Benzen Maddesinin Zararları

Benzen Maddesinin Zararları

İÇECEKLERDEKİ BENZEN

BİR ZAMANLAR BENZEN, TATLI KOKUSUNBAN DOLAYI TIRAŞ LOSYONU OLARAK kullanılıyordu. Hatta kahveyi kafeininden ayrıştırmak için bile kullanıldı, elementine Churchill (Winston’ın karısı) saçlarını benzenle yıkıyordu. Tanrım, devir nasıl da değişmiş! Bugün içme suyumuzda ya da meşrubatlarımızda milyarda bir oranında benzen varsa endişeleniyoruz. Neden? Çünkü benzen, kanserojen olduğu kanıtlanmış bir madde ve bu yüzden de uzak durulması gerekiyor. Ancak bir yandan da modern hayat için gerekli olan birçok ürün ve işlem için olmazsa olmaz bir madde. Her yerde izine rastlanıyor. Bu nedenle benzeni yaşamımızdan tamamen çıkarmamız mümkün değil; makul bir risk analizine ihtiyacımız var.

benzen

Benzenin ortaya çıktığı her durum insan davranışı sonucu oluşmuyor. Organik madde çürüdüğünde meydana gelen pek çok bileşikten biri aynı zamanda. Dolayısıyla petrolün içinde de mevcut. Organik madde yandığında da ortaya çıkıyor, yani volkanlar ve orman yangınları benzen oluşumuna neden oluyor. Yanan kömür de aynı şekilde. Dâhi İngiliz kimyager ve elektriğin öncüsü olan Michael Faraday, 1825’te ilk kez benzeni “aydınlatma gazı’ndan ayrıştırdı. O zamanlar evleri ve sokakları aydınlatan gaz ışığı, taşkömürü ve turba kömürü yakılarak elde ediliyordu. Ancak benzenin moleküler yapısı 40 yıldan uzun bir süre sır olarak kaldı. Kimyacılar, benzeni meydana getiren altı karbon atomu ile altı hidrojenin nasıl birleştiğini çözemediler. Ta ki 1865’te Alman kimyager August Kekule rüyasında kendi kuyruğunu yakalayan bir yılan görene kadar. Bu görüntü, benzen için altı karbonun bir halka şeklinde birbirine bağlanan bir yapı öne sürmesini sağladı. Kekule benzenin yapışım rüyasında görmüş olabilir ancak bu bileşiğin endüstrileşmiş dünyada oynayacağı rolü hayal etmiş olması çok zor.

Bugün petrol hammaddesinden büyük miktarda benzen üretiliyor. Naylon, strafor ve polikarbonat gibi plastiklerin yanında yapıştırıcılar, deterjanlar, boyalar, böcek ilaçlan, sentetik kauçuk, patlayıcılar ve uyuşturucu maddelerin yapımında da hammadde olarak kullanılır. Benzenin hayatımızı kolaylaştırdığı bir gerçek am; aynı zamanda kısaltıyor da olabilir mi?

Potansiyel sağlık sorunlarıyla ilgili ilk ipucu, işçiler benzen buharına maruz kalıp hepsi de nörotoksisite belirtisi olan baş dönmesi, baş ağrısı, titreme, hatta bilinç kaybından şikâyet edince ortaya çıktı. Bu durum, işyerlerinde benzene maruz kalma halini azaltmak için ölçümler yapılmasına yol açtı. Uzun vadeyle maruz kalmanın sonuçlarıyla ilgili endişeler havada kalsa da sonradan bu endişelerin haklılığı ortaya çıktı. Epidemiyolojik çalışmalar, uzun yıllar boyunca benzen soluyan işçilerde yüksek oranda lösemi görüldüğünü tespit etti. Bu, çok iç açıcı bir bağlantı değil. Bu ilişkinin ilk kez dile getirildiği 1928’den beri dünya çapında çalışma ortamında benzene maruz kalınmasıyla bağlantılı 150 lösemi vakası meydana geldi.

Pek çoğumuzun işyerinde benzen solumakla ilgili bir endişesi yok. Yiyeceklerimizde, içeceklerimizde ve soluduğumuz havada bulunan benzenle ilgili riskin seviyesi nedir peki? Teoride kanserojenlerin hiçbir miktarı güvenli değil çünkü DNA’ya tek bir molekülün bile saldırması kansere yol açabilir. Ama pratikte hem doğal hem de sentetik olarak maruz kaldığımız pek çok kanserojenin tamamen ortadan kaldırılması mümkün değil. Benzende de otoritelerin çoğu içme suyunda en fazla milyarda beş birimi kabul edilebilir bir seviye olarak belirledi. Bundan daha yüksek seviyelerin anında müdahale gerektireceği anlamına gelmiyor bu. Milyarda beş birim standardının oluşturulmasının nedeni, bunun kentsel su arıtma sistemleri tarafından ulaşılabilir bir seviye olması.

Şimdi benzen-kanser denklemine bazı rakamları dâhil edelim. İki bilgi kaynağımız var: Benzene maruz kalan insanlardan alınan veriler ve hayvanların benzene maruz bırakıldığı deneyler. İşçiler hava yoluyla milyonda 0,1 birimden daha az benzene maruz kaldığında lösemi riskinin arttığına dair bir kanıt yok. Ortalama bir insanın günde 20 metreküp hava soluduğunu bildiğimize göre bu, günde 6 miligram benzene maruk kaldığı anlamına geliyor. Hayvanlar üzerinde yapılan deneyler bu dozların kanser riskini arttırmadığını doğruluyor. O halde ne kadar benzene maruz kalıyoruz? 2006’da meşrubatların içindeki benzenle ilgili endişeler kulağımıza geldi. Pek çok meşrubatta C vitaminiyle birlikte koruyucu madde görevi gören sodyum benzoata karşı bir tepki gelişti. Reaksiyonu harekete geçiren eser miktarda metallerin varlığı söz konusu olduğunda C vitamininin benzoatı benzene dönüştürebilen serbest radikaller ürettiği anlaşıldı. Bu nedenle bazı meş-rubadarda, içme suyunda kabul edilen miktarın 10 katı kadar, yani milyarda 50 birim benzen olduğu belirlendi. Ancak hesapladığımızda böyle bir içeceğin bir litresinde 50 mikrogram benzen içerdiğini buluyoruz. Yani günde 120 litre gibi tüketilmesi mümkün olmayan bir oranda dahi işçiler üzerinde hiçbir etki yaratmayan miktarların altında kalıyoruz.

Elbette meşrubatlar benzene maruz kaldığımız tek kaynak değil. Beş yıldan uzun bir süre boyunca 70 gıda maddesi üzerinde bir araştırma yürüten Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu, Amerikan peyniri ve vanilyalı dondurma dışındaki tüm maddelerde benzene rastlandı. Örneğin bir hamburger 4 mikrogram benzen içeriyor ancak bu, bir sigaradan solunan dumanın içindeki benzen miktarının onda biri sadece. Bir muz 20 mikrogram benzen banndırabiliyor. Yine de maruz kaldığımız miktarlar alt alta toplandığında dahi lösemiyle ilişkilendirilen seviyelerin hayli altında kalıyoruz.

Risk sıfır mı? Hayır. Bazı şanssız insanlarda az miktarda benzen, kansere götüren olaylar zincirini başlatabiliyor. Bu nedenle özellikle de işyerlerinde kanserojen maddelere maruz kalma oranını en aza indirmek için çaba harcanmalı. Meşrubatların içindeki benzen miktarları çok da önemli değil. Her halükârda sodyum benzoat dışındaki koruyucular tercih edilerek bundan kurtulunabilir.

Kafayı takacak bir şey arıyorsanız, meşrubadarın hiçbir besin değerinin olmamasından endişelenin. Ya da benzin alırken soluduğunuz benzeni düşünün. Bunun miktarı yaklaşık 20 mikrogram. Benzini pompacının doldurmasını isteseniz bile önünüzdeki arabaların egzosundan saatte 20 ila 30 mikrogram benzen soluyorsunuz zaten. Bunlarla kıyaslanırsa besinlerden aldığımız ortalama miktar günde 5 mikrogramda kalıyor. Bu tarz bir analiz, çevreyle ilgili endişe yaratan diğer uçucu organik bileşikler (VOC) için de geçerli. FDA, besin kaynaklarıyla ilgili çalışmasını yürütürken çeşitli kimyasal işlemlerde solvent, temizleme maddesi, yağ giderici ya da aracı madde olarak yaygın bir biçimde kullanılan 20’nin üzerinde diğer VOC’lerin varlığını da araştırdı. Bunlardan bazılan suyun klorlanmasının yan ürünü olarak ya da plastikler aracılığıyla besin kaynaklanna bile sızabiliyor. Bu doğrultuda stiren, kloroform, karbon tetraklorid ve trikloretilen gibi kanserojen şüphesi taşıyan benzer maddeler üzerindeki kimyasal analizler devam ediyor. Bunların hepsinin varlığı milyarda birkaç birim seviyelerinde tespit edildi ancak tıpkı benzen gibi bu miktarlar da zehirleyici seviyelerin bir hayli altında.

Örneğin karbon tetrakloridin minimum risk seviyesi günde kilogram başına 0,02 miligram olarak sabidenmiş. Bazı karbon tetrakloridler sosisli sandviçlerde milyarda 11 birim olarak saptanabilir. 70 kilo ağırlığında bir adamın bu seviyeye ulaşabilmesi için günde 120 kilo sosisli yemesi gerekir. Asıl önemli olan uçucu organik bileşiklerin yiyecek ve içeceklerden çok daha yüksek dozlarda sigara dumanı, araba egzozu ve endüstriyel emisyonlar yoluyla solunduğudur.




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir