HIV Virüsü Evrim Geçiriyor
Daha az ölümcül, daha az bulaşıcı
AIDS aslında yaklaşık 100 yıldan bu yana var. Oxford Üniversitesi araştırmacıları ilk çıkış noktası aralığını 1909-1930 yılları olarak belirlemişlerdi. Bu araştırma öyle kapsamlıydı ki bilim insanlarının zaman içinde daha fazla bulgu elde etmelerini de sağladı. Veriler virüsün gün geçtikçe zayıfladığını ve daha az bulaşıcı hale geldiğini gösteriyor.
Araştırmacılar, AIDS tedavisinde bağışıklık sistemini kontrol altında tutmak için kullanılan ilaçların HIV virüsünü yavaşlattığını, böylece etkisini zaman içinde azalttığını düşünüyorlar. Bizler son zamanlarda eskisi kadar sık duymuyor olsak da, geçtiğimiz 30 yılda 40 milyondan fazla ölüme sebep olan virüs, şu anda hala 35 milyon insan üzerinde taşınmaya devam ediyor. Çok yıkıcı bir virüs olmasının nedeni hızlı mutas-yon geçiriyor, bu sayede kendini sürekli yenileyebiliyor oluşuydu. Böylece bağışıklık sisteminin tüm hamlelerine karşılık verebilir hale gelmişti. Ama birkaç vakada, onunla tek başına savaşabilen güçtü bir bağışıklık sistemi karşısında etkisiz kaldığı da görüldü.
Araştırma sonuçları, bu şanslı hastalarda virüsün çaresiz kalıp yeni bir hayatta kalma mekanizmasıgeliştirmeye zorlandığını gösteriyor.
Bu son mutasyon, kendini kopyalama becerisinden ödün vermesi anlamına geliyor.Araştırmacılardan Philip Goulder; “Ya pes edecek ya da kendini daha önce hiç denemediği bir şekilde değişime uğratacaktı. Tabii ki pes etmedi. Ama karşılığında çok büyük bir ödün verdi. Bu da onun bazı vakalarda AIDS’e dönüşme şansını yitirip başkalarına bulaşmasına engel oldu” diyor. Zaten en hızlı yayıldığı dönemlerde, bazı virologlar bu durumun kaçınılmaz olduğunu çünkü virüsün sürekli mutasyona uğradığını söylemekteydiler.
Araştırma grubu, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Botswana’da HIV virüsüne sahip 2.000 kadını incelemeye alıp farklı mutasyonları ortaya çıkardı. Güney Afrika ülkeleri virüsün çıkış noktası. Ancak Güney Afrika Cumhuriyeti’ne diğer ülkelerden 10 yıl sonra ulaştı. Dolayısıyla Botsvvana’da daha uzun süre yayıldığından, burada daha fazla mutasyon geçirme şansına sahipti.
Kanımızda ‘insan lökosit antijen sistemi’ (HLA) denilen bazı proteinler mevcut. Araştırmada özellikle bu proteinler hedef alındı çünkü bağışıklık sisteminin hangi proteinlerin kendisine ait, hangilerinin dışarıdan gelen bir tehdit olduğunu anlamasını sağlıyor. HLA proteininin HLA-B*57 adlı formuna sahip olan bireyler HlV’e karşı koyma gücüne sahipler. Virüs bu bedenlere yerleştiğinde yavaşlıyor.
Sonuçlar, Botswana’daki kadınlarda virüsün çok fazla mutasyon geçirdiğini ve HLA-B*57’ye adapte olduğunu fakat bu son çabayla birlikte kendi kendini zayıflattığını gösterdi. Diğer taraftan, Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki kadınlarda HLA-B*57 ile baş edemediği, riskli mutasyonu seçmek yerine kendini kopyalamaya devam ederek AIDS’e dönüşüp yayılabildiği görülüyor.
İki ülke kıyaslandığında, Botswana’da etkisini şimdiden yüzde 10 oranında yitirdiği anlaşılmakta. Bu, HIV gibi son derece ölümcül bir virüs için oldukça büyük bir gerileme. Dahası, değişim büyük bir hızla devam etmekte. Tabii bu sonuçlar, uygulanan tedavilerin daha büyük bir başarı oranına sahip olmaya başlayacağını da gösteriyor. Uzmanlar şimdi ona karşı hiç olmadığımız kadar büyük bir avantaj yakaladığımızı söylüyorlar. Virüsü tamamen sonlandırmak için zekice bir plan yapılmış: Kendini hala kopyalayabilen en güçlü hali, mevcut yöntemlerle tedavi edilmeye devam edilecek. Ancak zayıflamış olan formuna aynı yöntemle müdahale edilmeyecek. Bu da virüsü kandırarak, kendisiyle savaşılmayan durumu; yani daha zayıf olduğu formu tercih etmesini sağlayacak.
TUNA EMREN