Arktika’nın buzları ve suları altında kalan dağ sıraları
İNGİLİZ yayın kuruluşu BBC’nin, aşağıda okuyacağınız yazısını gördükten sonra aklımıza James Bond serisinden “The World is Not Enough” (Dünya Yetmez) filmi geldi. Yönetmenliğini Michael Apted’in yaptığı, Pierce Brosnan, Sophie Marceau, Robert Cariyle, Denişe Richards, Judi Dench gibi ünlü isimlerin oynadığı, 1999’da (Türkiye’de 2000 yılında) vizyona giren filmde dünyanın yetip yetmediği pek belli değildi ama bu bilimsel araştırma yazısını gördüğümüzde dünyanın gerçekten yetmediğini anladık.
Bu günlerde Arktika’nın buzları ve suları altında kalan dağ sıralarının kime ait olacağı konusunda gizliden gizliye bir mücadele sürüyor. Kazanan, bölgenin haritasını tamamen değiştirecek.
LOMONOSOV DAĞ SİLSİLESİ
Dünyanın bu en gizemli su altı dağları, sıradan haritalarda görünmüyor. Artık dünyamızı, Mercator veya Peters projeksiyonlarıyla şekillendiren geleneksel haritaları, sadece okulların coğrafya derslerinde görebileceğiz. Bundan böyle çok daha doğru, çok daha ayrıntılı alternatif haritalar olacak. Günümüzde Kuzey Kutbu’nun buzla kaplı dünyası, sanki görülecek bir şey yokmuş gibi haritalarda bembeyaz bırakılmış. Suyun altında öyle bir dağ sırası var ki, Sibirya’nın kıta sahanlığından Grönland’a, oradan da Kanada’ya kadar uzanıyor. Lomonosov Dağ Silsilesi olarak bilinen bu yükseltiler, okyanus tabanından yer yer 3.4 kilometreye kadar çıkıyor. Bilim insanları dışında pek kimsenin adını bilmediği bu dağ sırası, artık üç ülkenin egemenlik hakkı iddia ettiği bir bilmece alanı haline geldi. Danimarka bu dağların, Grönland’ın otonom topraklarının uzantısı olduğunu savunuyor (Grönland, Danimarka’ya bağlı özerk bir bölgedir). Rusya, Sibirya’nın uzantısı olduğunda diretiyor. Kanada’ya göre ise Lomonosov sırtları, Ellesmere Adası’nın uzantısı.
Pekiyi, kim haklı? Bu dağ sırası neden önemli? Okyanus tabanındaki bu dağlar, ilk kez 1949’da, o zamanki adıyla Sovyetler Birliği’nin, Arktika’nın merkezi bölgesine yaptığı keşif gezilerinde bulundu. Sovyet bilim insanları, buzlar üzerine kurdukları çadırlarda yaptıkları ölçümlerde okyanusun birden sığlaştığını fark ettiler. Anlaşıldı ki okyanus tabanındaki sıradağların yüksekliği, suyu sığ-laştırmıştı. 1954’te bir harita çıkarıldı. Keşfedilen sıradağlara da, 18’inci yüzyıl şair ve doğa aşığı Mikhail Lomonosov’un adı verildi. Lomonosov, 200 yıl önce Arktika’nın tabanında ilginç bir tektonik yapı olduğunu tahmin etmişti.
DENİZLER HUKUKU NE DİYOR?
Bugün Lomonosov sırtlarının keşfinin üzerinden 70 yıldan uzun bir zaman geçti. Ama dünyanın en ilginç bilmecesi olma özelliğini sürdürüyor. Günümüzün modern gemileri, sonar cihazlarıyla taradıkları dağların oldukça ayrıntılı haritasını çıkarınca taraflar konunun önemini kavradı. Kanada, Danimarka ve Rusya’nın bilim insanlarının aldıkları numunelerin incelenmesinden bir şey çıkmadı. Bu numuneler taş/çakıl/topraktan mı ibaret yoksa değerli cevherler mi barındırıyor, anlaşılamadı. Kanada’nın St. Laurent buzkıran gemisinde çalışan bilim insanı Paola Travaglini, “Ne bulacağınızı asla bilemezsiniz” diyor. Danimarka’ya yardım olsun diye araştırmalara katılan İsveç’in buzkıran araştırma gemisinden Christian Marcus-sen de keşif gezilerini, Sherlock (Şerlok) Holmes’un pencerelerde parmak izi aramasına benzetiyor. 470 milyon yıllık bu sıradağların manganez açısmdan zengin olduğu ortaya çıkarıldı ama bazı taşlar bir milyar 600 milyon yıllık (manganez, demir-çelik endüstrisi için önemli bir elementtir).
Denize kıyısı olan ülkelerin, 200 mil (370 km) genişliği olan kıta sahanlığında balıkçılık yapması, altyapı kurması ve doğal kaynakları çıkarıp kullanması hakkı, Birleşmiş Milletler’in Denizler Hukuku Sözleşmesi’nce teminat altına alınmış durumda. Sözleşmeye göre bu ülkeler, kıta sahanlıklarının uzantısı olduğunu ispatladıkları takdirde 200 millik mesafeyi aşabiliyorlar.
Mesele de bu. Ne kadar aşacaklar? Bu deniz altı dağları, hangi ülkenin kıta sahanlığının uzantısı? 1982’de kabul edilmiş Deniz Hukuku Sözleşmesi, günümüzün şartlarına uygun mu?
Rusya, iki yıl önce Kuzey Kutbu’nun deniz yatağına bayrağını dikti bile. Bu durum, bir çatışmaya sebep olur mu? Elbette ki hayır. Ama tarafların barışçıl davranmasından dolayı değil. Söz konusu dağlarla ilgili yapılan araştırmaların ve olası petrol ve madenlerin çıkarılması işlemlerinin, göz yaşartıcı maliyetlerinden dolayı.
Yeryüzünün en geniş buz tabakası
Bilim insanları, 66 derece 30 dakika kuzey enleminden, Kuzey Kutbu noktasına kadar olan dairesel alana Arktika diyor. Arktika adı nereden gelmiş dersiniz? Yunanca Arktos’tan. O da “ayı” demek. Ama kutup ayılarından dolayı bu adı almamış. Bu bölgeden uzaydaki Büyük Ayı (Ursa Majör) ve Küçük Ayı (Ursa Minör) takımyıldızları rahatlıkla görülebildiği için, bu adı almış.
Bölgede güneşin 24 saat doğmadığı, 24 saat de batmadığı periyotlar var. Örneğin Norveç’in Svalbard kasabasında güneş, nisan ortasından ağustos ortasına kadar 125 gün boyunca batmıyor. Kasım ortasından ocak sonuna kadar da görünmüyor. Bölgede yaşayanlar, güneşin aylar sonra yeniden doğduğu anı törenle kutluyor.
Arktika, sadece buzlarla kaplı değil. Rusya, Kanada, ABD’nin Alaska eyaleti, İsveç, Norveç, Finlandiya, İzlanda ve Grönland’ın kuzey toprakları da Arktika sınırları içinde bulunuyor (Grönland her ne kadar “yeşil topraklar” anlamına geliyorsa da burayı keşfeden Norveç doğumlu İzlandalı Kızıl Erik, dünyanın bu en büyük, buzdan ve çorak topraklardan oluşan adasını cazip göstermek istemiş, o kadar).
Merkezi Arktika için “en geniş buz tabakası” diyoruz. Çünkü orada bir kara parçası bulunmuyor. Sadece devasa genişlik ve derinlikte bir buz tabakası var. ABD’nin ilk nükleer denizaltısı Nautilus, bir kara parçası olmadığını ispatlamak için 1958’in ağustos ayında, Arktika’nın bir ucundan dalmış, diğer ucundan çıkmış. Uçtan uca dediğimiz mesafe, az buz değil: 2 bin 940 kilometre.
Kuzey Kutbu, yüzyıllardır denizcilere yön göstermiştir. Pusulalar, kuzeyi gösterir. Ama iki kutup vardır. Biri “Gerçek Kutup” da denilen Coğrafi Kuzey Kutbu, diğeri de Manyetik Kuzey Kutbu’dur. Pusulalar, manyetik kuzey kutbunu işaret eder. Ama bu kutup, sürekli olarak yer değiştirir. Denizciler de, sürekli olarak ayar yapmak zorundaydı. Ama günümüzün modern navigasyon cihazları bu zahmeti ortadan kaldırıyor.
Amerikalı kaşif Robert Peary, 6 Nisan 1909’da Coğrafi Kuzey Kutbu’na ulaşan ilk insandı. Fakat 1980’lerde yapılan araştırmalar ispatladı ki Peary, kutup noktasına 50-100 km kala geri dönmüş. Tuttuğu günlüklerden navigasyon hataları yaptığı ortaya çıkmış. Olsun. Tarih kitaplarını yeniden yazmayalım.
Kanada’nın kuzeyinde, “Kuzeybatı Pasajı” olarak bilinen deniz geçidi, denizcileri çok uğraştırdı. Avrupa ve Asya arasındaki ticarette zaman ve para tasarrufu sağlayacak bir geçit için her rotayı denediler. Sonunda Norveçli kaşif Roald Amundsen ve mürettebatı, Grönland’dan Alaska’ya bir geçit buldu. Geçidi bulmak üç yıl sürdü.
Arktika’da ortalama sıcaklık, sıfırın altında 40 derece kadardır. Kuzey Grönland’da ısının, eksi 70 dereceye kadar düştüğü ölçülmüştür.
Bölgenin ilk yerlileri Eskimo’lardı. Artık Eskimo kelimesini kullanmıyoruz. Onun yerine her halkı, bölgelerine özgü adlandırıyoruz. İnuit’ler, Aleut’lar, Nunavut’lar, Atabaskan’lar, Yupik’ler gibi. Bugün sayıları dört milyondan fazla. Ama bu insanlar, dünya yoksulluk sınırının altında yaşam savaşı veriyor. Yaşam süreleri de dünya ortalamasının 12 yıl altında. Bebek ölüm oranları, yine dünya ortalamasının 3.5 katı.
Arktika Bölgesi, dünyanın en muhteşem ışık gösterisini sunar (Antarktika da öyle): Dünyamızın manyetik alanının en yoğun olduğu iki nokta, kuzey ve güney kutuplarıdır. Bu manyetizma, güneşten gelen elektrik yüklü parçacıkları etkileyerek ışık oluşturur. Buna kuzeyde “Aurora Borealis” (Kuzey Işıkları), güneyde “Aurora Australis” (Güney Işıkları) adı verilir. Evet, tahmin ettiğiniz gibi Australis, “güney” demektir ve Avustralya’ya ad olmuştur.
Arktika’nın en harika hayvanları, bir balina türü olan, “denizlerin tek boynuzlu atı” olarak da bilinen narval’lardır. Başka yerde yaşamazlar. Boynuzları üç metreyi bulabilir. Sayılarının 10 bin ile 35 bin arasında olduğu tahmin edilmektedir.
En sevimli hayvanlarından biri de tilkidir. Kış uykusuna yatmazlar, sıfırın altında 70 derecede bile soğuktan etkilenmezler. Genelde beyaz olan kürkleri, mevsimden mevsime renk değiştirir.
Arktika sınırları içinde kalan Norveç’in Svalbard kasabası, dünyanın en büyük tohum saklama deposuna ev sahipliği yapar. Gelecekteki doğal ve insan kaynaklı felaketlere karşı bu depolarda 980 bin tür tohum saklanır.
Arktik Bölgesi’nin de okyanusu vardır. Ama dünyanın en küçüğüdür. 14 milyon kilometrekarelik alanıyla Pasifik Okyanusu’nun onda biri kadardır.
Bunu yazmaya elimiz varmadı ama durumun ciddiyetini anlatmak için belirtelim: Arktika, dünyanın herhangi bir yerinden en az iki misli daha hızlı ısınan coğrafi bir alandır. Buzlar, güneş ışığının yüzde 80’ini geri yansıtır. Buzların beyazlığı kayboldukça dünyamız daha da ısınacaktır. Bir iyi haber şu ki, okyanusun sıvı haldeki koyu renkli suları da, güneşin radyasyonunun yüzde 90’ını emer.
ALEV RIGEL