Özgüven ve Yaratıcılık

Özgüven ve Yaratıcılık

Yaratıcılık insanın beyninde başlar.

“Ne düşünürsen sen o sun” tanımlaması yaratıcılık konusunda sanırım yeterli bilgi vermektedir.

Yaratıcılığın sözlük tanımı: “Olmayan bir şeyi hayal edebilme, bir şeyi herkesten farklı yollarla yapabilme ve yeni fikirler geliştirebilme yeteneğidir. Başka bir deyişle yaratıcılık herkesin gördüğü şeyi görüp, onunla ilgili farklı şeyler düşünebilmektir.

Yaratıcılık insanın yaşam savaşında alanını genişletmekten teknolojiye kadar, olmak istediği düşsel becerisini gerçekleştirmek için yaptığı zihinsel çalışmalarla başlar ve zamanla bu zihinsel düşler somut hale gelir. Yaratıcılık önemli bir gereksinim olan çağın koşulları doğrultusundaki günlük olaylara ve nesnelere herkesten farklı bakabilmek ve farklı yaklaşım tarzı geliştirebilmek düşüdür.

Yaratıcılık güdüsü, insanlar arası üstünlük sağlamak için ve sıra dışı olmak duygularından kaynaklanır. Baskın bu tutkumuzun bizi yücelttiğini ve pozitif enerji kazandırdığını biliyor musunuz?

Özgüven ve Yaratıcılık

İnsan yaşamının ufukları yaşadıklarıyla değer kazanır. İyiler, kötüler, hatalar, sevaplar hepsi insana bir şeyler kazandırıyor. Öğrenme sürecinde insanın içinde gelişen ve geliştikçe kabuğuna sığmayan bu duygunun adı yaratıcılıktır.

Özgüven ve yaratıcılık dans eden çifte benzer, biri olmadan diğeri olmaz. Hayatımız boyunca hayallerle yatar, hayallerle kalkarız, hep hayallerimizin peşinden koşarız. Otoriteler aşırıya kaçmamak şartıyla bunun normal olduğunu belirtiyorlar. Hayallerimizi gerçekleştirmek için gereken tek şey özgüvendir. Özgüven her insanın hissetmesi gereken bir duygudur…

Özgüven ve yaratıcılık; birbirini tamamlayan ve destekleyen bu iki kelime, insanın düşüncesel kişilik gücünü ve farklılığını tereddütsüz kabul ettiren, yaptıkları için saygı duyulan özellikler içermektedir. Siz gökyüzüne bakar yıldızları izlersiniz; o yıldızlara gitmenin hayallerini kurar. Siz yağmur sularının saçlarınıza olan etkisini düşünürsünüz; o yağmur sularının doğaya olan faydalarını düşünür, barajlar kurar, enerji üretir.

Yaratıcılığın gücü

Yaratıcılık duygusu çocukluk yıllarında başlar, bir oyuncağı sökerek içine bakmak gibi. Yaratıcılık duygusunun gelişmesinde kişinin yaşadıkları kadar, algılama şekli ve yaşadığı olayların ruhunda bıraktığı etkiler de önemlidir. Bu etkiler zamanla aile bireylerinin pozitif ve olumlu katkılarıyla daha da netleşerek sıra dışı karakter döner ve kendini hissettirmeye başlar.

Yaratıcılık gücü insanın hayata bakışı, sanat anlayışı, merakları, heyecanı ve daha konforlu yaşanabilir bir dünya için bir şeyler üretmek, başarmak adına içinden gelen duygulara şekil verme isteğiyle başlar.

İlkokul beşinci sınıftaydım, öğretmenin kürsüsünde daha önce resmini gördüğüm mikroskop duruyordu. Öğretmen derse başlayınca elindeki kuru soğanın zarını çıkararak mikroskop’un bir yerine yerleştirdikten sonra mikroskoptan soğan zarını inceledik. Mikroskoptan soğan zarına baktığım zaman çok farklı dünyaların varlığını hissettim. Dersin konusu hücreydi. Öğretmenin anlattıkları ve kitaptan hücrenin ne olduğunu, yapısını öğrenmiştik, ama mikroskoptan hücreyi canlı görmek beni çok etkilemişti. Gördüğüm hücre dünyasında farklı ve ilahi yaşam vardı ve çok küçük olan bu yaşam bütünleşerek büyük yaşamları oluşturuyordu.

Yaratıcılık insanın içinde saklı bir güçten söz eder.

Başkalarına verdiğimiz değer aslında içimizdeki ruhsal güçten kaynaklanır. “Değer farkındalığımız, verdiğimiz değerin doğruluğunu kanıtlar” teorisi özgüven nedenimizdir. Yaratıcılık düşü içgüdüsel duyguların tepe noktasına ulaşması sonucu gerçekleşir, çünkü yaratıcılık duygusu duyguların kariyer yapması anlamına gelir.

Hedef çok net bellidir, asla şaşma olmaz, ne istediği, neye karar verildiği ve nereye ulaşılmak istendiği konularında düşsel başarı sağlanmış ve uygulama aşamasına konmuştur. Yaratıcılığın gücü olan bu davranış, her insanın düşü olmasına rağmen düşsel ya da uygulama aşamasındaki zaaflar, becerisizlikler ulaşmak istediklerinizin gerçekleşmesi kadar sizi tanımlar.

Başkalarında gördüklerimizi kendi kişiliğimizle mukayese ettiğimiz takdirde, doğru düşünmek konusunda beceri geliştirmemize neden olur. Başkalarını küçüksemek, değer vermemek, tahammülsüzlüğümüz, kendimizi büyük görmek gibi zaaflarımızı bilinçaltımızın kulağımıza fısıldamasına rağmen duymazdan geliriz. Tam bir deve kuşu gibi davranır, yanlış olsa da bildiklerimiz konusunda diretir, ardından kaçınılmaz sonuç olarak da stres yaşar ve yaşartırız.

İşiniz için gerekli bilgi ve beceri konusunda kendinizi geliştirmenizin ne anlama geldiğinin, insan ilişkilerindeki başarının size ne kazandıracağının bilincinde değilseniz ve işinizi sevdiğinizi sürekli yüksek motivasyon görüntülerinizle sergileyemiyor ve sadakat özelliğinizi hissettiremiyorsanız siz yaratıcı değilsiniz ve stresi hak ediyorsunuz.

Neden?

Çünkü siz önce kendinize hiç iyi davranmamış, kendinizi geliştirmemiş, yaratıcılıktan uzak, çalışmalarınızla kariyer planlamanın ne demek olduğunun farkında bile olmamış, gerekli performansı gösterememekle ikinci plana itilmiş, sıradan bir çalışan olarak emir almayı ve stres yaşamayı hak etmiş birisinizdir ve bu şaşırtıcı davranışın bedelini çok ağır ödemek zorunda kalırsınız.

Her insan başarı grafiğini kendi çizer. Başarı grafiğinin çizilmesindeki beceri, doğru hedefler koymakla gerçekleşir. O halde amacın önceliği hedef konusunda yeteneklerin değerlendirilmesi ve doğru kararlar alınması gerekir. Yapacağınız her şeyin size pozitif değerler olarak geri döneceğinin bilincinde olun ve belki de şimdiye kadar hiç yapmadığınız bir şeyi yapın ve kendinizi uyarın.

İnsan hayalleri kadar vardır. İnsan hayalleri kadar büyür, hayaller gerçekçiliği kadar hayattan keyif alır ve hayallerini gerçekleştirmek için bilinçli ya da bilinçsiz hareket eder. Hayallerin gerçekleşmesi konusunda başarılı olmak için, isteğimizin yoğurup şekillendirdiği duygularımızı kullanım yeteneğimizle ilgilidir.

Shakspeare ve Lady Macbeth

Kasabanın garnizon komutanı Albay Frederic atmış yaşlarında çapkın biridir. Karısını iki yıl önce kaybeden Albay Frederic bir çocuk babasıdır. Karısının ölümünden sonra bir türlü evlenemeyen albay, ev işleri için çareyi bir hizmetçi edinmekte bulur.

Shakspeare on yedi yaşında bir öğrencidir. Shakspeare bir gün Albay Frederic’in oğlu olan arkadaşına ders çalışmaya gider. Arkadaşı Shakspeare’i kapıda karşılar, yanında evin hizmetçisi Macbeth vardır. Arkadaşı Shakspeare’i Macbeth’le tanıştırır:

“Lady Macbeth.”

Gördüğü güzellik karşısında donakalan Shakespeare büsbütün şaşırır. Arkadaşının evinde bir Lady olacağını daha önce düşünmemiştir.

Ve shakespeare Lady Macbeth’e âşık olur. Aradan günler geçer, Shakespeare Albay Frederic’in Lady Macbeth ile evleneceğini öğrenince yıkılır. Lady Mecbeth’den çok etkilenen Shakspeare hayallerde kalan aşkını içine gömer, Londra sokaklarında günlerce nereye gideceğini bilmeden yürür. “Yaşamı aşktan öğrendim” diyen Shakespeare duygularını yazmaya karar verir ve zamanla ünlü olur. Bir gün Albay Frederic’in öldüğü haberi gelir. Shakspeare sevinir ve Lady Macbeth’i görmeye gider. Lady Macbeth kapıyı açar ve “Kimi arıyorsunuz?” der. Shakspeare; “Beni tanımadınız mı? Ben Shakespeare.”der.

Lady Macbeth Shakspeare’i hatırlar ve “Evet siz ünlü şairsiniz” der. Sahekespeare; “Şiirlerimi kimin için yazdığımı biliyor musunuz?” diye sorar, Lady Macbeth bir anlam vermez ve şaşkın bir şekilde Shakespeare’in gözlerinin içine bakar, Shakespeare “Sizin için.” der. Lady Macbeth daha fazla dayanamaz ve Shakspeare’in boynuna sarılır.




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir