Kızılcık ve Procyanidin
KIZILCIKLA HİNDİ BİRBİRİNE ÇOK YAKIŞIR. KIZILCIKLA İNSAN DA. MERAK ETMEYİN, yamyamlığı öne sürüyor değilim. Yalnızca kızılcığın sağlığa faydalarının bilimsel değerlendirmesini öne sürüyorum.
Kızılcık suyu deyince akla ilk gelen “idrar yolları enfeksiyonu”dur. Kadınların çoğuna ve birçok erkeğe sık sık idrara çıkma ve bununla birlikte idrar yollarında iltihaplanma olduğuna işaret eden yanma hissi tanıdık gelecektir. Artık antibiyotikler bu sorunu çözüyor ama önceden insanlar ne yapardı? “Sistemi sıvıyla temizlemek” mantıklı bir yaklaşım gibi görünüyordu. Herhalde bunun için türlü türlü içecekler denenmiştir ancak 1800’lü yılların ortalarında halk ilaçları ile ilgili yazılan kitaplar kızılcık suyunun kullanılmasını öneriyordu. Kulaktan kulağa dolaşan öykülere dayanılarak kızılcık suyu idrar yolları enfeksiyonunu tedavi etmek ve önlemek konusunda hatırı sayılır derecede ün yapmıştı.
İdrar yolları enfeksiyonuna neden olan bakteri bulununca bilimadamları, kızılcık suyunun verdiği rahatlamayı sağlayan olası mekanizmaları araştırmaya başladı. Bakterinin barınmasını önlemek için idrarın asitlendirilmesinin yanında kızılcığın bileşenlerinden biri olan hipürik asidin antibakteriyel etkisi birer olasılıktı. Ancak kızılcık suyunun işe yaradığını açıkça kanıtlamadan bunu nasıl başardığını anlatmaya çalışmak, at arabasını atların önüne bağlamaya benziyordu. Sonunda, 1994 yılında, Harvard’lı araştırmacılar buna uygun bir klinik çalışma yaparak iddiaları sağlamlaştırmaya karar verdi. Orta yaşın üzerinde 153 kadını takibe aldılar ve yarısına her gün 285 mililitre kızılcık suyu içirilirken diğer yarısına içinde kızılcık olmayan benzer bir içecek verildi. Kızılcık suyu içen kadınların idrarında enfeksiyona yol açması beklenen bir bakteri seviyesine sahip olma oranında yüzde 58 azalma görüldü. Sonradan öğrendik ki, bunun nedeni ne idrarın asitlenmesi ne de hipürik asidin antibakteriyel etkisiydi. İdrar yollarına bakterinin yapışmasını engelleyen bileşenlerdi.
Bakteriler, dokulara yapışıp besinleri daha hızlı emmelerini sağlayan, yapışkan bir madde üretir. Bu moleküller idrar yollarını oluşturan epitelyal hücrelerin bazı reseptör bölgelerine yerleşir. Yale Üniversitesi araştırmacılarının 1994 yılında ustalıkla ortaya koydukları gibi kızılcığın içindeki bileşikler bu reseptörleri bloke eder. Daha sonra günde 115 mililitre kızılcık suyu içirilen gönüllülerden idrar örnekleri alındı. Dört ila altı saat sonra yeniden idrar alındı ve genellikle idrar yolları enfeksiyonundan sorumlu olan E. coli bakterisi in-kübe edildi. Deney, 230 mililitre meyve suyu ile tekrarlandı. Bundan bağımsız olarak bir insanın idrar kesesinin astarından alınan hücrelere kültür yapıldı ve bu idrar örnekleriyle karıştırıldı. Şu işe bakın ki, kızılcık suyu içen kadınlardan idrar örneği alındığında bakterinin hücrelere o kadar da etkin olarak yapışmadığı görüldü! Daha da ötesi, meyve suyundan ne kadar çok tüketilirse hücrelere yapışan bakteri sayısı o kadar azalıyordu. Bu sonucun elde edilmesini sağlayanın meyve suyunun içindeki hangi madde olduğu kesin olarak belirlenmese bile trimer procyanidin olarak bilinen maddenin bundan sorumlu olduğuna dair yorumlar var.
Bu procyanidinler idrar yolları sorunlarını önlemekten çok daha fazlasını yapabilir. Ülser türlerinin çoğuna Helicobacter pylori bakterisi neden olur. İşte, procyanidinler bu bakterilerin mideyi hasta etmesini de önler. Çin’deki araştırmacılar yüksek miktarda Helicobacter enfeksiyonuna sahip bir popülasyon seçtiler ve plasebo kontrollü çift-kör bir çalışmada 97 kişiye 90 gün boyunca 500 mililitre (iki bardaktan biraz fazla) kızılcık suyu verdiler. Diğer 92 kişiye de plasebo verildi. H. pylori bakterisinin kızılcık grubunda 14 kişide, plasebo grubunda ise yalnızca beş kişide yok olduğunu gözlemlediler. Arada çok da sarsıcı bir fark yok ancak bu yine de anlamlı bir fark, hele ki antibiyotiklerde karşılaştığımız direnç sorunlarını düşünecek olursak.
Kızılcık, Streptococcus mutam bakterisinin dişlere yerleşmesini engelleyerek çürük oluşumunun azalmasına bile katkıda bulunabilir. Şekeri sindiren bu bakteriler dişlerin minesini aşındıran asitlere dönüştürürler. Rochester Üniversitesindeki araştırmacılar, diş minesinin yapıldığı madde olan hidrok-siapatiti kaplamak için kızılcık suyunu kullanınca bakterilerin yapışmasına karşı belirgin bir koruma özelliğiyle karşılaştı. Kimse ağzınızı kızılcık suyuyla çalkalam*ıızı önermiyor. Piyasadaki kızılcık sularının çoğu genellikle şeker katkılıdır ki bu da ne dişler için ne de bedenin diğer yerleri için iyidir. Saf kızılcık suyu içebilirsiniz, tadı bir hayli ekşidir. Bu nedenle araştırmacılar kızılcığın içindeki aktif maddeleri ayrıştırıp bunu kapsül olarak kullanılabilir hale getirmeye çalışıyor.
Kızılcığın bakteriler üzerinde etkili olmaktan daha da fazla faydası dokunabilir. Batı Ontario Üniversitesi nde 24 dişi fare 12 hafta boyunca normal bir şekilde beslendi. Başka 24 fareye de su yerine kızılcık suyu içirildi ve diğer 24 fareye yiyeceklerinin yüzde birini oluşturacak şekilde kızılcık posası ile desteklenmiş bir beslenme biçimi uygulandı. Bir hafta sonra hayvanların meme bezlerine bir milyon meme kanseri hücresi enjekte edildi. Bu fareler, risk taşıyan bir bağışıklık sistemine sahip olmaları için genleri üzerinde çalışılmış özel bir cinsti ve hepsi de kansere yakalandı. Ancak sıradan laboratuar yemeği yiyen farelere göre kızılcık suyu içenlerin kanser olmaları iki hafta, kızılcık posası yiyenlerin ise dört hafta daha uzun sürdü. Otopsiler, kızılcık yemenin akciğerlere ve lenf nodüllerine yayılan tümör sayısında azalma sağladığını gösterdi. Daha da iyisini duymak ister misiniz? Prens Edward Adası Üniversitesindeki araştırmacılar kızılcığın darbe sonucu oluşan beyin hasarlarına karşı bile koruma sağladığını ortaya koydular.
Bir bardak kızılcık suyu doldurmaya mı gidiyorsunuz? Şimdi de kötü haberlere hazırlayın kendinizi. Kızılcığın içinde bazı ilaçların parçalanması için kullanılan enzimleri engelleyebilecek bileşimler var. Coumadin (sık kullanılan bir “kan sulandırıcı”) hakkında kızılcık tükettikten sonra bazı pıhtılaşma bozukluklarına yol açtığına dair bir sürü rapor yazılmıştır. Riske girmemek için en iyisi Coumadin kullanırken tüketilen kızılcık suyu miktarını sınırlı tutmaktır. Bir şey daha… Araştırmacılar, kokuların erkekleri cinsel açıdan tahrik etme konusundaki yetenekleri üzerinde çalışırken en baştan çıkarıcı kokunun lavanta ve balkabaklı turtanın birleşimi olduğunu buldular. En az baştan çıkarıcı olan ise hangisi dersiniz? Kızılcık!