Çocuklarda Alerji
Bağışıklık sistemimizi tanıyarak geldiğimiz bu noktada dünyada alerjik hastalıkların artışından sorumlu olduğu düşünülen “aşırı temizlik/Hijyen Teorisi”ni daha iyi anlayabilmek mümkün olacak diye düşünüyorum.
Hijyen Teorisi’ne göre, çocuklar ne kadar çok mikroptan uzak yaşarsa, alerjik hastalıkların görülme riski de o kadar artar. Bu düşünce, çiftlikte yaşayan ve hayvanlarla, toprakla çok sık temas eden çocuklarda daha az alerji ve astım geliştiği gözleminden kaynaklanmıştır.
Bunun üzerine çiftçi çocukları daha yakından incelendiğinde, toprak ve hayvan temasının bağışıklık sistemini alerji karşıtı çalışan T1 kanat yönünde çalıştırdığı tespit edilmiştir. Bu etkinin de toprakta ve hayvanlarda bulunan bol ve çeşitli mikroplar sayesinde olduğu anlaşılmıştır. Çiftçi çocuklarının hangi kaynaktan en çok mikropla temas ettiği araştırıldığında ise bunun en çok pastörize edilmemiş çiğ süt tüketimiyle ilgili olduğu bulunmuştur. Ancak yakın zamanda yapılan çalışmalar, sadece hayvanlarla değil, zengin ve çeşitli bitkisel florayla ne kadar çok temas edilirse alerjinin o kadar az görüldüğünü göstermektedir.
Benzer şekilde çocukluk hastalıklarına karşı aşılama yapılmayan çocuklarda daha çok enfeksiyon geçirme sonucunda alerjik hastalıkların daha az görüldüğü ortaya çıkmıştır. Bu etkinin temelinde hepatit A, kızamık, tüberküloz gibi hücre içi zararlı maddeyle savaşmaktan sorumlu T1 sistemi zorunlu olarak çalıştıran enfeksiyon hastalıklarının doğal yoldan geçirilmesinin yattığı düşünülmektedir.
Özetle, Hijyen Teorisi, şehir ortamında ve doğadan uzak yaşamla birlikte yaygınlaşan aşılama programlarının bir yandan çocukları mikrobik enfeksiyon hastalıklarına karşı korurken, diğer yandan onları alerjiye yatkın hale getirdiğini söylemektedir.
Sezaryen doğum alerjiye neden olur mu?
Vücutta bağışıklık sisteminin T1 ve T2 kanatlar arasında dengeye oturmasından sorumlu T regülatuar-dengeleyici sistemin sağlıklı bir yaşam için ne kadar önemli olduğundan söz etmiştik. İşte bu noktada dengeleyici sistemin nasıl işlediğine biraz göz atmakta fayda olduğunu düşünüyorum.
Bağışıklık sistemini dengeleyici sistem (T3 sistem) büyük oranda vücudun dost bakterileri tarafından geliştirilir. Belki birçoğunuzun bilmediği bir gerçek var ki o da vücudumuzda bizimle dost, hastalık yapmayan milyonlarca mikrop olduğudur. Bu mikroplara “sağlıklı flora” adı verilir. Flora mikropları vücudun dışarı açılan alanlarında yer alır. Büyük kısmı bağırsaklarda yaşar. Az bir kısmı da burun, boğaz, kulak yolu, ciltte ve kadınlarda vajinada bulunur.
Bağışıklık sisteminin büyük bir kısmı da bağırsaklarda yer alır. Günümüzde sağlıklı bir bağışıklık sisteminin gelişimi için vücudun dost bakteri dengesinin büyük rol oynadığı bilinmektedir.
Kadınlarda dost vajina mikropları, dost bağırsak mikroplarının devamı şeklindedir. Annenin bağırsak florası sağlıklı olursa, vajina florası da sağlıklı olacaktır. Eğer normal yoldan doğum gerçekleşmişse, bebek dünyaya gelirken annenin doğum kanalında sağlıklı vajina bakterileriyle temas eder. Annenin sağlıklı flora mikropları bebeğe de yerleşirse, bebeğin bağışıklık sistemi dengeli çalışmaya başlar.
Ancak eğer sezaryen doğum gerçekleşirse, bebek steril mikropsuz bir ortamda dünyaya gelir, ilk mikrop teması emzirme yoluyla annenin bağırsak mikroplarıyla değil, cilt mikroplarıyla olur.
Sezaryen doğum bağışıklık sistemine iki yönde olumsuz etki eder. Birinci olumsuz etki, ameliyathanede steril ortamda dünyaya gelmek, bebeğin anne karnındayken hiç çalışmamış olan, mikroplarla mücadeleden sorumlu T1 bağışıklık sisteminin zayıf kalmaya devam etmesine neden olmasıdır.
ikinci olumsuz etkisi ise bebeğin dengeleyici T hücre sistemini oluşturacak dost bağırsak mikroplarının annenin sağlıklı bağırsak/vajina mikropları yerine annenin cilt florasından meydana gelmiş olmasıdır.
Bugün için bebeğin bağırsaklarında anneye ait sağlıklı bağırsak/ vajina bakterileri yerine annenin cilt bakterilerinin baskın olduğu bir bağırsak florası gelişmesinin T dengeleyici sistemin anormal çalışmasına neden olduğu düşünülmektedir.
insanlarda dost bağırsak bakterilerinin sağlıklı ve dengeli kalmasını sağlayan birçok etken söz konusudur. Sağlıklı dost bakterilere sahip olmanın önemini ve yollarını bağışıklık güçlendirici beslenme bölümünde ayrıntılı olarak ele alacağız. Ancak şunu unutmamalıyız ki; bebek normal doğumla dünyaya gelse bile annenin bağırsak/vajina bakterileri sağlıklı ve dengeli değilse bebekte de sağlıklı bir bağırsak florası gelişemez. O yüzden gebelik öncesi annenin durumun farkında olması ve kendi sistemini dengelemesi gerekir. Bu noktada alerjinin anne karnında şekillendiği gerçeğiyle bir kez daha karşı karşıya kalıyoruz.
Toplumdaki genel bilginin aksine, anne karnındaki etkilenme sadece genetik yoldan olmaz. Genetik yapı aynı zamanda çevreyle şekillenir. Dolayısıyla anne karnındayken bunu etkilemek bir yere kadar bizim elimizde diye düşünüyorum.
Anne karnındayken bebeğin bağışıklık sistemi başka nelerden etkilenir?
Annenin henüz hamileyken çiftlik ortamıı da yaşaması, solunum yoluyla mikroplara ve yan ürünlere maruz kalması bebekte alerji gelişimini azaltan bir etken olarak görülmektedir. Benzer şekilde annenin sindirim kanalından çiğ süt tüketmek yoluyla sağlıklı canlı mikroplar alarak sağlıklı bir bağırsak/ vajina mikrop dengesine sahip olmasının, doğan bebekte alerji ve astımı engellediği görülmektedir.
Alerjiden korunmak için Hijyen Teorisi’ni gündelik yaşama nasıl sokmalıyız?
Bebek doğduktan sonra T1 sistemi kuvvetlendirecek, ancak diğer yandan da enfeksiyon hastalıklarından korunmasını sağlayacak bir yaklaşım nasıl olmalıdır? Öncelikle bu sorunun bilim çevrelerinin aklını meşgul etmeye devam ettiğini bilmenizi isterim. Hekimliğin felsefesi “Önce zarar verme!” prensibine dayandığı için çocukları mikropların içine atıp enfeksiyon riskine sokmak doğru değildir. Hele de günümüzde bağırsak enfeksiyonu ve ishal nedeniyle bebek ölümlerinin hâlâ büyük bir sorun olduğu göz önünde bulundurulursa, bu yaklaşımı daha temkinli bir şekilde yaşantımıza sokmak en doğrusu olacaktır.