Küresel iklim değişikliğini sıfırlayacak
AVRUPA Birliği, 2050 yılına kadar, küresel iklim değişikliğini sıfırlamayı planlıyor. Plan çerçevesinde, bu tarihten sonra atmosfere salınacak sera gazları ya dikilen ağaçlarla emilecek ya da yer altına gömülecek. İngiliz yayın kuruluşu BBC’ye göre, bilim adamları, bu yüzyılın ikinci yarısından itibaren küresel atmosfer sıcaklığının, bugünkünden 1.5 derece az olacağını böylece 20’nci yüzyılın son yarısında yükselen 1.5 derecelik sıcaklığın “sıfırlanmış” olacağını belirtiyorlar. Ayrıca sıcaklık artışına neden olan hava kirliliği kaynaklı ölümler de yüzde 40 oranında azalmış olacak.
Evlerin, fabrikaların bacalarından, mo-toflu araçların egzozlarından çıkan, büyük bölümü karbondioksit (CO2) içerikli zehirli gazların, atmosferden nasıl toplanıp yer altına gömüleceğini merak edebilirsiniz. Yetkililer bu konuda, teknolojiye güveniyor. Halen denemeleri yapılan ve tatmin edici sonuçları alman yeni teknolojilerde, havadaki karbondioksit ve metan gibi zararlı gazları toplamak ve bunları bir yerde depolamak mümkün. Bunun ne kadar başarılı olacağı ise merak konusu.
AB BÜYÜK HEDEFLER PEŞİNDE
Her ne kadar üst katmanlarında hava seyrelse de dünyamızın 10 bin kilometreye (Egzosfer’e) kadar yükselen bir atmosferi bulunuyor. Doğanın da yardımı alınmalı. Ağaçların, C02 ve diğer zararlı gazları emdiğini biliyoruz. Yeni ormanlık alanlar oluşturulması ise mantıklı gelmiyor. Halen başta Brezilya ve Endonezya olmak üzere dünyanın her yerinde orman katliamı yaşanıyor. İnsanlar, tarım alanı açmak, kereste satmak ve ağaç kesip yerine ticari bitkiler dikmek için sürekli olarak ormanlık alanları yok ediyor. Bunun önlenmesi bile yeterli olacak. Çünkü yeni fidanlarla kuracağımız ormanlık alanlar, asırlık dev ağaçlardan oluşmuş mevcut ormanlık alanlar kadar etkili olamayacak. Neyse ki en güçlü karbondioksit emici makinelerimiz, okyanuslar var. Dünyamızın yüzde 70’inin sularla kaplı oluşu biraz olsun umut verici. Ne var ki şu an, okyanusların emdiğinden çok daha fazla karbondioksiti atmosfere salıyoruz.
Avrupa Birliği, 1990’lardan bu yana sera gazı salımlarını yüzde 20 oranında azalttı. Şimdi kendisine daha zor hedefler koyup bu oranı yüzde 40’lara çıkarmaya çalışıyor. Birlik bunu, 2030’lu yıllarda başaracağına muhakkak gözüyle bakıyor. Yine de 2050’de sera gazlarını minimuma indirip iklim değişikliğine “dur” demek en büyük hedefleri.
Avrupa Birliği, sıfır iklim değişikliği için çok sayıda senaryo hazırladı. Bunlardan ikisi bile sera gazları salimini sıfıra yaklaştırmaya yetiyor. Birincisi, fosil kaynaklı yakıtları kullanmamak. Bugün Kuzey Denizi’nin eksik olmayan rüzgarlarından yararlanıp elektrik üreten, ayrıca güneş enerjisini de kullanan ülkeler, çok kısa bir süre sonra, enerjilerinin yüzde 80’ini bu doğal kaynaklardan elde ettiklerini görecekler. İkincisi evlerde yalıtıma önem vermek. Hükümetler, evleri yalıtmanın, elektrik santrali inşa etmekten çok çok daha ucuza geldiğinin artık farkında. Evlerin yalıtılması sayesinde bu yüzyılın ortalarına doğru enerji ihtiyacı yarıdan fazla bir oranda azalmış olacak.
HEDEFLERE ULAŞILABİLİR
Avrupa Birliği İklim Komisyonundan Miguel Arias Canete, “2050’ye doğru emisyonları sıfırlayacak, dünyanın ilk büyük ekonomi gücü, Avrupa mı olacak?” sorusuna, “Bunun için her tür araca ve teknolojiye şimdiden sahibiz. Kararlıyız” cevabını veriyor. İşin ekonomik yönü de incelenmiş. Bu hedef tutturulduğunda, 2050’li yıllarda AB üyesi ülkelerin gay-risafi iç hasılaları ek olarak yüzde 2 oranında büyüyecek. İthal ettikleri enerjiden de yüzde 70 oranında tasarruf edecekler. Bunun para karşılığı, yılda 3 trilyon euro.
AB’nin hedefi, herkesi memnun ediyor mu? Hayır. Danimarka, İsveç ve İspanya gibi ülkelerin de aralarında bulunduğu 10’lar grubu, AB’den daha açık ve net hedefler koymasını beklerken başta Almanya olmak üzere diğer ülkelerin sanayi çevreleri, işlerinin aksayacağı konusunda kaygılı. Özellikle Polonya’nın endüstriyel gelişimi, neredeyse tamamen kömüre bağlı (28 üyeli AB içinde, iklim değişikliğine duyarlı olan 10’lar grubunu, bugün 11 üyeli olan küresel ekonomi grubu G-10 ile karıştırmamak gerekiyor).
Bilim insanları memnun mu? Hiç değil. En iyimserleri bile 2040 yılının kritik yıl olduğunda hemfikir. İklim değişikliğinin sıfırlanması işine bir an önce başlanmalı. Atmosferden karbondioksit emilmesi teknolojilerinin sonuç vereceğinden de emin değiller.
Avrupa Birliği’nin kendine belirlediği hedef, tam da Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Gueterres’in, “Geç olmadan iklim değişikliğine çözüm bulmak zorundayız” açıklamasına denk geldi. Halen Polonya’nın Zonguldak’ı Katowi-ce kentinde sürmekte olan 24’üncü İklim Değişikliği Konferansı, hararetli tartışmalara sahne oluyor. Sonuç bildirgesi, 14 Aralık günü açıklanacak.
Burada bir gerçeği göz önünde bulundurmalıyız. Atmosfer, sadece Avrupa Birliği’yle sınırlı değil. Singapur, dünyanın en temiz havası olan kent devletiydi. Ama ülkenin gökyüzü zaman zaman Endonezya’da yakılan ormanlardan gelen kara dumanlarla kaplanıyor. İsveç de temiz havasıyla övünen ülkelerdendi. 26 Nisan 1986 tarihinde havasının nükleer partiküllerle dolduğuna tanık oldu. Çünkü Ukrayna’nın başkenti Kiev yakınlarındaki Çernobil nükleer santrali patlamış, nükleer bulutu kuzeye doğru yayılmıştı. Siz istediğiniz kadar atmosferinizi temiz tutmaya çalışın…
Dehşet verici gerçekler
■ Atmosferi ısıtan sera gazlarının salımı bu tempoda giderse, 2100 yılında dünyada sıcaklık, 6.4 santigrat derece birden artacak.
■ Isınmadan kaynaklanan sellerin sayısı, 2030’da bugünkünün üç katına çıkacak. Bundan 54 milyon kişi olumsuz etkilenecek (Zaten dünya nüfusunun yarıdan fazlası, denizlere, göllere ve nehirlere 60 km’lik bir mesafede yaşıyor). Sellerin ekonomik maliyeti, yılda 550 milyar dolar olacak.
■ Sera etkisi olmasaydı, dünyada kış günlerinin ortalama sıcaklığı eksi 18 derece olacaktı. Ama günümüzde bu ortalama artı 15 derece. La İklim değişikliği 2008 yılında, 21.5 milyon kişiyi yerinden yurdundan etmişti. Birleşmiş Milletler’e göre, bu rakam 2050’de beş-altı katına çıkacak. Bu da, günümüzde halen yaşanmakta olan göçleri ve beraberinde getirdiği sorunları daha da ağırlaştıracak.
■ ABD, dünya karbon emisyonlarının yüzde 22’sinden sorumlu. Buna karşılık Başkan Trump, uluslararası iklim anlaşmalarından çekiliyor. Küresel ısınmaya inanmadığını söylüyor. Ama bu, bir inanç meselesi değil, bilimsel gerçeklik.
■ İklim değişikliğinden her yıl 700 bin kişinin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. Bu ölümlerin yüzde 95’i gelişmekte olan ülkelerde. 2003 yılında Batı Avrupa’da, aşırı sıcaklardan 70 bin kişi ölmüştü.
■ Küresel ısınmada sadece karbondioksit suçlanmamalı. Metan ve azot monoksit, karbondioksitten 25 kat daha etkili. Metan, topraktan ve canlıların vücudundan çıkan, zehirli olmayan bir gaz. Azot monoksit ise, kimya endüstrisinin en önemli ara ürünü.
■ İklim değişikliği; sıcak çarpması, kalp hastalıkları, sıtma, dang humması (virüs kaynaklı enfeksiyon) ve Lyme (kene ısırmasından kaynaklanır) gibi hastalıkların yayılmasına da neden olacak. Bunlara, içme suyu sıkıntısından kaynaklanan hastalıklar da eklenecek. 2005’te temiz içme suyu yokluğundan Afrika’da üç milyon kişi öldü.
■ Okyanuslar, ormanlardan daha etkili karbondioksit emer. Dünya denizleri ve kıyılardaki ekosistem, “mavi karbon” olarak adlandırılan bir tür karbon yıkayıcı lavabolar gibi davranır. Denizlerde yaşayan organizmalar, sudaki habitatın yüzde 0.5’ini oluştururlar ama karbondioksitin yüzde 50-70’ini emerler. Karbondioksit, su içinde tortuya, kıyılarda tuzlu bataklıklara, yosunlara, mangrovlara (sulak ve çamurlu çalılıklara) ve sazlıklara dönüşür. Bunlar biyo-kütle formunda varlıklarını sürdürür. Ama insanoğlu, başta plastik olmak üzere değişik türde atıklarla denizlerdeki organizmaları da öldürüyor.
■ Bilim insanlarına göre dünyamız her 100 bin yılda bir buzul çağına giriyor. Ama bizim o kadar zamanımız yok.
■ Bir de iyi haber verelim. En sıcak yıllar, 2003-2010 arasında yaşandı.
Alev Rigel