki cilalar, kişisel bakım ürünlerinin içinde yer alan petrol ürünleri, böcek ilaçları, stres, alkol ve hatta fazla güneş vücutta fazladan oksidasyona neden olur.
Özetle; modern yaşam ne yazık ki insan vücudunun oksidasyon sonucu ortaya çıkan bu atık maddelerle (serbest radikaller) daha fazla hasar görmesini beraberinde getirir. Eğer biz modern yaşamın getirdiği bu yükü daha fazla antioksidan, vitamin ve mineral alarak desteklemezsek hücrelerimiz hızla yaşlanmaya, paslanmaya ve bozulmaya başlar. Sonuç alerji ve astım olmak üzere karaciğer, kalp hastalığı, şişmanlık, hatta kanserde artış şeklinde ortaya çıkar.
Vücudumuz antioksidan maddeleri en çok taze meyve ve sebzelerden alır. Ancak günümüzde yediğimiz içtiğimiz çoğu gıdanın içerdiği doğal antioksidanlar maalesef 30 yıl öncesine göre üçte bir oranında azalmış durumdadır. Bunun yanı sıra eskiye oranla daha fazla ihtiyaç duyulan sebze meyve gibi gıdaların çocuk beslenmesinde gittikçe daha az yer tuttuğunu da düşünürsek alerji ve astımdaki bu artışa hiç şaşırmamak gerekir.
Peki, çocuk beslenmesinde bu dengeyi bozacak ne gibi hatalar yapılmaktadır?
Çocuk beslenmesi gittikçe doğallıktan uzaklaşıyor!
Çocuklar maalesef artık sabahları peynir, ekmek, yumurta, salatalık ve meyve yerine kakaolu fındık ezmesi, hazır paketli mısır gevreği, hazır kek, poğaça gibi besleyici değeri olmayan gıdalar tüketiyorlar. Tencere yemeği yerine tost, hamburger, lahmacun ve dö-ner-ekmek gibi hazır gıdalara yöneliyorlar.
Yapılan araştırmalar, haftada üç veya daha fazla hamburger tüketen çocukların tüketmeyenlere oranla astıma yüzde 40, alerjik egzamaya yüzde 70 daha fazla yakalanma riski olduğunu gösteriyor. Haftada üç veya daha fazla taze sebze meyve tüketiminin çocuk ve ergenlerde alerji ve astıma karşı koruyucu etkisi olduğu biliniyor.
Şişmanlık (obezite) astıma yol açar mı?
Hazır ve paketli gıda tüketimi çocuklar için boş kalori anlamına gelir. Zaten artık sokakta oyun oynamaktan çok uzak olan zamane çocukları, fiziksel aktiviteden yoksun bir hayat geçirirken bir de yakarmadığı bu kalorileri fazlasıyla aldığında şişmanlık (obezite) kaçınılmaz olur.
Hepimizin bildiği gibi şişmanlık başlı başına bir sağlık sorunudur. Ancak bilinmeyen özelliği, astımı da beraberinde getirmesidir. Araştırmalar, şişman (obez) ve fazla tartılı çocukların normal kilo ve boydaki çocuklara kıyasla daha fazla astım teşhisi aldığını ortaya koymaktadır. Bu ilişkide en önemli dayanak noktası, kötü beslenme ve obezitenin reflüye yol açmasıdır.
Reflü, çocuklarda çoğu kez sessiz seyreder ve maalesef bir gün astım atağıyla karşımıza çıkabilir. Reflü hastalığı sadece bir mide sorunu değildir. Mideden yukarı yemek borusunu geçerek çıkan asit soluk borusuna, oradan burun boşluğuna ve akciğerlere kaçarak tekrarlayan ve uzun sürede geçmeyen öksürük dönemlerine, sinüzite, astıma ve hatta halk arasında yalancı difteri veya krup olarak bilinen bir boğaz hastalığına yol açabilir.
Reflü ile astım ilişkisine ve bu kısırdöngünün kırılması için yapılması gereken beslenme değişikliklerine ilerleyen bölümlerde daha ayrıntılı olarak değineceğiz. Ancak şu anda bilmemiz gereken şey, tek başına kötü beslenmenin çocukta astım gelişmesine neden olabileceğidir. Çocukların beslenmesini düzeltmek ve onları daha çok fiziksel aktiviteye yöneltmek alerji ve astımdan uzak durmak için yapılabilecek en temel korunma yöntemidir.
Çocuklarımızı yasak kavramından uzak tutarak, sağlıklı beslenmenin nasıl olması gerektiği yönünde eğitmek, bazı temel beslenme alışkanlıklarını değiştirip ailece bu değişikliğin arkasında durmak ve çevrenizde de bu alışkanlıkları yaymak için girişimlerde bulunmak hem kendiniz hem de genel toplum çocuk sağlığı için yapabileceğiniz en anlamlı hareket olacaktır. Kitabın ilerleyen bölümlerinde alerji ve astımdan korunmak için çocuklarımızın “mahrum kaldığı” sağlıksız gıdalar ve abur cuburlar yerine onlara sunabileceğiniz alternatif yemek mönüleri bulacaksınız. Çocukların bu gıdaları tatmalarını sağlamak ve sabırla sevmelerini beklemek gerekir. Unutulmamalıdır ki bir gıdayı sevmek için en az 10 kez tatmak gerekir.