Salgın Hastalık Nedeniyle Teknolojinin Kullanım Alanları
Rockefeller’dan yeni ölümcül hamle
Çok sayıda makale ve konuşmada dile getirdiklerimiz, pek çok kimse tarafından bir ‘komplo teorisi’ olarak algılanıyor. Dünyanın en zengin Siyonist ailelerinden biri olan Rockefeller Ailesine ait Roçkefeller Foundationın (Rockefeller Vakfı) 1 Haziran 2010’da yayımladığı rapor’47, küresel güçlerin planladıkları komploya ait bilgileri bile yayımlamaktan çekinmediklerini göstermesi bakımından son derece manidârdır. ‘Scenarios for the Future of Technology and International Develop-ment’ başlıklı raporda anlatılanlar bile, insanlığın ne tür bir kirli düşünce ve eylemle karşı karşıya kaldığını göstermesi bakımından yeterlidir. Raporun sunum kısmını kaleme alan Rockefeller Vakfının Başkanı Judith Rodirie göre bu rapor, olgular üzerine oturtulmuş, geleceğe dair detaylı anlatımlardan oluşuyor. Rodin, bu senaryolar üzerinde gelecekte insanlığı bekleyen olası kriz noktalarını tespit edip, onlara hazırlıklı olmak istediklerini belirtmiş. Sonuçta vakfın İnsanî yardım üzerine yoğunlaştığını ve hâlihazırdaki kaynaklarını insanlık yararına etkin bir şekilde kullanabilmek için bu tür öngörülere sahip olmaları gerektiğini savunuyor. Ne kadar masumane değil mi? Sahi Siyonistler ve kapitalistler insanlığın geleceği konusunda ne zamandan beri bu denli hassaslar? Senaryo adını taktıkları bu kirli planların yer aldığı raporda ‘büyük bir felaketten’ söz ediliyor. Acaba Rockefeller’i endişeye sevk eden bu felaket ne olabilir?
Raporda yer alan senaryoya göre, dünya HİNİ virüsünden daha tehlikeli bir virüs ile karşı karşıyaymış. Vahşi kazlardan bulaşan virüs, en hazırlıklı ülkeleri bile dize getirecekmiş. Alınan hiçbir tedbir de virüsün yayılmasını engelleyemezmiş. Daha şimdiden dünya nüfusunun beşte biri bu virüsü kapmış. Sadece yedi ay gibi bir sürede, sekiz milyondan fazla insan bu virüs yüzünden ölecekmiş. Virüs en çok Afrika, Güneydoğu Asya ve Orta Amerika’da etkin olacakmış. Ne hikmetse ölenlerin çoğu gençler olacakmış. Çin gibi bazı ülkeler hafif yaralarla kurtulacakmış. Çünkü -despotik- Çin yönetimi, caydırıcı karantinalar uygulayacakmış. Ulusal liderler hastalıkla baş edebilmek için daha otoriter davranmaya başlayacaklarmış. Hastalık geçtikten sonra da, ellerindeki bu gücü artırılmış iktidarı gönüllü olarak bırakmak istemeyeceklermiş. Yeni güç nedeniyle, teknolojinin gelişimi de durak-sayacakmış. Gelişmiş ülkelerden, gelişmekte olan ülkelere doğru kayan teknoloji, yeniden gelişmiş ülkelerin eline geçecekmiş.
Bizim ‘miş’ diyerek aktardığımız bu olay, aslında hiç de yabancı olmadığımız, bildik senaryolardan biri. Bu raporu ilginç kılan, bunun fütursuzca daha baştan ilan edilmesi. Çünkü geçmiş planlarda genellikle bunlar gizlenir, ancak gizli sırların deşifre olması durumunda konuşulur, sonra da herkes buna ‘komplo teorisi’ derdi. Ancak bu plan bize ‘domuz gribi fiyaskosu’ yaşayan küresel güçlerin strateji değişikliğine gittiğini de gösterir. Bu kez, komplo teorisi dememizi gerektiren bir durum olmayacak, çünkü Rockefeller Vakfı gibi, insanların refahı(!) için çalışan bir vakıf bile şimdiden uyarıyor!
Bu raporda iddia edilen pandemi yani sözde salgın hastalık nedeniyle, teknolojinin kullanım alanları şöyle belirlenmiş:
• Havalimanları ve diğer kamusal alanlarda, gelişmiş MRI cihazları bulundurulacak. Bu cihazlar sayesinde kalabalık içerisinde ‘anormal davranışlı’ kişiler kolayca tespit edilebilecek.
• Bulaşıcı hastalıkların erken tespit edilebilmesi için yeni tarama cihazları geliştirilecek. Özellikle hastaneler ve hapishanelerden çıkan insanlar için bu taramalar zorunlu olacak.
• Seyahat engeli öngörülüyor demek ki yüzünden, telekonferans ve iletişim teknolojileri etkin ve ucuz hale getirilecek.
• Korumacılık ve ulusal güvenlik endişeleri yüzünden her ulus, bağımsız bir bilişim ağı kuracak. Çin’in kendi geliştirdiği güvenlik duvarı teknolojisini örnek alıp, kendi “duvarlarını” inşa edecekler. ‘www’ parçalı hale gelecek.
Nasıl; senaryo bir bilim kurgu filminin özeti gibi değil mi? Sunulan veriler domuz gribi verilerine göre daha ürkütücü gelmiyor mu? Bu raporla ilgili iyibilgi.com’da çıkan bir analizde durum, ‘ütopya değil, tersine bir distopya’ olarak ele alınmıştı. Dünyanın, dolayısıyla insanlığın geleceğini şekillendirmeye matuf bu tür projeler, hiç yabancı olduğumuz şeyler değil. Ancak açıklanmaktan çekinilmeyen kısmı bu kadar ise, iş bu kez daha vahim olabilir. Çünkü raporda, sürekli insanlığın yararına bir çalışma olarak takdim edilen GDO’nun zararlı olabileceğinden de bahsediliyor. Deniliyor ki: Gelecekte yeni bir ‘hack’leme alanı ortaya çıkacak. Bunu ise ço– kulusluj büyük şirketlerde çalışmış Afrikalı bilim adamları başlatacaklar. Şirketlerinden ayrılıp, ülkelerine geri dönen bu ‘kaçak’O) bilim adamlarının geliştirdikleri yeni nesil GDO’lar, verimlilik açısından çok zengin olacak ve böylece dünyada açlık çeken Asya gibi kıtalara ‘korsan yollarla ithal edilecek. GDO üretme teknikleri çok daha basitleşecek ve insanlar ufak laboratuvarlar kurarak, garajlarında bile organizmaların genetiğini değiştirebilecekler. Birkaç çokuluslu şirketin kontrolü altında olan -zehirli- GDO’lar, herkes tarafından üretilebilecek! Yine mezkûr analizde belirtildiği üzere, yaklaşan tehlike ev işi GDO’ dönemi, insanlığın belâsı GDO oyuncağının ellerinden çıkıp gitmesi! Görülüyor ki koyun can, kasap ise hâlâ et derdinde. Bazılarımızsa gözümüzün önünde olup bitenlere, ilgisizliklerinden kaynaklanan bilgisizlik, bilgisizliklerinden kaynaklanan ilgisizlik nedeniyle ‘komplo teorisi’ diyerek, kulaklarını tıkamaya çalışıyor. Bu kulak tıkama tehlikeyi ortadan kaldırmıyor, bilakis büyütüyor.