Şişmanlığın sebebi, aslında bağ dokusu hasarıdır!

Şişmanlığın sebebi, aslında bağ dokusu hasarıdır!

ŞİŞMANLAMA NE ANLAMA GELİYOR?

Şişmanlığın sebebi, aslında bağ dokusu hasarıdır!

Bize kilo aldıran fazladan yediklerimiz değil, atladığımız, yemediğimiz öğünler ve yediklerimiz içerisindeki sindiremediğimiz bölümlerdir. Bedenimiz güçsüz kaldığında, onu çevreleyen ‘bağ’ dokumuz hasara uğrar. Bedenimizin bağ dokusunu tamir etme yöntemi bizi şişmanlatır.

Şişmanlığın sebebi

ŞİŞMANLIK BASİT BİR BAĞ DOKUSU HASARI İLE BAŞLAR, VÜCUDUN BUNU ELİNDEKİ MEVCUT MALZEMEYLE TEDAVİ ETMEYE ÇALIŞMASI İLE SÜRER.

Şişmanlık, aslında bağ dokusu hasarı sonucu oluşan bir durumdur, genel inanışın aksine, yediğimiz fazla gıdalar nedeniyle vücudumuzun ağırlığının artması değildir.

Vücutta kilo artışına neden olan, vücudun bütünlüğünü ve yapısını koruyabilmesi için, yani vücudu çevreleyen bağ dokusunun sıkı kalması için gerekli olan maddeleri içeren gıdaları yeterince sindirememesidir. Bu durumda bağ dokusu yapısını koruyamaz duruma gelirse bedenimiz gevşer ve yerçekimi nedeniyle bizi saran deri içerisinde aşağıya doğru kayar. Vücudumuzun bize özel olan şekli bozulduğu için, vücudumuzun şekline göre dikilmiş olan elbiselerimiz dar gelmeye başlar. Bu dönemde henüz ağırlığımız artmamıştır.

Sonrasında bu gevşemiş ve genişlemiş bedeni dik tutabilmek için vücudumuz, orta kısmına, yani göbek, basen ve kalçanın olduğu bölümde bulunan yağ hücrelerinin içerisine şekerden oluşturduğu beyaz yağ moleküllerini koyar. Bu bölgelerdeki yağ hücrelerinin boyutlarını büyüterek bedeni destekler ve balansını ayarlar.

GÖBEK, KALÇA VE BASENDE OLUŞAN YAĞLAR, FAZLADAN YEDİĞİMİZ ŞEKERİ DEPOLAMAK İÇİN DEĞİL, VÜCUDUMUZU DİK TUTABİLMEK İÇİN OLUŞUR.

Vücudumuzun doğal, hatta en önemli beklentisi, hareket kabiliyetidir. Bunu şöyle açıklayayım, bir ceylanın kaçması ne derece önemliyse, bir aslanın yakalaması da o derece önemlidir. Bu işlemleri her iki canlı da vücut larındaki muhteşem aerodinamik yapı ile yaparlar.

İlkel vücudumuzun, bizim bilmediğimiz iki çok önemli görevi vardır ve bu iki görevi gerçekleştirebilmek için dik ve ayakta durmak zorundadır. Bu iki görev, doğada tüm canlıların hayatlarını idame ettirebilmek için gerekli olan ‘kaçmak’ ve ‘kovalamak’ işlevidir.

Kaçarsan kurtulur, canını kurtarır, hayatına devam edersin. Yakalarsan karnını doyurur, yine hayatına devam edersin. Bu nedenle, insan vücudunun mutlaka ayakta ve dik olması gerekir. Bu yüzden, bedeni saran bağ dokusu gevşeyip sarktığında, orta hatta, yani göbek, kalça ve basen bölgesinde aerodinamiği tekrar sağlamak adına, şekerden oluşmuş beyaz yağ birikir. Böylece bedeni çevreleyen bağ dokumuz gerginleşmeye başlar, kalan kısımlardaki boşluklara da su doldurmaya başlar.

Vücudunuzun %60’ı su olduğu için, oluşturulan her 4 kilo yağa karşılık, 6 litre su tutmak zorundadır. Vücutta tutulan suların bir kısmı orta bölümde yağ hücreleri arasına dolar ama kalanlar kollara, bacaklara, sırt bölgesine, boyun bölgesine ve yüze dağıtılır. ‘Kollarım yağlandı, boynumda yağ birikti, gıdım yağlı oldu, bacaklarım yağlandı’ demek doğru değildir. Bu bölgelerde hücre içine beyaz yağ dolmaz, hücre arasında su tutulur, böylece şişmiş gibi bir görünüm olur.

Sonuç olarak vücudumuzun şekli bozulmuş, ağırlığımız artmış, yani aslında biz şişmanlamış oluruz. Ama yağdan oluşturduğu destek dokuyu orta bölüme, yani göbek, kalça veya basene yerleştirir. Bu nedenle yağlanma aslında kadınlarda göbek, kalça ve basende, erkeklerde göbek ve göğüste olur. Erkeklerin kalça ve baseni büyümez, çünkü oralarda kadınlarda bulunan yağ hücreleri yoktur.

Vücut tüm bu bölümlerin hepsinde birden yağlanma yapmayabilir, genetik özelliğine bağlı sadece göbek, sadece kalça veya sadece basen yağlanması da yapabilir. Genetik özellik olan bu duruma bölgesel fazlalık olarak bakmak yanlıştır. Sonuç olarak vücudumuz, genel yapımızı destekleyebilmek adına bu bölgelerde beyaz yağ dokusu oluşturmuştur. Bu boşluklar dolduktan ve yeteri kadar yağ desteği sağlandıktan sonra, kilo alışımız ve şişmanlamamız durur.

Aslında bu duruma hepimiz aşinayız. Çünkü fazladan tatlı yediğimizde, her defasında kilomuzun artmadığını biliyoruz. Vücudumuz her defasında fazla şekeri beyaz yağa çevirmez, o nedenle, arada kilomuzun sabit kaldığı dönemler olur. Vücut bütünlüğü bozulmadan, genişleme dönemi başlamadan, yani vücudumuz ihtiyacı olan yapı malzemelerini sindirebildiği sürece, yediğimiz fazla şeker beyaz yağa dönüşmez. Kilolarca şeker tüketsek de göbeğimizi büyütecek beyaz yağ oluşmaz.

Mademki böyle şişmanlıyoruz, o zaman eski bedenimize geri dönebilmek için tıpkı bebeklerin büyürken yaptığı gibi, daha kaliteli ve besleyici değeri yüksek gıdaları daha çok yememiz gerekiyor. Tabii ki aynı zamanda biraz hareket edip bunların sindirimine de yardımcı olmamız gerekiyor. Yani gıdaların sindirimini engellemek değil, daha iyi sindirilmesini sağlamamız ve vücudun bu zor görevi yerine getirebilmesi için, onu daha iyi beslememiz gerekiyor. Aynı dünyanın yuvarlak olduğuna inandıktan sonra kâşiflerin korkmadan daha ileriye gitmeleri gibi, ileri gitmeliyiz.

 




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir